İçinde bulunduğumuz yılın Darwin Yılı olduğu nihayet ülkemizde de hatırlandı. Ancak bu hatırlama, ne üniversitelerimizde yapılan çalışmalar ne de düzenlenen geniş katılımlı etkinlikler sayesinde oldu. Bir kez daha, Türkiye’ye özgü bir şekilde, olumsuz bir olay sonrasında akıllara geldi bu yılın Charles Darwin’e atfedildiği.
TÜBİTAK tarafından yayınlanan Bilim ve Teknik dergisinde son anda yapılan ‘darbe’ ile evrimin kapak konusu olması engellendi. Bu ‘darbe’, gazete ve televizyonlarda oldukça geniş bir şekilde yer buldu. Öyle ki, Radikal gazetesi, Bilim ve Teknik dergisinde Darwin kapağını hazırlayan ve bu nedenle de görevden alınan Dr. Çiğdem Atakuman’ın basın açıklamasının tamamına yakınını yayınladı. Gazete ve televizyonlarda, bilime yönelik sansür uygulaması sert bir dille eleştirildi. Hükümetin bilimin yerine dini geçirmek istediği üzerinden yorumlar yapıldı. Köşe yazarları, Darwin ve evrim kuramı hakkında yazılar yazdılar. Burada dinci basının olayı nasıl ele aldığını yazmaya bile gerek yok sanırım. Onların sayfaları Harun Yahya tarafından verilen tam sayfa yaratılış ilanlarıyla dolu olduğundan, bu haberlere yer kalmamıştı.
Ancak TÜBİTAK’ta yaşanan bu sansür uygulamasından dolayı hükümete yüklenen, halkın bilimsel veriler yerine dinsel dogmalara mecbur edilmesini eleştiren medyanın bu durumda hiç mi payı yok? Daha bir ay önce Türkiye’nin altı ilinde (İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Eskişehir, İzmir ve Adana) onlarca akademisyenin yanı sıra Eğitim Sen, TTB, TMMOB, TYS gibi kurumlar bir araya gelip Darwin Yılı’na dair açıklamalar yaparken bu gazeteler neredeydi? Neden Evrensel dışında hiçbir gazete, içinde bulunduğumuz yıl boyunca halkın evrim konusunda aydınlatılması için atılan bu adımı okurlarına ulaştırma sorumluluğunu taşımadı?
Medyanın evrim konusundaki çelişkili konumunu bir kenara bırakıp konumuza dönelim. Eğer TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Cebeci, zamanında olayın farkına varıp evrim kapağını dergiden çıkarmasaydı, ne olurdu halimiz? Maazallah seçim öncesinde yeni bir provokasyonla karşı karşıya kalabilirdik!1 Belki de bu “bilimsel” darbe yaşanmasaydı, bu fırsatı değerlendiren provokatörler, ülkeyi yeni bir kargaşa ortamına sürükleyebilirdi!
Kuşkusuz Cebeci’nin haklı olduğu bir nokta var. Bilim, doğası itibariyle provokatiftir. Ya da Türkçe karşılığıyla “kışkırtıcıdır”. İnsanları merak etmeye, sorgulamaya ve değiştirmeye kışkırtır. Bu yüzden gerici egemen sınıflar bilime düşmandır. Yapabildikleri ölçüde bilimin ilerlemesini durdurmak için çaba sarf ederler. Bilimin önünde duramadıklarında ise, onun halka ulaşmasını engellemeye ya da en azından çarpıtılarak ulaşmasını sağlamaya çalışırlar.
Bu konuda en büyük çatışmanın yaşandığı konu da evrim kuramı olagelmiştir. Heraklit başta olmak üzere, filozof ve bilim insanlarının doğada ve canlılardaki değişimi fark ederek bu değişimin kaynağını araştırmaya başlaması, egemen ideolojiye vurulmuş en büyük darbelerden biridir. Çünkü değişim, bugünün dünden farklı olduğunu söyler. Eğer bugün dünden farklıysa, yarın da bugünün aynısı olmayacaktır. Bu basit denklem, içinde yaşadığımız sistemin değişmemesi üzerine inşa edilen tüm kurumları tehdit etmektedir. Bu kurumların başında da, egemenliği pekiştirmek için dini de kullanan kapitalist sistem gelmektedir.
“Evrimin özü değişimdir. Doğada durağanlık yerine her zaman ve her yerde bir değişim ve dönüşüm vardır; değişen koşullar, canlı ya da cansız, doğada mutlaka değişikliklere yol açarlar. Darwin’in kuramı da dahil, evrim kuramları hep bunu gösterir, bunu kanıtlarlar. Bugün dahil, 2500 yıldır evrime karşı çıkanların karşı çıkışlarının asıl nedeni tam da burada yatar. Esasında evrimin bu düşüncesine, bu değişim fikrine karşı çıkılmaktadır. Çünkü egemen sınıflar ve temsilcileri iktidar ve egemenliklerini binlerce yıldır geniş kesimlerin sistemin devamı ve statükonun korunmasına ikna edilmesiyle sağladılar. Değişiklik fikri, bu açıdan, egemenliklerinin devamı açısından tehdit oluşturduğu için tehlikelidir, bu yüzden de karşı çıkılmalıdır. Egemen sınıflar ve onların temsilcileri, bu tehdit yüzünden dün olduğu gibi bugün de evrim fikrini reddediyor ve ona karşı mücadele ediyorlar ya da Sosyal Darwinizm veya sosyobiyoloji/evrimci psikoloji örneğinde olduğu gibi, evrim düşüncesinin sağladığı bu asıl fikrin içeriğini bozuşturup sistem ve statükonun korunmasına yardım edecek fikirler toplamı haline getirdikten sonra sunulmasına çalışıyorlar.”2
Bilim ve Düşünce kitap dizisinin 5. sayısı işte bu çatışmayı ele alıyor. Evrensel Basım Yayın tarafından, “Dünü ve Bugünüyle Evrim Teorisi” başlığıyla okuyuculara sunulan kitapta evrim kuramının karşısına çıkan iki temel tehdit inceleniyor.
EVRİM VE YARATILIŞÇILIK
Bilim ve Düşünce’nin ikinci bölümü, evrimle ilgili tartışmalarda ilk akla gelen konuyu ele alıyor. Ülkemizde yaratılışçılığın bizzat Milli Eğitim Bakanlığı tarafından desteklendiğini düşünürsek, bu bölümün öneminden bahsetmeye gerek yok sanırım. Yazımızın girişinde değindiğimiz sansür vakasının geniş halk kitleleri tarafından tepkiyle karşılanabilmesi için, bu bölümde yer alan yazıların mümkün olan en geniş kitleye ulaşmasının faydası büyük.
Darwin’den önce evrim fikrinin ortaya çıkış serüveniyle başlayan bu bölüm, yaratılışçıların “evrimi çürüttüklerini” iddia ettikleri savlara bilimin verdiği cevaplarla son buluyor.
“Ne biyoloji bilimi ne de evrim düşüncesi Darwin’le ortaya çıkmadı, ondan önceleri vardı. Ancak, örneğin biyoloji bilimi, Darwin’den önce, daha çok yaşamla ilintili birbirinden kopuk bilgilerin toplamıydı. Darwin, bir anlamda, biyolojinin dilbilgisini oluşturdu. Yine örneğin evrim düşüncesi, ilk olarak Antik Yunanistan’ın felsefeci ve doğa bilginlerince –hem de Darwin’inkine oldukça benzeyen bir biçimde– ortaya atıldı. Bununla birlikte, günümüzde, biyolojideki temel süreçlerin anlaşılmasına yardım eden modern evrim kuramını ve büyük ölçekli bir kanıt ve deneysel veri yığını eşliğinde biyolojik ya da organik evrimin işleyiş mekanizmalarını açıklayan esas olarak Darwin oldu.”
Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere, kitapta evrim kuramı Darwin’den öncesi ve sonrasıyla ele alınıyor. Kitapta, yeryüzünde yaşamın ortaya çıkmasından (Aleksandr Oparin) maymundan insana geçişte emeğin rolüne (Friedrich Engels) kadar geniş bir yelpazede makaleler bulunuyor. Gerek doğrudan yaratılışçı söylemler, gerekse “bilimsel” bir karşı duruş maskesi altında ortaya atılan bilinçli tasarıma karşı makaleler yer alıyor bu bölümde.
EVRİM VE EVRİM TARTIŞMALARI
Bilim ve Düşünce’de yukarıda bahsettiğimiz yaratılışçılığa (bilinçli tasarımı da bu kapsamda değerlendirebiliriz) karşı sunulan makaleler, biyolojiyle ilgilensin ya da ilgilenmesin, “değişim”den yana olan herkes için faydalı birer araç durumunda.
Ancak özellikle kitabın ilk bölümünde, “Evrim ve Evrim Tartışmaları” başlığı altında yer alan makaleler, konunun farklı bir noktasına dikkat çekiyor: “Günümüzde, evrim kuramını en katıksız biçimde savunur gibi görünen bazı kesimler, aslında Darwin’in kuramına en az yaratılışçılık kadar zarar veriyorlar. Kuramın içinin boşaltılması ile sonuçlanan ve günümüzde ‘sosyobiyoloji’, ‘evrimci psikoloji’, ‘genetik determinizm’ gibi adlarla anılan çeşitli tezleri savunanlar, lafızda evrim kuramını en hızlı savunur görünürlerken, aslında toplumsal süreçleri biyolojik süreçlere indirgeme çabasına girerek, evrim kuramını ‘içeriden’ yıkıma uğratıyorlar.”
Bu bölümde yer alan makaleler, biyoloji konusunda daha önce pek okuma yapmamış olanlar için, karmaşık gelebilir. Ancak bu konu üzerine kafa yoranlar için ayrı bir öneme sahip her biri. Piyasada evrim kuramı üzerine yazılmış kitaplar ve bilim dergileriyle karşılaştırıldığında, bu makalelerin farkı açıkça ortaya çıkacaktır.
ADAPTASYON VE DOĞAL SEÇİLİM
Darwin’in evrim kuramında adaptasyon (uyum) ve doğal seçilime atfedilen büyük role karşı çıkmak, bilimin “kışkırtıcı” özelliğinden Bilim ve Düşünce’nin payına düşen noktalardan sadece biri. “Köstebekler neden kördür, zürafaların boyu neden uzundur, ördeklerin neden perdeli ayakları vardır.” Bu sorulara evrimi savunan biyologlar tarafından verilen “Darwinci” yanıtlar, Bilim ve Düşünce’nin sayfalarında eleştiriliyor. Özellikle doğal seçilimin, Darwin aksini vurgulamış olmasına rağmen, evrimciler tarafından tüm soruların yanıtı gibi gösterilmesi, bu bölümdeki makalelerde farklı yönleriyle ele alınıyor.
Stephen Jay Gould ve Richard Lewontin imzalı makalede bu konu şu ifadeyle ele alınıyor: “Evrimci biyologlar arasında evliyalık (belki ilahlık) mertebesine ulaşmasından bu yana Darwin, herkes tanrının müttefikliğini de istediği için, diğer mekanizmalara sadece zorunlu geri adımlarında ve kalıtımsallığın işleyişi hakkında çağının hüzünlü cehaleti sonucu başvuran, radikal bir seçilimci olarak gösterildi. Bu görüş yanlıştır. Darwin, seçilimin evrensel mekanizmalarının arasında en önemlisi olduğuna inanmasına rağmen (ki bu görüşü paylaşıyoruz), hiçbir şey onu rakiplerinin teorisini tamamen doğal seçilime dayandıran seviyesiz karikatürize ve küçümseme çabaları kadar kızdırmamıştır.” Makalenin devamında ise, Darwin’in Türlerin Kökeni’nin son baskısına eklemek zorunda kaldığı, “Doğal seçilimin değişimde asıl fakat tek etken olmadığına inanıyorum” ifadesinin altı çiziliyor.
Steven Rose’un kaleme aldığı makalede ise, adaptasyon ve doğal seçilime “ilahi” bir güç atfedilmesi, bazı evrimcilerin katı birer ateizm savunucu gibi görünmelerine rağmen farkında olmadan da olsa yeni tanrılar yaratması olarak ele alınıyor. “Doğal seçilim, evrimden amacı çıkartmıştır ve sonuç olarak bazıları, amacın insan yaşamının kendisinden de çıktığını hissetmiştir. Dine meyilli evrimsel biyologların daha sonraki kuşakları, bu nedenle evrimsel süreçlere amaç ve yönü yerleştirmeye çalışmıştır” diyen Rose’un eleştirilerini temellendirdiği şu paragrafla yazımıza son verelim: “Benim eleştirim hiçbir şekilde gezegenimizde yaşayan organizmalara dair olan evrim gerçeğine ya da Darwin’in kendisinin önerdiği doğal seçilim mekanizmalarına karşı değildir. Burada yaratılışçılığa, köktenci dinlere ya da Yeniçağ mistisizmine yer yoktur. Benim ana hedefim ultra-Darwinciliğin sunduğu genlerin gözünden oluşturulan dogmatik dünya görüşüdür.”
- Cebeci’ye göre Darwin kapağı, “Türkiye’nin içinde bulunduğu hassas ortamda provokatif bir konu” imiş.
Bilim ve Düşünce Kitap Dizisi 5, Evrensel Basım Yayın, s.36