Türkiye yeni bir yerel seçim sürecine girerken, genel seçim havasında bir yerel seçim yaşanacağı da açıkça görülmektedir. Büyük vaatler ve iddialarla politika sahnesine çıkan, 2002 seçimlerinden bu yana da hükümet olup ülkeyi yöneten AKP, geniş halk yığınlarının sorunlarını çözmek yerine daha da ağırlaştırmıştır. Bugün de AKP, siyasal anlamda gericileşip daha da muhafazakârlaşırken, iktisaden liberalleşen, sermayeye hizmette sınır tanımayan bir parti olarak icraatlarını sürdürmektedir.
Bölgede ve ülkede önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
· Bölge ülkeleriyle ilişkiler açısından, ‘komşularla sıfır sorun’dan sorunlu olmadığı komşusu kalmayan bir ülke konumuna gelinmiştir.
· Kürt sorununun demokratik halkçı çözümü meselesinde barış sürecinin başlamasıyla birlikte yaşanan olumlu havanın yerini ‘acaba’lar ve karamsarlığın almaya başladığı bir süreç yaşanmaktadır.
· Gerçek bir laisizm, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, inanç özgürlüğü gibi toplumun geniş kesimlerinin beklentilerini boşa çıkaran, devletin dine daha fazla müdahale ettiği, dinin toplumsal yaşamın şekillenişindeki etkisinin daha da artırıldığı, Alevi toplumun taleplerini karşılamak yerine üniversiteye Hacı Bektaş-ı Veli isminin verilmesine indirgenen uygulamalar adeta topluma dayatılmaktadır.
· “Demokratikleşme Paketi” diye açıklanan “paket” neredeyse kabine üyelerinin dışında kabul görmemiştir.
Kürt sorunundaki çözümsüzlük; söz, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin artması; tutuklu gazeteciler, gençler, öğrenciler, aydınlar; laisizm ve Alevi sorunu; kadına yönelik şiddetin artması ve bir bütün olarak kadın sorunu; eğitimde yaşanan olumsuzluklar; üniversitelere yapılan gerici müdahaleler; sağlık alanında yaşanan tahribat; kentsel dönüşüm ve artan çevre soruları, ekonominin olumsuz sinyaller vermesi; halkın alım gücünün azalırken borç yükünün artması, dışa bağımlı ekonomik yapı gibi pek çok temel sorunun varlığı ve yakıcı hal almaları; yerel sorunlar ve taleplerle birlikte bu genel sorunların daha fazla tartışıldığı bir seçim sürecinin yaşanacağının açık göstergeleridir.
TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER
Osmanlı döneminde, 1864 Vilayet Nizamnamesi ile Osmanlı kentlerinde kurulan belediye örgütleri, özerk yerel yönetimler olmaktan çok, merkezi otoriter yapının ayrılmaz bir parçası olarak doğmuştur.
1876 Anayasası’nın ilanından sonra, belediyelerin, seçimle işbaşına gelecek meclisler tarafından yönetilmesi kabul edilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde belediyelere yeni bir işlev kazandırmak için, 1930’da, 1580 sayılı Belediyeler Yasası çıkarılmıştır.
Ancak belediye teriminin ilk kez 1789 Fransız Kurucu Meclisi’nde kullanılmaya başlanılmasından bu yana, 20. Yüzyıl başlarında İngiltere ve ABD’de özerk belediyecilik akımı gelişmiştir.
Türkiye’de yerel yönetim anlayışı, merkeziyetçi, ‘Ankara tarafından düzenlenen’, içe dönük, edilgen, halka rağmen kenti yönetmeye çalışan, girişimciliği ve yenilikçiliği hep tartışılan, uzun vadeli bilimsel planlar yerine popülist politikalarla gün kurtarılmaya çalışılarak bugüne kadar varlığını sürdürmüştür.
1984 yılında çıkartılan 3030 sayılı yasa ile Büyükşehir Belediyeleri kurulmuştur. Bu belediyeler kentin bütününden sorumlu olurken, kentin belirli bölümlerinde ilçe belediyeleri kurulmuştur.
AKP tarafından 2012 yılında çıkartılan yeni bir yasa ile 29 il büyükşehir kapsamına alınmış, belde belediyeleri kaldırılarak, beldeler mahalle statüsüne indirilmiştir. Türkiye’deki genel il sayısı içerisinde büyükşehir kapsamına alınan 29 ilin nüfusu, iktisadi yapısı incelendiğinde ve bu illerde yerel seçimlerde oy kullanacak kesimlerin bütün nüfusu (köyleriyle birlikte) kapsayacağı düşünüldüğünde, bunun, yerel yönetim seçimlerini önemli kılan ve yazının başında sıralanan nedenlerin yanında yerel seçimlerin genel seçim havasında yaşanacağı düşüncesini doğrulayan diğer neden olduğu görülecektir.
Şüphesiz ki AKP, hem büyükşehir düzenlemesi yaparken, hem de merkezi iktidarda olmanın olanaklarını kullanarak, yerel yönetim seçimlerinden başarıyla çıkmak istemektedir. Bunun kazanımlarıyla, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle genel seçimlere hazırlanmanın hesabını da yapmaktadır. Ancak bu kez evdeki hesap çarşıya uymayacaktır. Bilinmektedir ki AKP;
· Dış politikada sıkışmış ve yalnızlaşmış bir haldedir.
· İç politikada inandırıcılığı azalmış, çelişkiler derinleşmiştir.
· 2007’deki geniş mutabakat zayıflamıştır.
· Ekonomi en çok güvendiği ve propaganda yaptığı alanken, sıcak para girişine bağlı ekonomi iyice kırılganlaşmış, cari açık, durgunluk beklentisi artmış, tasarruf tedbirlerinden Maliye Bakanı daha fazla bahseder hale gelmiştir. Geliri gittikçe azalan, gideri artan geniş halk yığınlarının hoşnutsuzluğu artmaktadır.
· İmkanlarını yitirmekte, bu seçimlere dünkü özgüveni ve gücüyle gidememektedir.
· Son hamlesi olan “Demokratikleşme Paketi” de fiyasko oluşturmuş, zaman kazanma taktiği olduğu anlaşılmıştır.
YEREL YÖNETİMLERDE İKİ ANLAYIŞ
1980 24 Ocak Kararları’ndan bu yana, ama özellikle de 2000 yılından itibaren, uluslararası sermayenin ve onun kuruluşu olan IMF’nin dayatmalarıyla uygulanan tarım politikalarının sonucunda üretici köylü, tarım ve hayvancılıktan kopmuş, kırsal kesimden kentlere doğru büyük nüfus hareketleri, göçler yaşanmıştır.
Eskileri yanında yeni oluşan imar ve yaşam alanları, buralara götürülen ‘belediyecilik hizmetleri’ çarpık ve hızlı kentleşme, belediyeleri rant alanlarının bölüşüldüğü makamlar haline getirmiştir. Bu konuda, partiler farklı olmasına rağmen, uygulamada esasa ilişkin farklılıklar görülmemektedir. Yani kapitalist sistem partilerinin bu konuda temel bir anlayış farkı yoktur.
AKP, MHP, CHP gibi partilerin yerel özellikler, kaynaklar ve belediye başkanının kişisel özelliklerinden kaynaklı kimi istisnalar dışında yerel yönetim anlayışlarında esasa ilişkin bir farklılığı yoktur.
Hemen hepsi “şeffaf”, “katılımcı”, “halkçı” yerel yönetimden bahsedebilirler. Belli dönemlerde belediyenin faaliyetleriyle ilgili halka dönük bilgilendirme toplantıları vb. de yapabilirler. Ancak halkın yönetime doğrudan katılımının, söz sahibi olmasının, yetkiyi paylaşmasının yol ve kanallarını bir türlü açmazlar. Halkın bütün temsilcilerinin içinde yer aldığı, söz ve karar hakkı sahibi olduğu bir “kent meclisi” onlar için sadece sözdedir, bazen sözde bile değildir. Merkezi antidemokratik yasaların arkasına saklanarak, partizan, ben-merkezci yönetim anlayışlarına, ranta dayanan yönetim anlayışlarına sıkı sıkı sarılırlar. Bu anlamda tek yumurta ikizleri gibidirler. Bu yerel yönetim seçimleri, bu farklılığın anlaşılması ve ortaya çıkması bakımından da önemlidir.
Önümüzdeki seçimlerde de demokrasi güçlerine dayatılmak istenen anlayış, ‘AKP’yi zayıflatmak adına CHP ile ittifak’ yapmak olacaktır. Birçok kesime, AKP’yi böyle zayıflatma teklifi cazip gelmektedir. Bu ‘taktik’, bugüne kadar AKP’yi zayıflatmadığı gibi, burjuva siyaset anlayışı dışında tek seçenek olan demokrasi cephesini de zayıflatmış, hatta AKP’yi güçlendirmiştir.
CHP’NİN DURUMU
CHP, yaptıkları ve söyledikleriyle, Türkiye’nin ve dünyanın gidişatına dair siyasetin dışına düşmektedir.
“Çözüm süreci”nin ilk günlerinde Kılıçdaroğlu “süreç”i destekliyor görüntüsü veren bir açıklama yapmış ve AKP’ye konuya ilişkin “kredi açmış”ken, daha sonra, partiye Baykalcı çizgi hakim olmuş görünmektedir. Türkiye’nin temel bir sorunu ve çözümü tartışılırken CHP yüzünü Silivri’ye dönmüştür. Gülseren Onanç, CHP Genel Başkan Yardımcılığından istifa ettirilmiştir. CHP “demokratikleşme paketi hazırladık, her sorunu çözer” diyerek masa başı projeciliği yapmaktadır. Barış, demokrasi ve özgürlük taleplerine sırtını dönen, hiziplerle yaşayan bu partinin alternatif olamayacağı da açıktır.
Geniş halk yığınları içerisinde CHP’ye oy vermesine rağmen benzer eleştirileri yapan geniş bir kesim olduğunu biliyoruz. Yöneticilik ve milletvekilliği yapan ve en geniş demokrasi güçlerinin birliğinden yana azımsanmayacak bir dinamik olduğu da biliniyor. Demokrasi güçlerinin birliğinde yer alma potansiyeli taşıyan birçok kesim üzerinde (Aleviler, sendikalar, çevre örgütleri, sanatçı ve akademisyenler) CHP’nin hala etkisinin olduğunu da biliyoruz.
Bütün bunlar değerlendirildiğinde, CHP içinde özellikle bu güçler üzerinden en geniş demokrasi güçlerinin birliği ve ortak mücadelesinin yaratılmasının tartışılması Demokratik Türkiye mücadelesi için önemlidir.
SEÇİMLER VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ
Seçim dönemleri halkın politikaya ilgisinin arttığı, dolayısıyla politik mücadele olanaklarının da arttığı dönemlerdir. Bu nedenle, seçim dönemleri demokrasi mücadelesi açısından önemlidir. Bu dönemler demokrasi güçlerinin birliği ve ortak mücadelesinin aracı ve önemli bir dayanağı olmalıdır. Yani seçimler demokrasi mücadelesine bağlı olarak ele alındığında bir anlam kazanır.
Türkiye’nin önemli bir bölümünde HDP ile seçimlere girileceği kesinlik kazanmıştır. Ve HDP’nin tek tek bileşenlerinden daha kapsayıcı olduğu varsayılabilir. Kendi bileşenlerinin dışında çok daha geniş bir kesimi seçim döneminin canlılığı üzerinden birleştirme görevi önünde durmaktadır. İşçi sınıfının devrimci partisi Türkiye genelinde bu sorumluluğu yüklenip HDP çalışmalarının bütün gücüyle içinde ve merkezinde olacak, birleştirici rolünü oynayacaktır. Emek ve demokrasi güçleri olarak asıl hedefimiz;
· Demokratik bir Türkiye
· Barış ve kardeşlik
· Ortadoğu’da emperyalist savaş politikalarına karşı olmaktır.
Yerellerde işçileri, emekçileri, kadınları gençleri ezilenleri birleştirmek için çalışacağız. Kazanmak için çalışacağız. Belediyeleri kazanamasak da, işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri birlik ve mücadele anlayışına kazanacağımız kesindir. Bunun için yeterince birikimimiz ve olanaklarımız vardır.
HALKÇI YEREL YÖNETİM ANLAYIŞI
Hükümetin yıpranma ve gerileme sürecine girmesi ve iç çatışma gibi sorunlarına rağmen halktan aldığı destekte büyük bir gerileme görülmemektedir. Ama düne göre işi daha zordur.
Bunun farkında olan Hükümet, yerel yönetim yasasındaki yeni düzenlemelerle, genelgelerle merkezi müdahalesini daha fazla hissettirmek istemektedir. Yıllardan beri merkezi yönetimin vesayeti altında olan yerel yönetimler, kurulduğundan bugüne kadar önemli ölçüde yetki kaybına uğramışlardır. Önümüzdeki dönemde bu kayıpların daha fazla yaşanacağının belirtileri görülmektedir. Bunu aşmanın yolu genelde ve yerelde demokrasiyi ve demokratikleşmeyi savunmaktan geçmektedir.
Demokratik katılımcı yerel yönetim anlayışı halkın kendi kendini yönetmede doğrudan söz sahibi olacak yol ve kanalların açılmasıdır. Mahalle muhtarları, çeşitli alanlarda çalışma sürdüren kitle örgütü yöneticileri, sendikalar, odalar, kadınlar, gençler, aydınlar ve sanat çevreleri, akademisyenler ve bilim insanları ve çevre örgütleri temsilcilerinden oluşacak Kent Meclisleri; hiçbir kişisel çıkar ve ikbal peşinde olmadan, daha iyi yaşanacak bir kent için bütün birikim ve emeklerini ortaya koyan bir çalışmayla oluşturulacak kadın, gençlik ve işçi meclisleri demokratik katılımcı bir yerel yönetim anlayışının teminatıdır. Bu organ kentin sorunlarını tartışan, bilimsel projeler ortaya koyan, kaynaklarını gösteren, uygulama için kararlar alan ve çalışmaları denetleyen bir organ olmalıdır. Kent yönetiminde halkın gerçek temsilcilerinin sorumluluk alması, sorunların genelin çıkarlarına uygun bir şekilde çözümünü getireceği gibi, ‘fiili’ demokratik bir mücadele aracı olması bakımından da, merkezi vesayetin kırılmasına, yerelin bir bütün olarak kent yönetiminde söz sahibi olmasına olanak sunacaktır. Bugünkü siyasal gelişmelere bakıldığında, ülke genelindeki demokrasi mücadelesinin de önemli araçlarından birisi bu olacaktır. Yerel seçimlerin genel politikaların tartışıldığı bir süreç olması, yerel politikaların taleplerin zayıf ele alınması, onların görmezden gelinmesi sonucunu doğurmamalıdır. Aşağıdaki en temel talepler bu çalışmanın diğer önemli dinamiklerine işaret etmektedir.
İMAR UYGULAMALARI
Rantın en çok döndüğü alandır. İmar planları; nazım planı ve uygulama planı olarak ikiye ayrılır. Nazım imar planı, kentin gelecekte alacağı biçimi gösteren plandır. Nüfus artışı hareketleri gözetilerek, 50-100 yıl düşünülerek yapılmalıdır. Alt yapı, yeşil alanlar, tarım arazileri, su havzaları, ormanlık alanlar, ulaşımın gözetilmesi ve korunması önemlidir. TMMOB, üniversiteler bu çalışmanın içinde olmalıdır. Ama birçok kentin böyle bir çalışması yoktur. Lokal imar uygulamaları, çarpık kentleşmeye yol açtığı gibi, büyük rantların döndüğü uygulamalar olarak kendini göstermektedir. Yoksul halk kesimi mağdur olurken, büyük inşaat şirketlerinin zenginleşmesinin önü açılmaktadır. Bugün “kentsel dönüşüm projesi” adı altında yapılan uygulamalar bunun bir örneğidir. Herkesin sağlıklı yaşanabilecek konutlara sahip olması en başta gelen insan hakkı olmasına rağmen, sosyal konut projesi belediyelerin ve hükümetin gündeminde yoktur.
ULAŞIM
Yerel yönetimlerin üstlenmiş olduğu en önemli kamu hizmetinden biri olmasına rağmen, özelleştirmeler, raylı sistemlerin azlığı, altyapıdaki yetersizlikler, merkezi yönetimin bu alandaki desteğinin yetersizliği, özellikle büyük kentlerdeki halk için ulaşımı çile haline getirmiştir.
Sadece İstanbul trafiğinde her gün 5 bin otobüs, 30 bin servis aracı, 17 bin taksi, 6500 minibüsün dolaştığını, bunlara gün içinde inen-binen insan sayısının 11 milyon civarında olduğunu düşündüğümüzde, ulaşım sorununun bir devlet ve sistem sorunu olduğu, hızlı, konforlu ve çevreyi kirletmeyen raylı sistemlerin özellikle büyük kentler için ne kadar gerekli olduğu açıkça görülecektir.
SU SORUNU
Kentler için içme ve kullanma suyu hayati öneme sahiptir. Çevre bilinci, su havzalarının korunması, yapılaşmaya açılmaması, arıtma ve dağıtım sistemlerinin kentin uzun dönemli ihtiyaçları düşünülerek yapılması zorunludur. Yağmur suyu kanalları, pis su kanalizasyon kanallarından ayrılarak, su havzalarının beslenmesi için düzenlemeler yapılmalıdır. Her yağmurda İstanbul, İzmir, Antalya gibi kentlerde yaşanan su baskınları yanlış altyapı planlarının sonucudur. Ayrıca su kaynaklarının ve dağıtımının özelleştirilmesine karşı mutlaka mücadele yürütülmelidir.
ÇÖP SORUNU
Çağdaş bir kentin en önemli ölçütlerinden biri temiz bir çevre anlayışıdır. Türkiye’nin hemen bütün kentlerinde çöp sorunu yıllardır tartışılan, ama bir türlü kalıcı çözümün gerçekleşmediği bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Gelişmiş ülkeler çöpü ayrıştırarak ve diğer gelişmiş yöntemlerle elektrik elde edilmesinde ve kentin ısıtılmasında kullanmaktadırlar. Bu konuda vakit geçirmeden dünyadaki olumlu örneklerden yola çıkarak, çöpü sorun olmaktan çıkarıp ekonomiye kazandırılan çözüm ve projeler üretilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
ENERJİ
İnsanlığın enerji ihtiyacı her geçen gün artarken, yaşanan çevre sorunları yenilenebilir temiz enerjinin önemini de artırmaktadır. Rüzgar, güneş, jeotermal kaynaklar açısından ülkemizin birçok yöresinin zenginliği, termik, HES, nükleer santraller gibi çevreye vereceği zararları telafi edilemez boyutlarda olabilecek alternatiflere karşı tercih edilmeli, yerel özellikler gözetilerek, yenilenebilir temiz enerji projeleri savunulmalıdır.
KÜLTÜR SANAT
Yerel yönetimler kentin tarih ve kültür mirasını korumalı, halkın geniş desteği ve katılımı sağlanarak projeler geliştirmeli, kentin kültür ve sanat insanlarına sahip çıkılmalıdır.
SPOR
Çağımızda endüstri haline gelmiş, müzikle birlikte en etkili ve gelişkin propaganda araçlarından biridir. Ancak kitlelerin spor yapması, sağlıklı gelecek nesillerin yetişmesi açısından önemliyken, elit seyir sporları teşvik edilmektedir. Tercih edilmesi gereken, her yaştan kentlinin spor yapmasına olanak sağlayacak tesis ve spor alanlarının oluşturulmasının yanında, böyle bir anlayışın yerleşmesine yol açacak düzenlemelerin yapılmasıdır.
KADIN
Kadının katılmadığı hiçbir toplumsal yönetim biçiminin başarılı olması olanaklı değildir. Demokratik katılımcı bir yerel yönetim anlayışında kadınların temsiliyetinin artırılması, kadınların yönetimlerde söz sahibi olması, işlevli kadın meclislerinin oluşturulmasıyla başlayabilir. Kadınların ev içi yaşamdan çıkmasını sağlayacak çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin organizasyonu, kültür ve dayanışma evleri, sığınma merkezleri yerel yönetimlerin bütçeleriyle kolaylıkla gerçekleştirebileceği öncelikli hizmetler olarak ele alınmalıdır.
GENÇLİK
Toplumun demokratikleşmesi mücadelesinde en dinamik güç olan gençliğin, sağlıklı, güvenli bir gelecek talebinin karşılanmasında belediyelerce, gençliğin yönetime doğrudan katılımının örgütlenmesi zorunludur. İşsizlik, eğitimsizlik, olanaksızlıklar kıskacındaki genç kuşaklar artık mahallelerdeki çetelerin, tarikatların, uyuşturucu ve yoz kültürün dişlileri arasında öğütülmektedirler. Demokratik halkçı yönetimin esaslarından biri de, bu gençlik yığınlarına meslek kursları, spor ve sağlık merkezleri, yurtlar, kültürel ve sanatsal gelişim olanakları sağlamak olmalıdır.
ÇEVRE
Bugün çevre mücadelesi antikapitalist bir mücadelenin temel unsurlarından biridir. Kapitalizmin kâr hırsı, büyük çevre felaketlerinin yaşanmasına yol açmaktadır. Ormanlar, dağlar maden tekellerine, akarsular enerji tekellerine devlet eliyle sunulmaktadır. Nükleer santraller sağlıklı bir çevre ve geleceği tehdit etmektedir. Çevre örgütleriyle ve bilim çevreleriyle işbirliği halinde, sağlıklı ve yaşanabilecek çevre için proje ve politikalar da yerel yönetimlerin öncelikli işlerinden olmalıdır.
SONUÇ
Devrimnci işçi partisi, Türkiye’deki en geniş demokrasi güçleriyle birlik halinde Halkların Demokratik Partisi çatısı altında 60 ilde seçimlere girecektir. Seçimlerden sonra da devam etmesi gereken birliktelik, seçim sürecinde HDP bileşenlerinin dışında diğer demokrasi güçleriyle de birleşebildiği ölçüde güçlenecektir. Seçim sürecinde buna uygun bir çalışmanın örgütlenmesi, en temel ve acil bir görevdir. Koşullar, demokrasi ve sosyalizm güçlerine zengin olanaklar sunmaktadır.