2002 1 Mayısı’nın işçi, emekçi hareketi açısından önemi

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs yaklaşıyor. 2002 1 Mayısı da, 1 Mayıs’ın emek ve sermaye cephelerinin karşılıklı olarak güçlerini sınadığı bir gün olması tarihsel gerçekliğiyle kutlanacaktır. Ülkemizdeki sınıf mücadelesinin ve sınıf güç ilişkilerinin aktüel durumunu bir kaç cümleyle özetlemek gerekirse; şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır:
1- IMF programı (işçi ve emekçiler cephesinden) ciddi engelle karşılaşılmaksızın hayata geçiriliyor. Özelleştirme, resen emeklilik, düşük ücret, esnek çalışma saldırıları boyutlanarak sürüyor.
2- Irak’a yönelik ABD saldırısının koşulları hızla olgunlaştırılırken, ABD’li savaş ağası Dick Cheney Ankara ziyaretiyle; “Türkiye’nin fiyatı”nın ne olduğunu öğrenmiş ve Türkiye’nin operasyondaki muhtemel rolü belirlenmiş bir biçimde ülkesine döndü. Türkiye’nin, Filistin halkına yönelik Siyonist katliam karşısında sözüm ona “tarafsızlığını korurken, üstüne üstlük Irak’a yapılacak bir emperyalist saldırıda görev üstlenmesinin savaş bataklığına ülkeyi geri dönülmezcesine bağlayacağı kesindir. Öte yandan, AB’ye uyum süreci “demokratikleşme” güldürüsü etrafında yürütülüyor. Emekçilerin söz, basın, örgütlenme (sendikal-siyasal) haklarını dışa atan, demokrasi sorununda eksen olarak AB kriterlerini temel alan bir zeminde toplum “AB’ci ya da AB’ye karşı” biçiminde bölünmeye uğratılıyor.
3- AB’ye “karşı cephe”de görünen MHP, geleneksel Kemalist çevreler ve silahlı kuvvetlerin en azından bir bölümü için temel itiraz noktaları olarak Kıbrıs, Ege ve Kürt sorunu ileri sürülüyor. Bu itirazlar, aynı zamanda şovenizmi körüklüyor ve özgürlük ve demokrasi taleplerini bastırmanın başlıca dayanaklarını oluşturuyor.
4- Toplumsal muhalefetin ana omurgasını oluşturan işçi ve emekçi hareketi ise; sermayenin saldırılarını püskürtecek bir tutumla hareket edememekte; geri mevzilere çekilerek, fabrika ve işyerlerinin günlük, ekonomik-sendikalist sorunlarına hapsolmuş bir durumda “gelişmeleri izlemekte”dir. Bu durum, şüphesiz sermaye cephesinin işini hayli kolaylaştırmaktadır.

TABANDAN GELEN MÜCADELE BASKISI
Gelgelelim tüm bunlar madalyonun görünür yüzünde olanlardır. Madalyonun diğer yüzünde ise; Türk-İş’in düzenlediği bölge toplantılarının da çok somut gösterdiği gibi, alttan alta öfke birikmekte, sendika bürokrasisini zorlayarak mücadele ve eyleme geçmek istemektedir. Çeşitli talepler etrafında işyeri eylemlerinin yaygınlaşması da, bu eğilimi göstermektedir. Aynı şekilde, Newroz gösterileri özgürlük ve demokrasi taleplerinin Kürdüyle, Türküyle tüm toplumda ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne serdi. Newroz gösterilerinde dile gelen talepler derinlemesine incelendiğinde, sadece salt dil ve kültür haklarının geri verilmesinin istenmesiyle sınırlı kalınmadığı, ötesine geçerek, taleplerin kapitalist sömürü, baskı ve işsizliğe karşı mücadele kapsamına kadar genişlediği de görülecektir. Bu yönüyle 2002 Newroz’u, öncekilerle kıyaslanmayacak oranda 1 Mayıs’a güçlü bir dayanak oluşturmaktadır.

OLANAĞIN GERÇEĞE DÖNÜŞMESİ İÇİN
Bugün açık kitle hareketinin önündeki en büyük engel, sendikal bürokrasisinin hareket üzerindeki etkisi ve hareketin bu etkiyi de bertaraf ederek ileriye çıkış yapabilecek bir bilinç ve örgütlülüğe sahip olamayışıdır.
1 Mayıs, bu engelin aşılarak, hareketin, sermayenin saldırılarını püskürtecek ve özgürlük ve demokrasi taleplerine kadar genişleyecek bir pozisyon kazanmasında yakın dönemde sınıfın önündeki en büyük olanaktır.
Olanağın gerçeğe dönüşmesi başlıca şu üç koşulun layıkıyla yerine getirilmesine bağlıdır: a) hareketin genişliği, b) hareketin dayanacağı temel ve c) talepler.
a) Hareketin genişliği
İşçi ve emekçi hareketinin açık bir kitle hareketi karakteri kazanmasında, 1 Mayıs’ın en yaygın şekilde kutlanmasının rolü büyük olacaktır. Sınıfın hem kendi içinde hem de bağlaşıklarıyla hareket birliği sağlamasında, yine bu olgu belirleyici bir önem taşımaktadır. Bu bakımdan, ülkenin her köşesinde sınıf bilinçli, ileri işçiler ve sınıf partisinin örgütleri işçileri ve sendikacıları bu yönde teşvik edici olacaktır. Diğer bütün imkânlar tükendiğinde, sınıf partisi tek başına da kalsa, tertip komitesi oluşturarak kutlamaların gerçekleştirilmesinden geri kalmayacaktır.
b) Hareketin dayanacağı temel
İşçi hareketi ve sendikal hareketin son yıllarda yaşadığı en büyük zaaflardan biri, fabrika temelinden koparak genel “muhalif” bir çizgiye düşmesi ve bu temelde bir “protestocu” tarzı aşamayışı; fabrika ve işyerinden koptuğu oranda da sendika bürokrasisi tarafından “yedeklenmesidir”.
Oysa 15–16 Haziran, ‘89 Bahar Eylemleri başta olmak üzere, işçi sınıfı tarihindeki tüm büyük eylemler, fabrika temeline dayanmıştır. Çünkü işçiler, sermayeyle ve bir bütün olarak burjuva-kapitalist sistemle tüm çelişki ve çatışmalarını üretim sürecinde (fabrika, işyeri) yaşar. Burada vereceği mücadelelerle sendikal ve giderek siyasal bilince kavuşur, bağımsız bir sınıf olduğunun ayırtına varır. Sendika bürokrasisinin etkisizleştirilmesinde ve sendikal hareketin yeniden mücadeleci bir kimliğe kavuşmasında da, sendikal çalışmanın fabrika, işyeri temelinde kavranmasının rolü belirleyicidir. İşçi sınıfının ileri kesimlerinin fabrikalar temelinde bir örgütlülüğe kavuşması, sendikal hareketin sınıf sendikacılığı temelinde ileriye bir dönüş yapabilmesi için en temel dayanağı oluşturacaktır.
İşçi hareketi ve sendikal hareketin fabrikaları mücadele ve eyleminin merkezine alması gerekirliliği fikrinin yaygınlık kazanmasında, 1 Mayıs’ın fabrikalar temelinde örgütlenmesi, bu nedenlerle, vazgeçilmez önemdedir. Sınıf bilinçli, ileri işçiler ve sınıf partisinin örgütleri, 2002 1 Mayısı’nda hedeflerini bu çerçevede belirlediği ve temel fabrikalar, işletmeler üzerinde çalışmayı yoğunlaştırdığı oranda işçi, emekçi hareketi ileri doğru bir hamle yapacaktır.
1 Mayıs’ta fabrika ve işyerlerinde en “geri” biçimlerden, en “ileri” biçimlere kadar her türlü eylem örgütlenmeli, “olur”, “olmaz” toptancı yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Ayrıca fabrikalar arası bölgesel kutlamaların örgütlenmesi, 1 Mayıs’ın, sonraki süreç açısından da işçi emekçi hareketini ilerletici, kalıcı etkiler bırakması yönüyle önem arz eden bir diğer husustur. Yine açıktır ki, fabrika ve işyeri kutlamalarıyla, alan kutlamaları birbirlerinin alternatifi değildir, işyeri kutlamalarından sonra alan kutlamaları da en geniş ve en militan biçimde gerçekleştiği oranda, 1 Mayıs kutlamaları “resmigeçit törenleri” havasından kurtulacaktır.
c) 1 Mayıs talepleri
İşçi ve emekçilerin mücadelesinin kitlesel olarak yeniden yükselişe geçmesi, demokrasi ve özgürlükler cephesine genişlemesi ve siyasal bir platforma ilerlemesinde, doğru mücadele ve eylem biçimlerinin yanı sıra -verili koşullarda- taleplerin doğru tarzda formülasyonu da belirleyici rol oynar.
Buradan hareketle, 2002 1 Mayısı’nda işçi ve emekçilerin hedefinde IMF politikalarının olacağını söylemek bir gerçeği ifade etmek olacaktır. Dahası, emekçilerin IMF politikalarına karşı dile getirecekleri talepler, özgürlük ve demokrasi talepleriyle birlikte ele alınmalıdır. IMF dayatmalarının karşısına, özelleştirmelerin durdurulması ve iptal edilmesi, işçi kıyımına son verilmesi, tüm işsizlerin işsizlik sigortasından yararlandırılmaları, yoksulluk sınırı dikkate alınarak ücretlerin yükseltilmesi, esnek çalışmanın yasaklanması, iş güvencesinin sağlanması, tüm halkın genel sağlık sigortası kapsamına alınması, parasız eğitim talepleriyle çıkılmalıdır. AB’ye uyum süreci tartışmaları ve bu çerçevede güncellik kazanan Kürt sorununa ilişkin taleplerin de 1 Mayıs kutlamalarında özel bir yer tutması anlamlıdır. Anadilde eğitim, kültür vb. hakların geri verilmesi, OHAL’in kaldırılarak bölgede yaşamın normalleştirilmesi talepleri, bunların en yakıcı ve güncel olanlarıdır. Kürtlerin en doğal haklarını istemesi, “terör örgütü PKK’nin siyasallaşma çabaları” demagojisi eşliğinde bastırılmak istenmektedir. Terör demagojisi işçi ve emekçilerin ve bir bütün olarak emekçi Türkiye halkının özgürlük ve demokrasi taleplerini hedef alan siyasi gericiliği yeşerten bir can suyu vazifesi görmektedir. Buna karşı ve bu durumu değiştirmek için, OHAL’in kaldırılması ve Kürtlerin dil ve kültürel haklarının tanınması, idamın kaldırılması ve koşulsuz bir genel af taleplerinin başta Türk emekçiler olmak üzere, bütün emekçiler tarafından sahiplenilmesi, bu “gerici silah”ın etkisiz kılınmasında bir mihenk taşı olacaktır.
Newroz’da ortaya çıkan sömürüye ve baskıya karşı birlik ve kardeşlik duyguları ile 1 Mayıs’ın birlik, dayanışma ve mücadele ruhu, ülke sathında 1 Mayıs alanlarını kuşatmalıdır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑