Newroz kutlamaları sadece Kürtleri değil, emekçi Kürtlerle beraber, Türk, Arap ve diğer halkları da etkisi altına alarak gerçekleştirildi. Sermaye ve gericiliğin süregelen inkârcı ve asimilasyoncu tutumuna karşı, eşitlik ve özgürlük taleplerinin diğer tüm kardeş halklar tarafından da desteklendiği gün olarak gündeme damgasını vuran Newroz kutlamaları, aynı zamanda zorbalığa vurulmuş güçlü bir tokat oldu. Kürt emekçilerin ve ezilen tüm uluslar ve halkların bilincinde kardeşlik, dostluk ve dayanışmayı güçlendiren bir etki yaratan kutlamalar, burjuvazinin şu veya bu parti veya fraksiyonlarıyla tüm olanaklarını seferber ederek bile bir araya getiremeyeceği düzeyde bir kitlesellikle kutlandı. Günlerce öncesinde “kaos ve kargaşanın habercisi” olarak ilan edilen ve “lanetlenmiş bir gün” olarak propaganda edilen Newroz Bayramı’nda, gericiliğin ve baskı aygıtının tüm oyun ve saldırıları boşa çıkarıldı; yaratılan ortam, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde işçi sınıfının ve emekçilerin yürüyüşüne güç kattı.
Gerici egemen sınıfın ve onun yazılı ve görsel medyasının, tüm burjuva propaganda odaklarının, istihbarat birimlerinin, burjuva gerici parti ve oluşumlarının çarpıtma ve saptırma hesapları bu yıl kutlamalarda etkisini daha fazla yitirdi; Kürt ve Türk, Arap ve diğer halkların kardeşliği, bu Newroz’dan daha da güçlenmiş olarak çıktı. Bu güçlü halk dayanışması, halklar için ulusal değerler taşıyan, bayram ve özel günlerin yasaklanmasına karşı tutum olarak ortaya çıkarken, bölge emekçilerinin hak ve özgürlüklerine verilmiş güçlü bir destek oldu. Aynı zamanda, inkârcı tutuma ve sürdürülen asimilasyon politikalarına sessiz kalınmayacağına dair görkemli bir yanıt verildiğini, ezenler ve ezilenler cephesi bir kez daha gördüler. Varlık, dil, kültür ve tarihi geri kazanmak için sürdürülen hak ve özgürlük mücadelesini yıllardır “terör” ve “anarşi” gibi itici kavramlarla eşleştiren, bu yakıştırmayı provokasyon ve türlü baskılarla sürekli besleyen gerici egemen sınıflar, tüm çabalarına rağmen bu defa başarılı olamadılar. Newroz’u yaşayanlar, kaos ve kargaşadan, terör ve “çatışma” görüntülerinden yönetici güç odaklarını sorumlu tuttular. Gericiliğin İstanbul ve Mersin’de giriştiği provokasyonlar, bu kanıyı değiştirmeye yetmedi. Ölümlerle sonuçlanan olaylardan dolayı illerin yöneticileri şaibe altındadır ve yargılanıp hesap vermeleri için girişimler sürdürülmelidir. Gelişmelerle beraber dünya ve Türkiye kamuoyu, egemen sınıfın ve onların hükümetinin demokrasi düşmanı yasakçı ve saldırgan tutumunu görerek lanetlediler. Türkiye’de yaşayan milyonlar bir kez daha zorbalıkla sürdürülen sistemin ve yönetimin halkların kardeşliğinin önündeki engel olduğunu gördüler, yaşadılar ve bilince çıkardılar. Bundan sonra da bu değerlendirilerek sistemin gerçek yüzünün teşhiri sürecektir. Her türlü engelleme tutumuna rağmen yasaklanamayan yerlerde Newroz, halkın mücadeleci geleneklerine uygun olarak kutlandı. Özgürlük özlemi bu Newroz’da güçlü bir etki yaratarak dünya halklarına ve emperyalist kuşatmaya verilmiş bir mesaj oldu. Newroz kutlamaları emekçi halkların kardeşliğini güçlendirirken, gericiliğin pozisyonunu zayıflatan bir işlev görerek, halk lehine bir etki yarattı. “Devlet törenleri” ise trajikomik bir durum olarak hafızalarda yer etti. Birkaç yerde halka yasak edilen kutlamalar devlet erkânınca gerçekleştirildi! Ve önceki yıllarla kıyaslandığında yönetici güç odaklarının “pes ettiği” görüldü, birkaç “saf” ya da “işgüzar” yöneticinin devlet töreniyle ‘Nevruz bayramı’ kutlamasına da itibar edilmedi. Halkın bayramını yasaklayarak, polis ya da resmi görevlilere ateş yaktırıp üzerinden atlayan, yumurta kırma yarışına giren bakan, vali ve diğer devlet erkânı üyeleri, demir dövme gösterilerinde halksız ve desteksiz kaldılar. Ve halk nezdinde tükenenin, marjinal kalan ve halka yabancılaşmış olanın görüntüleri oldular.
Böylece, bir yanda, bir mizansen sergilenirken, diğer yanda, hemen her yerleşim biriminde halkı harekete geçiren, her türlü baskıyı göze alarak halkı alanlara çeken, en azında binlerin katıldığı, halkla coşku içinde kutlanan Newroz bayramına tanık olundu. Bu kutlamalar, özgürlük ve demokrasinin kazanılması mücadelesinde ezilen ve sömürülen tüm halklar için moral ve güç kaynağı oldu. Kent ve kır emekçilerinin, estirilen gerici teröre rağmen; polis ve asker ablukalarını, gözaltı ve tutuklamaları, işkenceleri, hakaretleri, bakanlık genelgelerini, yasakları, aramaları, kimlik kontrollerini ve daha birçok engeli aşarak bir insan seli olarak, akarak alanları doldurdular. Yüz binlerin bu alanlarda haykırdıkları sloganlar, sadece birikmiş öfkenin dışa vurumu değil, aynı zamanda, hak ve özgürlükleri kazanmaya duyulan inancın da ifadesiydi. “Diriliş” meşalesinin yakıldığı gün olarak “kutsal” sayılan 21 Mart Newroz Bayramı’nda, özgürlük uğruna yitirilen tüm değerler sahiplenilerek yumruklar sıkıldı, zafer işareti yüklü eller hep birlikte sallandı. Yaygın ve güçlü kutlamalara katılan özellikle bölge emekçileri, aynı zamanda, hakları ve özgürlüklerini kazanmak için çıktıkları yürüyüşlerinde, karşılarına çıkan her türlü saptırmaya ve oyalamaya yönelik tuzaklara teslim olmayıp karşılık verecek güçte olduklarını da gösterdiler. Ezici çoğunluğu işçi, işsiz ve yoksul halk ve onların genç kız ve erkek evlatları olarak alanları dolduranlar, ömrünün sonuna yaklaşan, ama bastonlarına dayanarak bayram alanına gelen yaşlı nineleri ve dedelerine, özgürlük kavgasının sürdürücüleri olacaklarına ant içer gibiydiler! Halk, dişiyle tırnağıyla direnerek kazandığı bayramını, resmen ve izne tabi olmaksızın kutlayacağı günlere olan inancıyla inkâr ve asimilasyon zincirini parçalayacağına olan güvenini göstermiş oldu.
Halkın tarihinde ve kültüründe derin izler bırakmış olan efsanedeki Demirci ustası Kawa’nın 2600 yılı aşkın süre önce Dehhak’a yönelen çekici, o gün, yüz binlerce kız ve erkek gencin ve emekçi Kürdün elinde, zulme ve sömürüye yönelmiş olarak işlevselleşiyordu. Kürt kültürü, tarihi ve yaşamında, zulme karşı başkaldırının, köleliğe karşı özgürlük mücadelesinin simgesi olarak yakılan ateşin etrafında kutlana-gelen Newroz; barış ve kardeşliği güçlendirerek, kışkırtma, düşmanlaştırma girişimlerini püskürtmüş, ırkçı ve şoven politikalara verilen bir yanıt olmanın yanında işçi ve emekçilerin süren birleşik hareketinin yolunu daha da genişletmiştir.
Baskıların yoğunluk kazandığı, Kürtçe isimlerin yasaklanarak, Nüfus müdürlüklerinin yeni doğan çocuklara verilen Kürtçe isimleri kabul etmediği, çocuklarına Kürtçe isim veren anne ve babalar hakkında Cumhuriyet Savcıları’nca soruşturmalar açıldığı, OHAL’in sürdüğü ve baskıcı benzer uygulamaların tüm bölgede ve Türkiye’de yaygınlaştırılmak istendiği, gerici yasaların genişletilerek yeniden hazırlandığı, partilerin kapatılmak istendiği, cezaevlerinde ölümlerin sürdüğü, MİT ve diğer kurumların sunduğu uydurma bilgi ve belgelerle kışkırtıcılığın örgütlendiği, Susurluk’un sadece Korkut Ekenler’den ibaret olmadığının emekli generaller tarafından açıklandığı, Kürt sorununun, “bölücü terör örgütü” gibi kavramlarla çözümsüz bırakılmak istendiği, sömürü ve yağmanın arttırılarak, emperyalist hegemonyanın derinleştiği ve güçlendiği koşullarda gerçekleşen Newroz kutlamaları; demokrasi ve özgürlük güçlerinin moral ve mücadele azmini daha da güçlendiren bir etki yarattı. MHP’nin, diğer burjuva, milliyetçi ve gerici partilerden farksız olarak, IMF dayatmalarının savunucusu ve emperyalist boyunduruğa koşulan uysal at konumunu perdelemek için “milli duyguları” suiistimal etmek üzere kışkırtıcılığı körükleyecek girişimlere hız verdiği, sendikalara yönelik düzenleme ve ele geçirme operasyonlarının dört koldan sürdüğü, üyelerine yönelik saldırılar, görevden alma ve sürgünlerle kamu emekçilerinin sindirilmek istendiği koşullarda Newroz kutlamaları; 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramımın ön hazırlığı rolünü de oynamış oldu. Newroz’u 1 Mayıs’a taşımak; Kürt emekçilerin, sınıf kardeşlerinin dünyanın dört bir yanında alanlara çıktığı 1 Mayıs’ta sokaklara çıkarak, özgürlüklerini kazanma mücadelesini sürdürmesi anlamına gelmektedir.
Anadil talepli dilekçe verenlerin gözaltına alınıp tutuklandığı ve öğrencilerin okullarından uzaklaştırılarak cezalandırıldığı, ancak “dilimizi, kültürümüzü, haklarımızı ve özgürlüklerimizi birlikte geri istiyoruz” mücadelesinin daha da güçlendiği günümüzde Newroz kutlamalarında sergilenen tutum, mücadelenin önümüzdeki günlerde katlanarak güçleneceğinin de habercisidir. Sömürü ve baskı karşısında özgürlük arayışı olarak süren mücadelenin boğulmak istendiği, egemen sınıfın bir süredir yeni plan ve projeler üreterek, halkı teslim almaya çalıştığı sır değildir. Başta Diyarbakır olmak üzere, alanlara yüz binler olarak çıkanlar, dört bir yandan dile getirilen halkın taleplerinin karşılanmasının engeli, sömürü ilişkileri ve burjuva sınıf egemenliğine yöneldikçe ve dolayısıyla mücadele güçlendikçe, saldırganlığın da o oranda artacağını bilmek için kâhin olmak gerekmiyor. 1 Mayıs bu bakımdan önemlidir. Egemen sınıfın elindeki tüm paslı silahları etkisiz kılarak, tüm halklardan işçi ve emekçilerin bayramı 1 Mayıs’ta Kürtlerin demokrasi talepleriyle alanlara çıkmaları için öncü işçiler, Newroz rüzgârını değerlendirmede şimdiden harekete geçmelidir. Kürt emekçilerin önümüzdeki dönem gelecek saldırıları püskürtmeleri için bu zorunludur. Kürt emekçilerin özgürlük tutkusunun, önümüzdeki süreçte güçlü karşı koyuşlara gebe olduğunu da görmek gerek. Bugün göreceli olarak süren “rahat” ortamın, hareketin yönelimiyle orantılı olarak değişeceğini görmek ve saldırıları püskürtecek denli güçlü halk örgütlenmesini yaratmak gerekli ve zorunludur.
Anadilde eğitim ile Kürtçe yayın ve televizyon hakkının tanınması, idamın kaldırılması, pişmanlık yasası gibi kirli ve onur kırıcı dayatmalardan vazgeçilerek ayrımsız bir genel affın çıkarılması, Susurluk Çetesi ve bölgede binlerce cinayetin adresi olarak gözükenlerin yargılanması, OHAL’e son verilerek işgal görüntülerinin son bulması, Kürt emekçilerin örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması, gençliğin eğitim ve iş olanaklarına kavuşması, tarım ve hayvancılığın desteklenerek yıllardır süren mağduriyetlerin tazmin edilmesi, sendikal haklar üzerindeki baskıların son bulması, demokratik hak ve özgürlüklerin koşulsuz tanınması, iş ve toprak taleplerinin karşılanması; halkın acil taleplerinin başında gelmektedir. Sokağa çıkarak alanlarda toplanan yüz binlerce Kürt emekçisi, her konuşmayı, her haykırışı, her ifadeyi bir sloganla karşılayarak kölelik statüsünün sürmesine ve siyasal özgürlüklerden yoksunluğa kayıtsız kalmayacaklarını, zincirleri parçalayacaklarını hep bir ağızdan, geleneksel renkleri, diğer mücadele simgeleriyle “izah ettiler”. Halk ve onun gençliği, teslimiyeti kabul etmeyeceğini, hiçbir gücün bunu sağlayamayacağını yeri göğü inleterek haykırdı.
Artık gelinen yerde hiçbir gerekçe Kürt emekçilerin taleplerinin karşılanmasının karşısına konulamayacaktır. Ve milyonların iradesi görmezden gelinerek veya çiğnenerek “Kürt sorununu çözmeye” hiçbir güç yetmeyecektir. Kürt işçi ve emekçilerin taleplerinin karşılanması için verilen mücadelede, sınıfın devrimci partisinin sorumlulukları bugün, her zaman olduğundan daha çok artmış ve yerine getirilmesi aciliyet kazanmıştır. Kürt sorununun çözümünde, Kürt işçi ve emekçilerinin ve gençliğinin kendi politik talepleri etrafında kenetlenerek mücadeleyi yükselteceğinin güçlü işaretlerinin olduğu günümüzde, devrimci partinin rolü ve işlevi daha da artmıştır. Kürt işçilerinin fabrika ve işletmelerde sömürü ilişkilerine karşı, sınıf çelişkileri üzerinden güçlenen mücadele eğilimi, yine giderek daha büyük oranda gündeme girecek olan toprak talebinin yaratacağı mücadele koşulları, uzun yılların sorunu olarak değerlendirilemez. Ülkenin işçi ve emekçilerinin devrimci partisinin, bugünkü mevcut çalışma tarzı ve örgüt düzeyinin, hareketin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığını görmek ve bugünden eksiklerin ve zaafların aşılmasını için gerekli koşulların yaratılması için çalışma görevi ertelenemez. Sınıf mücadelesinin, her döneminin kendi ihtiyaçlarına yanıt verecek örgüt ve araçları yaratacağı gerçeği bir yana, bugünden yarını görmek ve burjuva siyasal egemenliğinin her türlü manevrasını alt edecek ve hareketin ezilmesine yönelik saldırıları püskürtecek örgütlenmeyi güçlendirmek gerekli ve zorunludur. Olağan seyri içinde gelişen hareketin her an yeni patlamalara gebe olduğunu bilerek, olası “sosyal patlamaların ve düzene duyulan öfkenin kapitalist kölelik ve inkârcılığın kaynağına yönelmesinde yetenek göstermek için, “olağanüstü” gelişmelerin üstesinden gelecek örgütlere sahip olunmalıdır. Son bir yıl içinde Dersim’de iki kez yaşananlar değerlendirilmeli ve bilince çıkarılmalıdır. Burada olduğu gibi, bir kıvılcımın kitlesel halk hareketine dönüşmemesi için hiçbir neden yoktur. Aksine “sosyal patlamaya” neden olabilecek fazlasıyla ekonomik, sosyal ve siyasal neden bulunmaktadır. Özgürlük ve demokrasiyi, işçi ve emekçi iktidarını ve sosyalizmi kazanmak, ancak böylesi koşulların üstesinden gelecek örgütlere sahip olan sınıfın devrimci partisiyle olanaklıdır. Başta bölge olmak üzere Kürt emekçilerin yaşadığı her yerde özgürlük ve demokrasi taleplerini sırtlanmak için, partimiz örgütleri somut gelişmeleri ve kendi durumlarını yeniden değerlendirmeye koyulmalıdır. Örgütlerin konferanslarını gerçekleştirdikleri süreçte, bölge emekçilerinin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin boyutu yeniden değerlendirilmeli ve parti örgütlerinin yetersiz kaldığı ya da yeterince eğil(e)mediği sorunlar bilince çıkarılarak, örgütlerin gündemine alınmalıdır. Kürt sorunu ve gelişmeler kapsamında konferanslar, eğitim çalışmaları ve örgütsel girişimler yapılmalıdır. Zira ulusal ve siyasal özgürlük mücadelesinde partimizin daha güçlü bir pozisyon edinmesinin koşulları her zamankinde daha elverişlidir. 2002 Newroz kutlamalarında partimiz örgütlerinin tutumu, bölgenin emekçi sınıfları içerisinde büyük ilgi bulmuş ve sempatiyi arttırmıştır. Ancak, işçi ve emekçilerin, ulusal taleplerin kazanılması mücadelesinde partimiz örgütlerini yeterince etkin ve atak görmediği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Kürtlerin tüm demokratik hak ve özgürlük istemleri ve güncel taleplerinin en önünde yer alan devrimci militanlara sahip olunmadan, kendi kurtuluşları için davalarının başına geçen Kürt gençleri örgütlerinde etkin olmadan, bu, hep aksak kalacaktır. Kürt gençliğinin tepki ve mücadele dinamiklerinin önünü açacak ve güçlü devrimci örgüt düzeyine çıkaracak koşulları yaratma mücadelesinden çaba daha da arttırılmadan, bu sorunu aşmak olası değildir.
Kürt emekçilerinin güçlü devrimci örgütü olarak kök salmak, mevcut statünün değiştirilmesi için halkın sürdürdüğü mücadelenin bir bileşeni olmak ve siyasal iktidarın saldırılarına karşı mücadeleyi daha da güçlendirmekle gerçekleşecektir. Parti örgütlerinin ve parti üyelerinin tereddütsüz önde yürümesi ve saldırıları göğüslemede kültürel, geleneksel, yerel hiçbir talebi es geçmeyen, küçümsemeyen bir tutum alması; sınıfın devrimci partisinin doğal görevidir. Sınıfın partisi, Kürtlerin henüz karşılanmamış talepleri uğruna mücadelede daha etkin olan, atak örgütlere sahip olmalıdır.
Üniversitelerde başlayan ve giderek halka yayılan ‘anadilde eğitim hakkı’ için verilen dilekçelere yönelik saldırı ve tutuklamalarda Emek Gençliği’nin bazı alanlarda gösterdiği tereddütlerin aşılması sağlanmalıdır. Anadilde eğitim talebinin karşılanması için güçlü mücadeleler örgütlemek, bu sorunu yeniden ele alarak Kürt gençliğini harekete geçirmek için zaman yitirilmemelidir. Kürt işçi ve emekçiler ve onun gençliğinin 1 Mayıs’taki temel talepleri, Newroz’da dile getirilenlerdir ve 1 Mayıs’ta bu talepler uğruna alanları doldurma görevi, partinin örgütlerinin omuzlarındadır. Kürt gençliğinin tereddüt ettiği ancak özlemle gerçekleşmesini istediği taleplerin ön açıcısı olarak onun güçlü ama sessiz gövdesine seslenmeyi ve onları harekete geçirmeyi başarmak olanaklıdır. Bu ertelenemez. Aynı tüm üniversite gençliğinin bu talebi sahiplenmesi ve ortak demokrasi ve özgürlük mücadelesi içinde birleştirmesi görevi partimiz gençlik örgütlerinin omuzlarındadır. Gençliğin güçlü bir gençlik hareketi olarak yeniden örgütlenmesi, üniversite gençliğinin, bilimsel demokratik ve parasız eğitim mücadelesinin anadilde eğitim talebiyle birleştirilmesi, mücadelenin olmazsa olmaz koşulu sayılmalıdır. Türk işçi ve emekçilerinin evlatları olarak üniversite gençliği, baskı ve sömürü mekanizmasının parçalanması mücadelesinde, özel kölelik koşullarına hassasiyet göstermeyi ve Kürt gençliğinin taleplerini sahiplenmeyi devrimci bir görev olarak yerine getirmeye özen göstermelidir.
Sınıfın devrimci partisinin yeni mücadele araçlarının yaratılması, propaganda ajitasyon araçlarının zenginleştirilmesi, bölge işçi ve emekçilerinin dönemin talepleri üzerinden örgütlenmesi sorununu gidermede daha atak davranması, gerekli ve zorunludur. Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin kazanılması mücadelesi kitleselleşerek ve siyasal boyutu genişleyerek güçlenmektedir. Burjuvazinin bunu püskürtme ve geriye itme olanakları yoktur. Tüm olanaklarını denemiştir. Yeniden bunu yapmaya kalkışacaktır. Ayrıntıları bilinen her türlü baskıya rağmen halkın özgürlük mücadelesi kitleselliğinden ve direnme gücünden bir şey yitirmemekte aksine değişik boyutlarıyla güçlenmektedir. Ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları giderek artan, kapitalist baskı ve kölelik koşullarına duyduğu öfke patlama öğelerini biriktiren bölgenin işçi ve emekçilerinin içerisinde kök salmak, ulusal ve siyasal baskının kırılması mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılamakla başarılabilir. Varlığın inkârı karşısında durmak, onların, varlığının kabulüne dayalı mücadelenin sürdürücüsü olan örgütleri olarak şekillenmek ve bugünkü durumumuzla yetinmeyerek; bölge işçi ve emekçilerinin, kent ve kır yoksullarının, topraksız ve az topraklı köylünün, tarım proletaryasının örgütleri olarak bu kesimler içinde sosyalizm propagandasını güçlendirmek için materyallerin çoğaltılması ve mücadelenin yeni ihtiyaçlarına yanıt verecek yenileriyle takviye edilmesi gerçekleştirilmelidir.
Kürt sorunu, günümüzde sınıfın partisinin programı ve taktik mücadelesinde en önemli sorunlardandır. Bu, burjuvazi için de böyledir. Burjuvazinin, Kürt sorununu geriye atmak ve bu beladan bir süreliğine de olsa kurtulmak için didinip durması boşuna değildir. Kürt sorununun ve diğer demokratik hak ve özgürlüklerin AB üyeliğiyle ilişkilendirilerek, emperyalizme bağımlılığı gizlemek ve AB’ye üyeliğe -yani ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesine- halkı mahkûm etmek gibi gerici hesaplarının boşa çıkarılmasında, AB’ye girmenin özgürlüklerin elde edilmesi olarak sunulmasını deşifre etmek, koşulsuz olarak demokrasi ve özgürlüklerin önündeki tüm engellerin kaldırılması talebinin önünde yürümek ve yeni mücadele platformları yaratmak için, 1 Mayıs öncesi süreç değerlendirilmelidir. AB’ye üyelik sorununda emperyalistler ve tekeller arasında süren pazar kapma ve paylaşıma yönelik pazarlıkların dolgu malzemesi edilmek istenen demokratikleşme taleplerini burjuva gerici kliklerin elinde çek olmaktan çıkarmak, bölge ve ülke emekçilerin özlemlerinin sömürülmesine son vermek için aydınlatma faaliyetini ve araçlarını güçlendirmek gerekmektedir. AB üyeliği sorununda, sömürgeliği ve burjuva egemenliğini emekçiler için özgürlük ve demokrasinin elde edilmesi gibi sunan gerici egemen sınıfların değişik klikleri arasında süren it dalaşı ve pazar kavgası; demokrasiden yana ve demokrasi karşıtı olanlar arasında bir mücadele olarak yansıtılarak, bölge ve ülke işçi ve emekçilerin talepleri yedeklenmek ve giderek güçten düşürülüp teslim alınmak istenmektedir. Böylece, AB’ye üyelik sorunu, burjuva gericiliği tarafından bir avantaja dönüştürülmek istenmektedir.
Demokrasi ve emek düşmanı egemen sınıfın sürdürdüğü baskılara karşı mücadelede, Newroz kutlamaları, ezilen ve sömürülen tüm halka cesaret sunarken, ezen ve sömüren egemenlerin yüreğine korku salan gösteri ve eylemlere sahne oldu. Ve bir halk hareketi, bir özgürlük yürüyüşü olarak süren mücadele, Newroz ateşiyle, 1 Mayıs’a hazırlanan tüm halkların yüreğini ısıttı. Geri adım atılmayarak gösterilen bu direngen tutum, dünya halklarının sömürüye, zulme, emperyalizme ve gericiliğe karşı sürdürdüğü mücadeleye güç katmıştır. Emperyalizmin tüm dünya halklarını esir almak için gemi azıya aldığı, savaş silahlarının namlularını Asya’ya yönelttiği, Ortadoğu ve Kafkasları kan gölüne dönüştürmek için planlar yaptığı bugünkü koşullarda, Ortadoğu coğrafyasında diğer kardeş halklarla el ele gerçekleşen Newroz kutlamaları, emperyalizm ve işbirlikçilerini rahatsız etmiştir. Ezilen işçi ve emekçilerin eşitlik ve özgürlük kavgasında tüm dünya halklarının kardeşlik ve dayanışmasını güçlendirmiş olan Newroz, Filistin halkına yönelik katliamlara ve Irak halkına karşı sürdürülen emperyalist saldırganlıktan birinci derecede sorumlu olan ABD emperyalizmine verilmiş bir yanıt olmuştur. Bölge emekçilerinin, “dilimizi, kültürümüzü, haklarımızı birlikte geri istiyoruz” yönlü taleplerini bu denli güçlü haykırmaları, önümüzdeki süreçte işçi ve emekçi hareke tinin güçlü ve birleşik yönünü de göstermiş oluyor, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs Bayramı’nda, Kürt sorunu, bu kapsamda değerlendirilerek, yine emekçilerin mücadele günü olan Newroz’un gücüyle birleştirilmelidir. Bu mücadele, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı demokrasi ve özgürlüklerin kazanılması ve sosyalizm mücadelesi olarak daha da güçlenecektir.