8 Mart etkinlikleri ve gösterdikleri

Mart ayı, Türkiye’nin gündemine güncel gelişmelerin yanı sıra iki temel sorunu taşımaktadır. Bunlar, bilindiği gibi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla kadın sorunu, diğeri 21 Mart Newroz dolayısıyla Kürt sorunudur. Her ikisi de, tarihsel çağrışımlarla yüklü bir mücadele gününün yıldönümü olmaları dolayısıyla bu iki sorunun güncel bağlantılar ve talepler çerçevesinde tartışılmasına ve eylemlere dönüşmesine yol açar.
2002 Mart Ayı, bu iki temel sorunla birlikte yoğun siyasal tartışmaların cereyan ettiği bir dönem oldu. IMF politikalarının yıkıcı sonuçlarının, özellikle son bir yıldır tarımdan sanayiye, üniversitelerden sağlık ve eğitime kadar her vesileyle tartışılması, Mart ayı içerisinde de sürdü. ABD’nin Irak’a saldırı planlarının somutlaşmasının yanında, Türkiye’nin AB üyeliği, başta idam cezası olmak üzere hak ve özgürlükler sorunu ile Kürt sorunu çerçevesinde anadilde eğitim ve yayın konuları öncelikli gündemler olarak tartışıldı. 8 Mart etkinliklerinin güncel bağlantıları ve talepleri de, doğal olarak, tartışılan sorunlar üzerinden şekillendi.
En temel ve kapsamlı saldırı, her kökenden emekçileri, bu arada bütün emekçi kadınları aynı mücadele hattında birleştiren IMF politikaları ve bunların sonuçları olarak yaşanıyor. Tarım kesimindeki emekçi kadınlardan kamu kesiminde memur olana, işçi ve ev kadınına, ev ve büro işlerinde çalışanından parça başı evde iş yapanına kadar bütün emekçi kadınlar, ayrım olmaksızın, bu politikalardan etkilendiler. Sonuçlarını, işsizliğin artması, sefaletin derinleşmesi, sosyal hakların elden gitmesi, geleceksizliğin ortak bir yazgıya dönüşmesi gibi elle tutulur bir somutlukta yaşadılar. Kürt kadınları, bunlara ek olarak kimlikleri, dil ve kültürleri üzerinden sürdürülen politikaların sonuçlarına maruz kaldılar. ABD’nin Afganistan’dan sonra Irak’a saldırının ortamını yaratma hazırlıkları, öncelikle evlatları savaşa sürülecek farklı kökenden ülkemiz kadınları başta olmak üzere, bütün Ortadoğu ve bütün dünya için bir tehdit olma özelliğini sürdürdü.
Emekçi kadınların talepleri de bu koşullar altında, işsizliğe, yoksulluğa, IMF politikalarına, emperyalist saldırganlığa ve Kürt sorunu ilişkin politikalara karşı iş, ekmek, eşitlik, özgürlük ve halkların kardeşliği temelinde bir mücadeleyi hep birlikte yükseltmek çerçevesinde oluştu.

KADIN, ERKEK EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ VE 8 MART ETKİNLİKLERİ
Yapılan miting ve basın açıklamalarında, kapalı salon toplantılarında, pek çok ilde, büyük kentlerin emekçi semtlerinde, işyeri ve sendikalarda irili ufaklı pek çok toplantı ve gösteride binlerce kadın 8 Mart’ı kutladı, taleplerini haykırdı, sesini yükseltti. Alanlar, diğer gösteri ve protestolardan daha farklı renk ve görüntülere sahne oldu.
Gerçi bazı sendika ve derneklerin yaptıkları resmigeçit türünden etkinliklerde kadınların rolü, kadınları dekor olarak “değerlendirmenin” ötesine geçmedi. Ama genel olarak emekçi kadın yığınlarını mücadele örgütlerinde örgütleme yolundaki çabaların cılızlığına karşın, pek çok yerde emekçi kadınlar, yapılan etkinliklere katılımıyla ve siyasal gelişmelere ilgi ve tepkileriyle, mücadele ve örgütlenme isteklerini bir kez daha gösterdiler.
İstanbul, Adana ve bölge illerindeki gösterilere Kürt kadınlarının yığınsal katılımı, alanlara damgasını vurdu. İstanbul’da düzenleme komitesinin, “erkekleri mitinge almama, kadın erkek, birlikte gelecek kortejleri alana sokmama” gibi anlaşılamaz karar ve müdahaleleri, İstanbul’un emekçi kadınlarına en anlamlı desteklerden biri için alana gelmiş olan direnişçi Aktif dağıtım işçilerinin bu tutumu protesto ederek alanı terk etmesine neden oldu.
Şüphesiz Aktif dağıtım işçilerinin 8 Mart etkinliğine eşleri, çocukları ve aileleriyle birlikte gelmemesi eleştiriyi hak eden bir eksikliktir. Ancak, böyle bir eksiklikle uzaktan yakından alakası olmayan bir gerekçeyle yapılan müdahale, anlaşılmaz olan tutumun dışa vurduğu çarpıcı bir örneği oluşturdu.
Günün en yakıcı görevlerinden biri olarak emekçilerin birliğini, dayanışmasını somutlaştırma ihtiyacı ortada dururken, hayatın bütün alanlarında ezayı, cefayı, sömürüyü paylaşan kadın, erkek emekçilerin birlik ve dayanışmasını, bu somut gerçeğin alana yansımasını engelleme tutumu; sağlıklı düşünen kadın, erkek her emekçinin kafasında, anlaşılmaz bir tutum olarak yer etti.

FEMİNİZM DEĞİL, KÜRT KADINININ OFKE VE TALEPLERİ ALANLARDAYDI
Elbette bu tutumun siyasal olarak karşılık geldiği bir sınıf ve onun ideolojisi-politikası vardı. Feminizmin, bu burjuva ideolojisinin, bütünüyle emekçilerden oluşan binlerce kadının buluştuğu bu etkinlikte emekçileri ve onların güçlerini birleştirmekten uzak, itici tutumlara yol açan etkisi; emekçi kadınların kendi sınıflarının ideolojik ve politik tutumuyla bu platformlarda varlıklarını göstermekte yeterince örgütlü ve atak davranamamalarının sonucu olarak kendine bir yer bulabilmekteydi.
Bütün bu yapay etkenlerin oynadığı role karşın, İstanbul’da alana Kürtler, varoşların bu yoksul kadınları damgasını vurdu. Bütün yerel ve tarihsel renkleriyle, bütün güncel, dönemsel ve yakıcı talepleriyle sermayenin ve emekçilerin metropolünü kendi renklerine ve dillerine boyadılar. Onları böylesine bir yığınsallık, bunca canlı bir siyasal duyarlılık ve ilgiyle alana çeken etken neydi? Bu etken, ne “erkekleri alana sokmama” tutumunu 8 Mart gündeminin birinci sırasına taşıyan feminizmin etkisinin sınıf dışı, akıl dışı zorlamaları ne de AB üzerinden Türkiye’yi dize getirme kaygılarıydı.
Bu yığınsal katılım, yakın geçmişin kitlesel mücadele deneylerinin, inanmış, kavgasını vermiş, bedel ödemiş olmanın yarattığı politik birikimin, buna karşın halen taleplerinin karşılanmamış olmasının sonucuydu.
Aynı yığınsallıkla Newroz etkinliklerinde de yerlerini alarak, onlar, gerek emekçi sınıfların gerekse emekçi kadınların ortak düşmana karşı mücadelesinin önemli bir bileşeni olduklarını ortaya koydular.

SENDİKALARIN KATILIMINDAKİ ZAYIFLIK VE SINIF PARTİSİNİN ROLÜ
Öte yandan, işçi kadınların önemli bir bölümü, 2002 8 Mart’ını alanlarda değil de daha çok salonlarda, işyerlerinde, geleneksel bir özel gün havasında kutladılar. Bu durum, onların tercihi olmaktan çok, sendika yönetimlerinin belirlediği bir durumdu.
Özellikle kadın işçilerin yoğunluğu ve mücadeleciliğiyle bilinen Sümerbank ve Tekel işçilerinin alana çıkma, diğer emekçi kadın kesimleriyle buluşma konusunda, Türk-İş’in 9 Mart’ta düzenlediği İstanbul Bölge toplantısında gösterdikleri ileri tutumu 8 Mart’tan esirgemiş olmalarında, sendika yönetimlerinin yaptıkları tercihin rolü belirleyici oldu.
Adana dışında özellikle işçi sendikalarının, 8 Mart’ın bir mücadele gününe dönüştürülmesi, alanlara taşınan görkemli gösterilere sahne olması için bir rol oynamadıkları açık. Onların harekete geçirilmesinde etkili olabilecek sınıf partisinin ve bu alandaki güçlerinin de bu konuda planlı, atak ve işin önemine uygun davranma konusundaki zayıflıklarının, tablonun değişmemesinde önemli payı olduğu gerçeğini de vurgulamak gerekiyor. Bir istisna olarak sendikaların aktif rol oynadığı Adana’da, son yılların en kitlesel 8 Mart mitinginin yapılması, işin bu yönü açısından örnek olacak bir tablo ortaya çıkardı.
8 Mart etkinliklerine ilişkin birçok ilde yaşanan sorunlar ve özellikle sınıf dışı akımların dünya emekçi kadınlar gününü zayıflatıcı, saptırıcı tutumlarının Adana’da da yaşandığı bir gerçek. Ancak çok kısa bir süre içerisinde de olsa, sınıf partisinin sendikalardaki güçlerini harekete geçirerek duruma müdahale etmesi, bütün eksikliklerine rağmen, 8 Mart’ın anlamına uygun bir şekilde kutlanmasına hizmet etmiştir. Partililerin tarım işçisi kadınlara yönelik bildirilerinin sadece kapışılmaması ama elden ele dağıtılması, çağrıların coşkuyla karşılanması, bir örgütlenme ve mücadele susamışlığına işaret ederken, gelecekteki çalışmaların zorunlu bir yönünü de ortaya koymuştur. Konuya ilişkin başka olumlu örneklerden de söz etmek mümkün. Ancak sadece Adana örneği bile ele alındığında, sorun anlaşılır olmaktadır.
Toplam olarak bakıldığında, başta da söylendiği gibi, binlerce kadının aktif katılımıyla (daha fazlası şu veya bu nedenle katılamamış olsa da) gerçekleşen 8 Mart etkinlikleri ve gösterilerinde emekçi kadınlar; kulaklarını olanlara açık tutarak her zamankinden daha fazla ilgi ve duyarlılıkla, kendi sorunları ve gelecekleriyle ülkenin sorunları ve geleceği arasındaki yakın bağı gördüler, sezdiler; bir bölümü de bunu alanlarda dile getirdiler.
Ama görünen odur ki; bütün yaygınlığına karşın, 8 Mart etkinliklerinde, saldırılarıyla bütün emekçileri karşısına almış, onların öfke ve nefretini kazanmış IMF ve uluslararası sermayenin, emperyalizmin politikalarına karşı bütün emekçi kesimleri birleştirme ve seferber etme yolunda manivela rolünü üstlenmiş olan sınıf partisi; emekçi kadın kesimlerinin bu mücadelede yerini alması için, bu toplam üzerinden yerel çalışmalarını ve örgütlenmelerini güçlendirmede, güncel olanakları, güçleri ve mevzileri yeterince değerlendirememiştir.

GÖRÜLMESİ VE YAPILMASI GEREKEN…
Her şeye karşın, 8 Mart’ta sokağa çıkan Kürt, Türk emekçi kadınların ortaya koyduğu düzene karşı öfke, mücadele isteği ve geleceğini kazanma özlemi; 8 Mart çalışmaları ve öncesinde canlanan, kendi kabuğunu kırma eğilimini gösteren örgütlenme çabası açısından dikkate değerdir. Önümüzdeki süreçte, daha derinleşen bir örgütlenme çabasıyla, aydınlatma faaliyetiyle ve somut talepler etrafında gerçekleştirecek eylem ve etkinliklerle geniş emekçi kadın kitleleriyle buluşmanın yolu açıktır. 8 Mart, hem bu gerçeğin bir göstergesi olmuş hem de emekçi kadınların geçici mücadele birlikleri değil, kalıcı mücadele örgütleri oluşabileceğini ortaya koymuştur.
Bütün mesele, güncel ve yerel sorun ve talepleri, kadınların ortak talepleriyle ve ülkenin bugünü ve geleceği ile ilgili taleplerle birleştirerek emekçi kadınlarla paylaşmak, onlara mal etmek için aydınlatma çalışmasını canlı ve sürekli kılmaktır.
Bütün mesele, emekçi kadın yığınlarının kurtuluş ve özgürlük yolu ile ülkenin kurtuluş ve özgürlük yolunun nasıl örtüştüğünü görmek ve göstermektir.
Bütün mesele, en geniş emekçi kadın yığınlarıyla buluşmak için somut hedefler belirlemek ve bu hedefler yolunda güçlerimizi seferber etmeyi, buluştuğumuz kadın kümelerinin, yığınlarının enerjisini faaliyete dönüştürmeyi başararak gerçekleştirebilmektir.
Ama asıl mesele, bütün bunları gözeten pratik bir günlük çalışmayı bıkmadan örgütlemek, bıkmadan izlemek ve sonuçlarını değerlendirerek ilerlemeyi becermektir.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑