22 Nisan 1870’te Rusya’nın Simbirsk bölgesinde doğan Lenin (Vladimir İlyiç Ulyanov), – (ölümü
21 Ocak 1924Moskova) –, RSDİP(Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi); daha sonra SBKP(B)‘nin
(Sovyetler Birliği Komünist PartisiBolşevik) öncülüğünde gerçekleşen Ekim Devrimi ve Sosyalist
inşanın lideri olarak ortaya koyduğu mücadele ve örgüt anlayışı ve marksist teorikfelsefi birikime
katkılarıyla, yüz yılı aşkın süredir dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarının, sermaye diktatörlüğünden
kurtuluş mücadelesine yol göstermeye devam ediyor.[1] Lenin’in anısına ve büyük eserine işaret
etmek üzere yazılan bu makale, O‘nun, Marx ve Engels’in devrimci çizgisinde, işçi sınıfı
hareketiyle sosyalizmin birliği için yorulmak bilmez ve kararlı çalışmasının en önemli ürünlerinden
biri olan, ve işçi sınıfı ve kentkır yoksullarının siyasal demokrasi mücadelesinde gördükleri eğitim
ve kazandıkları deneyimle sosyalist siyasal mücadeleyi zafere ulaştırmaları için “olmaz ise olmaz“
koşul, araç ve silah olarak görülebilecek devrimci parti fikri ve parti çalışmasının içeriği gibi,
Lenin’in katkılarının belirli bir alanıyla kendini sınırlıyor.[2]
LENİN VE İŞÇİ SINIFININ LENİNİST DEVRİMCİ PARTİSİ
Toplumsal sorunların ve çözümlerinin tarihsel karekterine işaret eden Marx ve Engels’in devrimci
teorisini, onun, mekanist kaba formülasyonlar ve “ölü kalıplar” olarak değil canlıdevrimci ruhu
özümsenerek irdelenmesini ve somut koşulların gerçekçi somut tahliliyle uygulanmasını savunan
ve devrimci teori ile pratiğin birliğinde ısrar eden Lenin, materyalist diyalektik yöntemi parti
sorununa da uyguladı. Lenin, işçi sınıfının devrimci partisinin inşası, üye bileşimi ve faaliyetinin
içeriğine ilişkin düşünce, öneri ve planlarını ayrıntılı ve sistematik olarak, “Bir Yoldaşa Örgütsel
Görevlerimiz Üzerine Mektup“ (Ekonomizm Savunucularıyla Bir Konuşma), “Ne Yapmalı?“
(1902), “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” (1904) adlı kitap ve makalelerinde, Parti Kongrelerine
sunduğu rapor taslaklarında, broşür ve mektuplarında açıkladı. Makaleleri ve mektuplarında,
1900’lü yılların başındaki Rusya’nın yerel dağınık, dar çevre örgütlerinin güç ve enerji kaybına
işaret ederek, ileri işçileri ve komünistlerinin gündemine Marksist militan bir merkezi partinin
kuruluşuna olan ihtiyacı ve bunun planını getiriyor; partinin programı, siyasal teşhir ve
ajitasyonunun içeriğine dair önerilerini açıklıyor ve merkezi bir gazetenin örgütlenmesi için
yapılması gerekenler üzerinde duruyordu. Örgüt sorununda Lenin’in üzerinde durduğu öncelikli
konu, Rusya’nın o günkü koşullarında dağınıkçok sayıdaki yerel devrimci grup ve çevrenin belirli
bir devrimci (demokratik ve sosyalist) programı olan merkezi bir partide birleştirilmesi ve bunun
için bütün ülke düzeyinde hareketin örgütlenmesinin, devrimci ajitasyon ve siyasal teşhirin aracı
olarak işlev görecek merkezi bir siyasal gazetenin yayımlanması idi.[3] İşçi kitle hareketi ile
sınıfın bilinçli öncü örgütü olarak proletarya partisi arasındaki ilişki ancak bu iki başlıca
merkezi görev başarıldığı ve mücadele ve örgütlenmenin bu iki temel aracı sağlamca
örgütlendiği ölçüde geliştirilip güçlendirilebilir ve devrimci hedefe bağlı olarak
ilerletilebilirdi. Çarlık otokrasisine ve burjuvaziye karşı giderek daha sert biçimler alan, grev ve
gösteriler şeklinde yaygınlaşan ya da sınıf güç ilişkilerine bağlı olarak saldırılar sonucu geriye
düşen, ardından yeniden yükselişe geçen kitle hareketini ve ihtiyaçlarını gözeten Lenin, her bir
durumda, ona uygun düşen, ancak her defasında mücadelenin örgütlü şekilde sürdürülmesi ve
ilerletilmesine hizmet eden araçların ve taktiklerin geliştirilmesine önem veriyordu. Mücadele,
siyasal bilince ulaşmış proleterlerin örgütlü gücü tarafından yönetilmedikçe zafere
ulaşamazdı. Bu ise partiyi, tüm organları ve üyeleriyle proletarya kitleleri içinde aydınlatma ve
örgütleme çalışması yürütme sorumluluğuyla yükümlü kılıyordu. Parti, işçi sınıfının en ileri
kesimlerinin –sınıf bilincine ulaşmış işçilerin ve sınıfın kurtuluşuna bağlanmış devrimci aydınların–
örgütü olarak her koşulda ve fakat koşulların ve hareketin durumuna göre araçlar ve biçimler
geliştirmede ustalaşarak, yığınların içindeki çalışmasıyla, yığınların en geniş desteğiyle kuşanmış
olarak, onlar içinde dalbudak salarak sağlamca örgütlenmeli; Çarlık gericiliğine ve burjuvaziye
karşı her türlü zorluğa dirençli ve gücünü dolaysız olarak işçi sınıfı ve emekçilerin geniş
kitlelerinden alan bir parti olarak inşa edilmeliydi. Çarlık despotizmi ve polisin yoğun saldırıları
altında illegal temelde örgütlenmenin zorunlu olduğu koşullarda Lenin, parti çalışmasının en
önemli ve başlıca aracı olarak tüm Rusya’yı kapsayan ve yine koşulların zorunlu kılması
nedeniyle o dönemde illegal olarak basılıpdağıtılacak merkezi bir gazeteyi görüyordu. “Sadece
gazete için materyal temin edilmesi ve dağıtımın iyi yapılması gibi teknik bir görev bile” diye
yazıyordu Lenin, partinin tüm yerel birimlerinden birbirleriyle “canlı ilişki içinde bulunan,
meselelerin genel durumundan haberdar olan, tüm Rusya’yı kapsayan çalışmanın kısmi
fonksiyonlarını düzenli biçimde yerine getirmeye alışan, güçlerini şu ya da bu devrimci eylemin
örgütlenmesinde sınayan güvenilir insanlardan oluşan bir ağ kurulmasını zorunlu kılar.”[4] Bütün
ülke düzeyinde dağıtımı yapılacak, işçi ve halk yaşamının tüm sorunlarının yansıtıldığı, siyasal
teşhir ve ajitasyonu en canlı ve verimli tarzda yürütecek, bütün “işçi mahfilleri”ne girecek, işçilerin
okuyupyazdıkları ve dağıtımının örgütlenmesinde sorumluluk üstlendikleri, örgütlenmenin ve
siyasal eğitimin aracı olarak işlev görecek “bütün Rusya’yı kapsayan bir gazete”, teşhir ve
ajitasyonun sistematik ve istikrar kazanmış şekilde yürütülmesini sağlayacak, işçilerin –ve halkın
öteki kesimlerinin– siyasal bilincinin gelişmesine yardımcı olacak, hizmet edecekti. Bütün ülke
düzeyinde yayımlanacak bu merkezi gazete yalnızca kolektif ajitatör olarak değil kolektif bir
örgütleyici olarak da rol oynayacak, amatörlüğün aşılması, güçlerin toparlanması ve eğitiminin
aracı olacak; parti örgütü için “iskele” işlevi görecek; kitlelere yönelik propagandaajitasyonun
merkezileştirilmesini sağlayacaktı. Nitekim, önceleri “Iskra”, sonraları (1912) ise Pravda,
Bolşeviklerin kitle çalışmasının ve işçiemekçi kitlelerinin parti etrafında birleştirilmesinin aracı
olarak çok büyük ve önemli işlev gördüler. “Bir Yoldaşa Mektup“ta esasları ortaya konan bu
görüşlerini Lenin, “Ne Yapmalı?” adlı eserinde daha etraflıca ve sistematik şekilde geliştirerek,
proletaryanın devrimci partisinin örgütlenme esasları, kitleler içindeki çalışması; siyasal teşhir,
propaganda ve ajitasyon gibi sorunlarına açıklık getirdi.
Bu eserinde Lenin, işçi sınıfı partisinin örgütlenme ilkelerini, proletaryanın tüm diğer kitle
örgütleriyle ilişkilerini; siyasal bilincin ve sosyalizm görüşünün kitleler içinde güç kazanmasının
yaşamsal önemi ve bunun araçlarını ele alıyor; parti çalışmasının içeriğine açıklık getiriyor; bu
çalışmanın ve örgütlenmesinin biçimleri ile kitle hareketinin olanakları ve ihtiyaçları arasındaki
diyalektik ilişkiye işaret ederek partinin kitleler içinde en yaygın ve açık çalışma olanaklarını ve
araçlarını genişletmeyi gözeten bir tutumla güç kazanması için gerekli olanları ortaya koyuyordu.
Partinin kitleler içinde böylesine güçlüyaygın ve sağlamca yerleşmesi ve örgütlenebilmesi ve
böylece hareketin “bir bütün olarak istikrarlılığını sağlayabil”mesi için “güçlü bir devrimciler
örgütünün sağlam temellerinden işe başla”mak büyük önem gösteriyordu. O, diğer yandan,
ekonomizmin ve oportünizmin işçi hareketi içinde yol açtığı tahribatı somut örneklemeler eşliğinde
sergileyerek, işçi sınıfının tarihsel devrimci görev ve sorumluluğunu başarıyla yerine
getirebilmesinin siyasal sınıf bilincine ulaşması ile bağlı oluşuna dikkat çekiyor; bunu da,
proletarya partisinin en önemli görevi olarak saptıyordu. “En geniş siyasal ajitasyon”un ve “her
yönlü siyasal teşhirin yürütülmesinin” parti çalışması ve eyleminin “mutlak olarak zorunlu ve
başlıca görevi olduğu”na dikkat çeken Lenin‘in kendi ifadesiyle, “Ne Yapmalı?“, “… Grev
hareketiyle, ekonomik mücadelelerle iç içe geçme“nin, “sonunda ‘Ekonomizm’ olarak bilinen garip
bir soysaldemokrat oportünizmine“ yol açması karşısında, “o zaman egemen akım olan
ekonomizm“in örgütsel faaliyetlerinin “doğasıyla görüş farklılıklarının sistematik bir muhasebesi“;
ve “mücadele için kendiliğinden ayağa kalkan gerçek devrimci sınıftan kopuk olarak hiçbir anlamı
olamayacağı“ bilinciyle kurulacak ve inşa edilecek devrimci örgütün ‘ilkeleri’nin altını çizmek üzere
kaleme alınmıştı. Parti, işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin(sosyalizm bilinci/bilimi) birleşmesinin
ifadesi; bunun örgütüaracıolmalıydı! Lenin, örgütsel dağınıklık, çevrecilik, kendiliğindenliğe
tapınç, ekonomizm, subjektivizm ve sağsol oportünizme karşı mücadeleyi partinin Marksist-
devrimci ideolojik sağlamlığı için zorunlu sayıyor; her türden zorluğa, devlet baskısı ve polis
terörüne karşı mücadelenin başarısını, işçi sınıfı ve kent kır yoksullarının siyasal özgürlük ve
sosyalizm için mücadelesinde görüyor; onların, sınıfın kurtulu için sermaye düzenine ve
hakimiyetine karşı savaşım kararlılığı gösteren ileri ve sınıf bilinçli unsurlarından oluşmuş bir parti
örgütünün yaratılmasını savunuyordu.
1902’de kaleme aldığı ve 1907’de bizzat kendisinin “belirli bir tarihsel durumla”, partinin gelişim
sürecinde geride bırakılmışaşılmış “belirli bir dönemiyle bağıntısından koparılmaması”nı istediği
“Ne Yapmalı?”da Lenin, Bolşevik parti öğretisinin temel kıstaslarını ortaya koyarken,
demokratik merkeziyetçi bir sınıf partisi, parti üyeliğive kadroları, vb. gibi sorunlar etrafındaki
tartışmalarda, partiyi “devrimci teoriyle silahlanmış işçi sınıfının öncü örgütü” olarak
tanımlayarak, temel bir parti kriterinin altını ısrarla çiziyordu. Bu eser, tüm Rusya işçi sınıfının
devrimci partisi için verilen mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve sonuçlanmasında yol ve yön
gösterici işlev gördü. Lenin’in “Ne Yapmalı?”da –ve örgüt sorunuyla ilgili diğer çeşitli
makelelerinde– partili mücadele ve parti üyeliğinin kıstasları olarak ortaya koyduğu “üyelik
koşulları“, 1903 Kongresi’nden itibaren, “Bolşevik”“Menşevik” ayrımı ve bölünmesinde, ayırdedici
rol oynadılar. Lenin‘in, uyglanmasında ısrarlı olduğu bu “kıstas(lar)“a göre; işçi sınıfının
devrimciMarksist partisinin her üyesi, parti proğramını kabul etmek, partinin bir organı
örgütünde fiili olarak görev almak ve partiye üyelik aidatı ödemekle yükümlü idi. Lenin
tarafından savunulan üyelik normları, Menşevik lider Martov’un en sadık ve kararlı savunucusu
olduğu “partiye yardım eden herkesin, her grevci işçinin parti üyesi sayılması“; hatta onlara
“kendini parti üyesi ilan etme hakkının tanınması” görüşünün karşısında, partinin demokratik
merkeziyetçi; alt organların üst organlara, tüm partinin merkez komitesine ve parti kongreleri
kararlarına tabi olduğu, devrimciproleter disiplin içinde örgütlenmesi ve çevrecilikten
kurtulmasında, bağlayıcı kurumsal güvence oluşturdu(lar). 1898’deki ilk kongresinden başlayarak,
dağınık ve iç mücadelelerle geçen grup ve çevre örgütlenmelerinin yerine demokratik
merkeziyetçi işlerliğe sahip tek partinin inşa edilmesi için verilen mücadele içinde kurulan parti,
1902’ den 1912 yılına dek, kitle hareketinin yükselişidüşüşü; durgunluğu ve kabarması, otokrasi
ve halk arasındaki mücadelenin düzeyi ve seyri tarafından etkilenen fraksiyonel –burada aslında
iki ayrı parti söz konusuydu–, ve oldukça çetin geçen yıpratıcıbunaltıcı iç mücadeleler
sonucunda, 1912’deki BolşevikMenşevik resmi ve kesin ayrılmasıyla yeni bir sürece girerek
Lenin’in Bolşevik çizgisinde yoluna devam etti. İşçilerin ve kentkır yoksullarının içinde giderek
güçlenen örgütlenmesiyle önderlik yeteneğini daha da geliştirdi. Lenin tüm bu süre boyunca
partide ortaya çıkan ya da partinin önüne çıkan sorunları, ortaya çıkış nedenleri, etkenleri ve
çözüm yollarıyla ele aldı; partiye, çalışmasında ve örgütlenmesinde yol gösterdi. Bu sorunların
çözümü için yol gösterici fikirler geliştirirken işçi hareketinin durumu, mücadelesinin gelişme
düzeyi, sınıflar arası ilişkilerin seyri, hareket noktasını oluşturuyordu. Onun görüşlerinin işçi
kitleleri ve sınıfın mücadelesine bağlanmış aydınlar içinde giderek artan şekilde etkili olmasıyla
birlikte, parti örgütünün Bolşevik sağlamlaştırılması gerçekleştirildi; “işçi sınıfının kendiliğinden
ekonomik mücadelesi içinde sosyalist siyasal karakter kazanacağı; kendiliğinden hareketin bu
kendiliğindenliği içinde ve kendiliğinden olarak sosyalizme ulaşacağı” şeklinde ifade
edebileceğimiz ekonomist akım etkisiz kılındı ve Menşevizm yenilgiye uğratıldı.
PARTİ ÜYELİĞİ SORUNUNDA LENİN
Parti örgütlenmesinin esaslarına ilişkin görüşlerini ana noktalarıyla “BirYoldaşa Mektup”ta açıklayan
Lenin, bu yaklaşımını “Ne Yapmalı?“ ve “Bir Adım İleri İki Adım Geri“ adlı eserlerinde geliştirdi.
“Bir Yoldaşa Mektup”ta, “Genel olarak örgütlenme derecesine ve özel olarak da örgütün gizliliğine
ilişkin olarak ana çizgileriyle şu kategoriler düşünülebilir” diyerek, yaklaşımını şöyle özetliyordu:
“1) devrimcilerin örgütleri; 2) olabildiği ölçüde yaygın ve çeşitli işçi örgütleri (belli koşullarda, öteki
sınıfların belli öğelerini de kapsamına alacağını düşünerek, kendimi işçi sınıfıyla sınırlıyorum).
Partiyi bu iki kategori meydana getirir.“ Sonraki ayrıntılandırmalarında; sözünü ettiği işçileri
“parti program ve tüzügünü kabul eden ve partiye katılmak isteyen işçiler“ olarak tanımladı. Bu
örgütlere, “Ayrıca diye ayırarak şunları ekliyordu: 3) partiyle ilişiği olan işçi örgütleri; 4) partiyle
ilişiği olmayan ama fiilen onun denetim ve yönetiminde bulunan işçi örgütleri; 5) işçi sınıfının,
sınıf savaşımının büyük ölçüde kendini gösterdiği olaylarda, belli bir oranda sosyaldemokrat
partinin kısmen yönetimi altına giren örgütlenmemiş öğeleri.“
Lenin, II. ve III.Parti Kongreleri’ndeki Tüzük tartışmaları bağlamında, “Bu, aşağıyukarı, benim
sorunu nasıl ele aldığımı gösterir.”[5]diyerek, “Bir Yoldaşa Mektup“ta açıklanan görüşlerine
yeniden atıfta bulunur. Buna göre, geniş yığınlara yönelik “ve bu yüzden de olabildiğince gevşek
ve gizlilikten uzak bulunan işçi birlikleri gibi, işçilerin kendi kendilerini eğitme çevreleri ve illegal
yazını okuma çevreleri gibi, sosyalist ve demokratik çevreler, nüfusun bütün öteki kesimleri
arasında sosyalist ve demokratik çevreler, vb., vb. gibi .. çevreleri, sendikaları ve örgütleri her
yerde kurma“ ihtiyacı ve bunların “olabildiğince çok sayıda“ olmaları ve olabildiğince farklı
işlevleri yerine getirmeleri gerekliliği; “bunları devrimciler örgütüyle birbirine karıştırmak, aralarındaki
sınır çizgisini silmek“ için neden olamazdı. Bu, “saçma ve zararlı olur”du. Parti, işçi hareketiyle
kopmazcasına bağlı olacak, işçiemekçi kitleleri içinde; onların taleplerini savunarak kesintisiz bir
ajitasyon sürdürecek, kendiliğinden hareketin daha ileriden ve etkili tarzda gelişmesine destek
olacak, sermaye ve gericilik karşısında ortaya çıkmış “işçi birlikleri”ni etkisi altına almaya
çalışacak; ancak, “işçi birliklerindeki sosyaldemokrat öğelerle (sosyaldemokrat partiye mensup
olanlarla) sınıf bilincine tam ulaşmamış, siyasal yönden etkin olmayan kişileri” birbirine
karıştırmamayı da bilecekti. “Herhangi bir parti örgütüne mensup olmayan parti üyelerinin
denetim altında tutulmasının yalnızca bir kurgu (fiction) olduğu”nun yadsınamayacağına dikkat
çeken Lenin, o günün ağır illegalite koşullarında, henüz “bir örgütün üyesi olamayan ama
yayınları dağıtan” işçilerin bir örgüte girmelerinden yana olduğunu söylüyor, ve “hatta bu
örgütlerden çoğunun partiye ait olabileceğini ve olması gerektiğini” belirtiyordu.[6]
Partisınıf ilişkisine, ve bunun partiye üyelik sorunuyla bağına dikkat çeken Lenin, Martov’un
“görünüşte geniş proleter kitlelerinin çıkarlarını” savunmak üzere önerdiği, “partiye yardım eden
her işçinin parti üyesi olması” düşüncesini reddederek, parti üyesinin parti program ve tüzüğünü
kabul etmesi ile birlikte “parti örgütlerinden birinin üyesi” olmasında ısrar etti; partiye katılmak
isteyen işçilerin partiye kazanılmasını parti görevi olarak niteleyen Lenin, “partinin sınır çizgisi”nin
belirsiz kalmasına karşı çıkarak, partiye girmek istemeyen ve fakat bir biçimde yardım eden
öğrenci, sempatizantaraftar ya da başka kişilerin partiye doldurulmasının, partinin yıkımı ve
yenilgisine yol açacağı uyarısında bulundu. Martov ve Akselrod’u, “Belirsiz, sıkıca birleşmemiş bir
parti örgütünü savunmaları“; “her profesöre, her lise öğrencisine, ‘bir greve katılmış herkese‘
kendisini parti üyesi olarak adlandırma hakkı verme“ye çalışmaları ve parti üyesinden, “partinin
tanıdığı örgütlerden birinde çalışması“ isteminde bulunan parti tutumuna karşı “düşmanca
tavırları“[7] nedeniyle; Akselrod’u, “ilkesel örgüt sorunlarını bir oportünist gibi“ değerlendirdiği
için[8] eleştiriyor; bu anlayışın,“her parti üyesinin partiden sorumlu olduğu ve partinin her parti
üyesi için sorumluluk taşıdığı”anlayışına zarar verdiğine dikkat çekiyor; L.Troçki’yi, “partinin,
tamamen (ya da neredeyse tamamen) parti “denetimi ve önderliği altında” çalışan, fakat bütün
olarak “partiye dahil olmayan ve zaten dahil olmaması gereken işçi sınıfının muazzam kitlesinin
sadece öncü müfrezesi, önderi olduğunu” unutmakla suçluyordu. “Proletaryanın sınıf
savaşımının her görüntüsünü yönlendirme”k parti üyeleri için tartışma götürmez bir
görevdi. Parti, işçi sınıfının kapitalistlere karşı ücret, işgünü, çalışma koşulları gibi taleplerle
yürüttükleri mücadele içinde yer almaksızın, onun mücadelesinin “her görüntüsünü
yönlendirme“yi başaramazdı. Ancak buradan hareketle ne parti ile sınıf “özdeş“ sayılabilirdi ne
de “öncüyle, ona eğilimli yığınlar arasındaki fark“ unutulabilirdi. “İşbirliği yapanlarla mensup
olanlar arasındaki, bilinçli ve faal olanlarla yalnızca yardım edenler arasındaki fark“ silinip
atılamazdı. “Örgütsel gevşekliği haklı göstermek için, örgütü örgütsüzlükle karıştırmayı haklı
göstermek için, bizim bir sınıf partisi olduğumuzu öne sürmek, hareketin ‘derinliği’, ‘kökleri’ sorunu
gibi felsefî ve toplumsaltarihsel olan sorunu,… teknik ve örgütsel bir sorunla” karıştırmak
olacaktı, vb.
III. Parti Kongresi’ni değerlendirmelerinde tartışmayı sürdüren Lenin, “Martov’un belirsiz
formülasyonunun ilkesel savunusunun yanlışlığı“ üzerinde yeniden durarak, “İnsanın kendisini
‘parti örgütlerinden birinin denetimi altında‘ parti üyesi olarak ataması için çalışmaya gerek
yoktur, çünkü bu formül kuru gürültüdür,…” diye, bu tutumu birkez daha aşağılıyor; parti yerel
komitelerini, bu “kuru gürültü“yle uğraşma yerine, “işçiler arasında daima ve sürekli olarak“,
partiye katılacak “mümkün olduğunca çok sayıda işçi örgütü kurmanın gerekliliği düşüncesinin
propagandasını“ yapmaya; sosyal demokrat işçilerin bu örgütlerini “parti örgütü olarak
onaylama“ya ve bu arada “her türlü gereksiz gecikme ve mızmızlanmalar“dan kaçınmaya
çağırıyordu.[9]
Bu çok çeşitli grup, topluluk, altkomiteler vb. den, “bazıları Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisine
katılma isteğini açıkça öne sürecekler ve yönetim kurulu tarafından onaylanırsa, partiye katılacak“,
“Böylece (ya yönetim kurulunun buyrultuları çerçevesinde ya da onunla anlaşmaya vararak)
belirli ödevler yüklenecekler, parti organlarının buyruğuna uymayı kabul edecekler, bütün parti
üyelerinin sahip olduğu aynı haklara sahip olacaklar, ve kurul üyeliği için aday olabileceklerdir vb…
Bazıları RSDİP’ne katılmayacaklar, parti üyelerince kurulan grupların ya da şu veya bu parti
grubuyla ilişkisi olan toplulukların statüsüne sahip olacaklardır vb..”diyerek, detaya ilişkin
açıklamalarla sorunu netleştiriyordu.
Lenin için parti sorunu, sermayeye karşı mücadelesinin her biçimi ve görüntüsünde işçi sınıfının
hareketini yönlendirebilir, yönetebilir bir devrimci sınıf örgütü; sınıf bilinçli ileri işçilerin örgütü
olmayı başarması sorunuydu. Tartışmanın merkezi önemdeki sorunu buydu.
Tüzük üzerine ayrılığın, başlangıçta, “parti için bir ölümkalım sorunu” olacak kadar hayati
sayılmayabileceğini; partinin, “Tüzükteki yetersiz bir madde yüzünden” yok olmayacağını; ne var
ki, Martov ve destekçilerinin ısrarlı çabalarıyla ve Akselrod’un, Martov’un tüzüğün birinci
maddesine dair temel yanılgısını “oportünist bir teori haline” getirmesiyle ve demokratik
merkeziyetçi örgüt disiplininden kaçan tutumuyla, “göreceli ufak bir ayrılık”ın, “çok büyük önem
kazanmış” hale geldiğini belirten Lenin, Akselrod’un uzlaşma“pazarlık” teklifini, “genel olarak
pazarlığa karşı olmadığı”nı belirterek yanıtlıyor ve verebileceği ödünü şöyle açıklıyordu: “işçi
örgütleri konusunda, eğer kuşku varsa (yukarda kanıtladığım gibi, her ne kadar böyle bir
kuşkuya, yer yoksa da) kendi birinci madde metnime şöyle bir not eklemeyi kabul ederdim: ‘Rus
SosyalDemokrat İşçi Partisinin program ve tüzüğünü kabul eden işçi örgütleri, parti örgütleri
içinde olabildiği ölçüde çok sayıda yer alırlar.’ İşin aslını konuşmak gerekirse, böyle bir
tavsiyenin yeri kuşkusuz, tüzel tanımlamaları kapsaması gereken tüzükte değil, açıklayıcı
yorumlar ve broşürlerdedir (ve tüzük hazırlanmadan çok önce broşürlerimde böyle açıklamalar
yaptığımı esasen belirtmiştim); ama böyle bir not, en azından, yoldaş Martov’un metninde var
olduğuna kuşku bulunmayan şeyleri, [örneğinç.] dağınıklığa yol açabilecek yanlış fikirlerin
zerresini, oportünist savların zerresini ve ‘anarşist kavramlar’ı içermezdi.”[10]
“Parti’ye girenlerden sınıf bilinci talep ettik, Parti’nin gelişmesinde sürekliliğin muazzam öneminde
ısrar ettik, disiplini öğrettik ve tüm parti üyelerinin parti örgütlerinden birinde eğitilmesini talep
ettik” diye ısrarla vurgulayan Lenin, işçi hareketinin canlandığı, gericiliğe karşı ileriye atıldığı
devrimci dönemde, “tüm sosyaldemokrat işçileri yanınıza çağırın, onları yüzler ve binler
halinde Parti örgütü saflarına sokun. Onların delegeleri merkezi mercilerimizin saflarını yeniden
canlandırsınlar, genç devrimci Rusya’nın yeni ruhu bu delegeler sayesinde buralara aksın”[11]
diye, çağrıda bulunuyordu.(abç)
Lenin’in, bu tartışmalar bağlamında ortaya koyduğu görüşlere, “görünürde işçi sınıfından yana“
Martovcu itiraz, partisınıf ilişkisinin oportünist yorumuna dayanıyordu. Lenin’in eleştiri ve
uyarıları, “sosyaldemokrat işçilerin” partiye katılmasının ve parti örgütlerinden birinde yer
almasının önüne engel çıkarmanın dayanağı yapılamazdı. O‘nun, parti program ve tüzüğünü
kabul eden ve partiye katılmak isteyen ileri işçilerin “parti denetimi ve disiplini altında eğitimi” için
teşvik edilmelerini, parti ve üyesinin görev ve sorumluluğu olarak belirleyen vurgusu, ve bu görev
ve sorumluluğun, asla savsaklanmaması gereğine ilişkin dikkat çekici uyarısı oldukça açıktı ve
aksi bir tutuma yolu kapatıyordu. Parti, eğer sınıfın “en sağlam üyelerinden” oluşmuşsa, devrimci
teoriyle donanmış ve sınıf mücadelesi yasalarının bilgisine ve “devrimci hareketin tecrübesi”ne
sahip ise, işçi ve emekçilerin bütün öteki örgütlerine yol gösterebilir; onların eylemini belirli bir
hedef doğrultusunda birleştirmeyi başarabilirdi. Eğer “bütün koşullar ve dönemlerde politik
mücadele içinde sınanmış sıkı bir örgüt mevcut değilse” amaca ulaşmak üzere proletaryanın
güçlerini aydınlatıp birleştirmek ve düşmanın palanlarını bozarak saldırılarını püskürtmek olanaklı
olamazdı. Devrimci sınıf partisinde, alt organlar üst organlara, bütün parti merkezi organa ve
kongre kararlarına; azınlık çoğunluğa, parça bütüne tabi olmaksızın örgüt birliği sağlanamazdı.
Örgüt içi demokrasi “otorite yokluğu” anlamına gelmezdi. Parti üyesinin sorumluluğu ve görevleri
ile hakları arasındaki ilişkinin ele alınmasında en önemli “ölçü“, partinin kitleler içindeki
çalışmasında gösterilen başarı, üstlenilen görevin yerine getirilmesinde sahip olunan yaratıcı
inisiyatif ve kararlı tutum olmalıydı. Görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenin “haklar”
üzerine tiradı, lafazanlık olurdu. Parti görevleri ve disiplini açısından bütün parti üyeleri eşit olmak
durumundaydılar. Demokratikmerkeziyetci örgütlenme “ilkesi”nin gereklerinden biri olan “seçim“
yoluyla görevlendirme, ülke koşullarından soyutlanarak, demokratik kuralların uygulanabilir olup
olmaması gözetilmeksizin mutlaklaştırılamazdı. Çarlık Otokrasisi altındaki Rusya koşulları
nedeniyle, “demokrasinin ikinci özelliği olan seçim konusunda“ kendilerinin iyi durumda
bulunmadıklarına işaret eden Lenin, “politik özgürlüğün olduğu ülkelerde“ bu koşulun son derece
doğal olduğunu; burjuva siyasal özgürlüklerin olmadığı koşularda ise polisjandarma baskısı
nedeniyle bunun uygulanmasının zorluk gösterdiğini belirtiyordu.[12]
Parti üyeliği ve sorumluluğu kişinin “durumuna göre“ uyarlanacak ya da “yapabildiği kadarıyla“
katkısına daraltılacak gevşek bir ilişki biçimine indirgenemezdi. Bu türden bir ‘esneklik‘, parti
görev ve sorumluluklarının savsaklanmasına; merkezi disipline sahip ve her koşulda mücadele
edebilir örgüt inşaasının darbe yemesine yol açarak, işçi sınıfının mücadele potansiyeli, enerjisi
ve yeteneğinin devrimci sınıf örgütünde somutlanması olanağını baltalardı. İşçi sınıfının parti
olarak örgütlenmesi ya da işçilerin en sağlam, en fedekar, en bilinçli öğelerinin parti olarak
örgütlenerek işçi kitleleri ve emekçilerin parti etrafında birleştirilmesini başarıyla
gerçekleştirmeleri, parti sorumluluğu ve bilincinin kitlelerin geri düzeyine düşürülmesini değil,
aksine proleter ve emekçi kitlelerin partinin mücadele ve örgüt çizgisi düzeyine çıkarılmasını
(yükseltilmesi) gerektirirdi. Bu anlayışın bulanıklaştırılması, işçilerin sınıf düşmanlarına karşı
savaş kapasitelerini zedeleyerek örgütlerini zayıf düşürecek; onları burjuva ideolojisinin etkisine
açık tutacaktır. Oysa, işçi sınıfı, ancak siyasal sınıf bilincine sahip olursa ve sınıf partisi bunun
için işçiemekçi kitleler içinde kesintisiz bir çalışma sürdürür ise sömürüden kurtuluş mücadelesini
zafere ulaştırabilir. İşçi sınıfının sömürüden kurtuluş mücadelesine ancak böyle bir parti önderlik
yeteneği gösterebilir ve sınıf örgütlerinin “her biçimini yönetmeye yetenekli önderlerin
yetiştirilmesi” için, “en iyi okul” görevini yerine getirebilir. Parti, “proleterlerin sınıf birliğinin en
yüksek biçimi” olup, proleter sınıfın bağrında yer alan ve bu sınıfın örgütleri arasında asıl
yönetim gücünü oluşturan örgütü; proleter sınıf mücadelesinin tüm yönlerinin
merkezileştirilmesiyle sınıfın “partisiz bütün örgütleri”ni ve onları yöneten öğelerini sömürüden
kurtuluş hedefinde birleştirmeye yetenekli tek örgütüdür. Ne var ki “öncü ile ona eğilim gösteren
kitleler arasındaki farkı gözden kaçırmamak” gerekliliği, partinin, “işçi sınıfının öncüsünün
milyonlarca işçiyle olan birliğinin bir ifadesi” olması gerçekliğini karartmamalıdır. Bu özelliği,
parti için hayati önem taşır. Partili olmayan işçiemekçi kitleleriyle güçlü ve geniş bağlara sahip
olmayan bir partinin varlığını sürdürmesi, sınıfın parti olarak örgütlenmesinin ifadesi ve
cisimleşmesi olması ve mücadelenin yönlendirici kurmayı görevini başarıyla yerine getirmesi
mümkün olmaz. Sınıfın partisine güveni ve desteği, sınıf partisi olmanın/olabilmenin tayin edici
koşuludur ve bu da ancak sınıf hareketiyle dolaysız ve süreklilik gösteren bir ilişki içinde olmayı
başararak, sınıfın taleylerinin savunusunda kararlılık göstererek sağlanabilir. “Proletarya diyordu
Lenin ancak, Marksizmin ilkelerine dayanan ideolojik birlik, ezilen milyonları, işçi sınıfı ordusuna
dönüştürecek olan bir örgütün maddi birliğiyle sağlamlaştırıldığı zaman, yenilmez bir güç
olabilir…” Bu, Partinin “çelikten birliği” ve sağlamlığının da başlıca koşuludur. Parti, eğer işçi sınıfı
ve emekçiler içinde “dalbudak salmış” bir örgütlenmeye sahip ise ve demokratik merkeziyetçi
örgüt ilkesini tutarlılıkla uygulayabiliyorsa, kitle gücüyle donanmış güçlü bir mücadele örgütü
olacaktır.
PARTİ –KİTLE İLİŞKİSİ VE PARTİ ÇALIŞMASININ İÇERİĞİ
Lenin’in, işçi sınıfının örgütlenmesikitlesel örgütleri ve partisi üzerine görüşlerinin asıl hareket
noktası ya da irdelemelerinin temelinde yatan asıl sorun, işçi sınıfının sömürülen bir sınıf olma
durumunun son bulması için nasıl bir örgüte ve mücadeleye ihtiyaç olduğuydu. Daha 1900’ün
başında, “Hareketimizin en acil görevleri“ başlıklı makalesinde şöyle yazıyordu: “Sosyal-
demokrasi, işçi hareketinin sosyalizmle birliğidir, onun görevi, işçi hareketine tek tek bütün
aşamalarda pasif bir şekilde hizmet etmek değil, hareketin tümünün çıkarlarını temsil etmek, bu
harekete onun nihai hedefini ve politik görevlerini göstermek, hareketin politik ve ideolojik
bağımsızlığını korumaktır. Sosyaldemokrasiden kopuk işçi hareketi parçalanmak ve kaçınılmaz
olarak burjuvalaşmak zorundadır; eğer işçi sınıfı sadece ekonomik mücadele yürütürse politik
bağımsızlığını kaybeder, öteki partilerin bir uzantısı haline gelir ve şu büyük vasiyete ihanet
eder: ‘İşçi sınıfının kurtuluşu ancak işçi sınıfının kendi eseri olabilir.‘”
Partinin eylemi ve örgütselpolitik (ve ideolojik) çizgisi; işçi sınıfının, halkın tüm diğer ezilen
kesimlerinin karşı karşıya olduğu siyasal baskının her türüne karşı mücadele içinde eğitim görerek
siyasal sınıf bilincine ulaşması ve sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırması için tayin edici
öneme sahiptir. Lenin’in parti ve çalışmasının niteliği üzerine ekonomistlerle tartışmalarının
bağlandığı yer de burasıydı. İşçilerin bilinçli ileri kesimlerinin örgütü olarak partiyi, sendikal
mesleki örgütlerinden daha farklı işlevle yükümlü gören Lenin bundandır ki, işçi sınıfının siyasal
sınıf bilincine ulaşmasını asıl görev edinen bir parti çalışmasında ısrar ediyor; sınıfa siyasal
bilincin “verilmesi” ya da “taşınması”nın ise, ancak işçi hareketiyle kesintisiz bağ içinde, işçi-
emekçi kitleleri içinde yürütülecek çok yönlü siyasal teşhir, ajitasyon ve propaganda aracıyla
mümkün olacağını ve bunun da bilimsel bilgiye sahip partili işçi ve aydınlar tarafından yerine
geterilmesi gerektiğini belirtiyordu.
Lenin, Rus sosyaldemokrat hareketinde –ki bu hareket o günün Rusyasında (1900’lerin
başı)parçalı, dağınık çevreler halindedir, ve ileri işçilerin de içinde yer aldığı bu grup ve çevrelerin
liderliğini yapanların örgüt ve mücadele sorunlarına bakış açıları arasında önemli farklılıklar
bulunmaktadır– ortaya çıkan ekonomist akıma karşı yürüttüğü mücadele bağlamında,
“kendiliğindenlik unsuru”nun “aslında bilinçliliğin tohum halinden başka bir şey olmadığını”
belirterek, ilkel işçi isyanlarının da “belli bir bilinç uyanışını” ifade ettiğini; bu tür isyanların,
işçilerin, “kendilerini ezen rejimin yıkılmazlığına olan eski inançlarını” yitirmelerinin ve birlikte
karşı koyma gereğini hisetmelerinin göstergesi olduğunu belirtiyordu. “Sistemli grevler”i, “sınıf
mücadelesinin tohumlarını, ancak sadece tohumlarını” içeren; işçilerle “işverenler“ arasındaki
çıkar karşıtlığına uyanışını gösteren gelişmeler olarak gören Lenin, bu durumun, işçilerin “sosyal-
demokrat bilinçten yoksun” oldukları gerçeğini ortadan kaldırmadığına; “işçi sınıfının kendi
gücüyle ancak ve yalnız tradeunionist bilince, yani sendikalarda birleşme, işverenlere karşı
mücadele etme, hükümetten işçiler için gerekli şu ya da bu yasayı çıkarmasını talep etme vs.
gerekliliği inancına ulaşabileceğini“ [13] gösterdiğine dikkat çekiyor; bunun da sınıf bilincinin
sınıfa dışarıdan götürülmesini zorunlu kıldığını belirtiyor ve ekonomist akımın temsilcileri
–Martinov ve diğerleri– ile tartışmaları kapsamında şöyle yazıyordu: “Siyasal sınıf bilinci, işçilere,
ancak dışarıdan verilebilir, yani, ancak iktisadi mücadelenin dışından, işçilerle işverenler
arasındaki ilişki alanının dışından verilebilir. Bu bilgiyi elde etmenin mümkün olduğu biricik alan,
bütün sınıf ve tabakaların devletle ve hükümetle ilişkisi alanıdır. Onun için, işçilere siyasal bilgi
vermek için ne yapmalı sorusuna yanıt, pratik içindeki işçilerin ve özellikle ekonomizme eğilim
gösterenlerin çoğunlukla yeterli buldukları, ‘işçiler arasına gidilmelidir’ yanıtı olamaz. İşçilere
siyasal bilgiyi verebilmek için, sosyaldemokratlar nüfusun bütün sınıfları arasına gitmek
zorundadırlar; onlar askeri birliklerini bütün yönlere sevketmek zorundadırlar.”[14] Lenin bu
açıklamasını, bilinçli olarak yapılmış bir basitleştirme ve ‘kaba formül’leştirme olarak niteleyerek,
nüfusun bütün kesimleri içinde propaganda ve ajitasyonun devrimci önemi ve anlamı üzerinde
duruyor, bunun, ihmal edilemezliğine işaret ediyordu. “Bizdiyordu Lenin teorisyenler olarak,
propagandacılar olarak, ajitatörler olarak ‘nüfusun bütün sınıfları arasına gitmeliyiz.”
O’na göre, bunun gerçekleşebilmesi için parti önüne “işçilere, onların çıkarlarıyla kapitalistlerin
çıkarları arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı göstermek; proletaryaya, gerçekleştireceği sosyal
devrimin tarihsel önemini, niteliğini ve koşullarını açıklamak; bütün tezahürleriyle proletaryanın
mücadelesini yönetebilecek” bir düzeye gelmekyükselmek görevini koymalıdır.[15] ”Eğer
işçiler, hangi sınıfı hedef alıyor olursa olsun, her türlü zorbalık ve baskı, zor ve suiistimal
olayına tepki göstermeyi, hem de herhangi bir açıdan değil de sosyaldemokrat açıdan tepki
göstermeyi öğrenmemişlerse, işçi sınıfının bilinci gerçek bir politik bilinç olamaz. Eğer işçiler,
somut ve ayrıca mutlaka güncel politik olaylar ve olgular temelinde diğer toplumsal sınıfların
her birini entelektüel, moral ve politik yaşamlarının bütün tezahürleri içinde gözlemlemeyi
öğrenemezlerse; nüfusun bütün sınıf, katman ve gruplarının yaşam ve faaliyetlerinin bütün
yönlerinin materyalist değerlendirmesini pratikte uygulamayı öğrenemezlerse, işçi kitlelerinin
bilinci gerçek sınıf bilinci olamaz. İşçi sınıfının dikkatini, gözlem yeteneğini ve bilincini yalnızca
ya da hatta esas itibariyle işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştıranlar sosyaldemokrat değildir, çünkü
işçi sınıfının kendisini tanıması, onun modern toplumun bütün sınıfları arasındaki karşılıklı
ilişkilere dair yalnızca teorik düşüncelerle değildaha doğrusu, teorik olmaktan çok, politik
yaşamın deneyimleri temelinde edinilmiş düşüncelerle kopmaz biçimde bağlıdır.”[16] Sınıf
bilinçli işçi, “…proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter hareketin koşullarını, gidişini ve
genel sonuçlarını gören bir öncüllüğe sahip”[17] olan işçidir. Sosyalist siyaset, başlıca olarak
bütün işçilerin –ve onların şahsında tüm sömürülen ve baskı altında tutulanların– sermayeye
bağımlılıktan kurtulmasını; emeğin sermayeye bağımlılığının son bulmasını içeren siyasettir ve
bu özelliğiyle sendikalistekonomist politikalardan ayrışır. Siyasal özgürlükler için mücadele ve
sosyalist dünya görüşü işçi kitleleri içinde ve emekçilerin saflarında yaygınlaşıp, proleter ve
emekçi yığınların en bilinçli ve dövüşmeye kararlı unsurları parti örgütünde biraraya
gelmedikçe, ‘ücretli kölelik sistemi’ne son verme mücadelesi başarıya ulaştırılamaz. Bundandır
ki, Lenin başta olmak üzere Marksistler, “işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğinin her türlü
putlaştırılmasının,’bilinçli unsurun’sosyaldemokrasinin rolünün her türlü küçümsenmesinin,
bunu küçümseyenin onu isteyerek yapıp yapmamasından bağımsız olarak, işçiler üzerinde
burjuva ideolojisinin etkisini güçlendirmek anlamını taşıdığını”[18] vurgulaya gelmişlerdir. Bu,
kuşku duyulmaması gerekir ki, işçiemekçi kitlelerinin ‘kendiliğinden‘ hareketinin dışında
durmakkalmak anlamına gelmez. Aksine, yığın hareketinin içinde olmaksızın ve parti, kitlelerin
her türlü mücadelesinin tüm görüngülerinin yönlendirilmesinde başarı sağlamaksızın, işçilerin,
güncel politik olaylar ve olgular temelinde diğer toplumsal sınıfların entelektüel, moral ve politik
yaşamlarının “b ü t ü n yönlerini gözlemlemeleri”ne; “nüfusun b ü t ü n sınıfları ve gruplarının
yaşam ve faaliyetlerinin bütün yönlerinin materyalist tahlili ve materyalist değerlendirmesini
pratikte uygulamayı” öğrenmelerine katkıda bulunulamaz, yardım edilemez ve öncülük
edilemez. İşçi sınıfının kendi durumunun bilincine varması, çünkü, ancak kendisi dahil tüm
toplumsal sınıfların birbirleriyle ve devletle ilişkileri alanında yaşanan tüm siyasaliktisadi ve
sosyal olay ve gelişmelerin anlamı ve boyutlarının, onun nezdinde hem düşünsel yönden hem
de pratik deneyimleriyle açıklık kazanmasına bağlıdır.
Parti bunun içindir ki, işçi sınıfının bu sınıf bilinciyle hareket edecek bir düzeye yükselmesini
tüm çalışmasının merkezi sorunu ve görevi olarak belirler. Bu ise, marksizmin, sosyalist dünya
görüşünün işçi kitleleri içinde yaygınlaştırılmasıyla mümkündür. “Devrimci teori olmadan
devrimci hareket de olamaz“ diye vurguluyordu Lenin. Parti, halkın mücadelesindeki “öncü
savaşçı rolü“nü, ancak devrimci teoriyle donanmış; bu teorinin yol göstericiliğinde hareket eden
devrimci bir sınıf partisi ise, yerine getirilebilir. Sosyalizm bilimini bir bilim olarak ele almak ve
işçi kitleleri içinde yaygınlaşmasını sağlamak partinin görevidir. İşçi sınıfının sömürüden
kurtuluşu için mücadele ekonomikpolitik cephelerde olduğu gibi teorikideolojik cephedede
verilmeli; her türden burjuva ideolojisinin işçi hareketi içindeki ve üzerindeki etkisinin kırılması
sağlanarak, sınıfın kendi devrimci partisinde birleşmesi başarılmalıdır. Engels, “Alman
hareketinin gücü“nün, sermayeye karşı bu üç tür mücadelenin “ortak merkezli saldırı“ şeklinde
sürdürülmesinde olduğunu söylemişti.[19] “Proletarya kitleleri içinde sosyalist düşünceleri ve
politik öz bilinci sağlamlaştırmak” ve “işçi hareketiyle kopmaz şekilde bağlı” devrimci bir parti
örgütlemek; işte en temel partisel ve devrimci görev budur. “İşçi sınıfının politik gelişiminin ve
politik örgütlenmesinin ilerletilmesi” için, halkın tüm kesimleri içinde siyasal teşhir, ajitasyon ve
propagandanın yoğunlaştırılmasına ve bunun için de artan sayıda devrimci militanın
görevlendirilmesine ihtiyaç vardır. Politik propaganda, ajitasyon ve örgütlenmenin içerik ve
kapsamını daraltan; işçilerin dikkatini yalnızca onların kendi kısmi ya da daha genel sorunlarına
çekmekle yetinen tutum ve anlayışlardan uzak durmak büyük öneme sahiptir.
LENİNİST PARTİ VE OPORTÜNİZM DEVRİMCİ MARKSİZM
MÜCADELESİ
Lenin’in devrimci parti ve mücadele anlayışı 1900’lerin başından bu yana, işçi sınıfının
mücadelesini asıl hedeflerinden saptıran oportünist akım ve partilerle devrimci Marksizm arasında
uluslararası alanda süren mücadelenin ayrım noktalarının belirginleştirilmesinde “köşe taşı“ işlevi
gördü. İşçi sınıfı ve komünist partileri bu anlayışla hareket ettikleri ülkelerde proleter kitlelerin ve
halkın öteki kesimlerinin desteğini sağladılar; siyasal özgürlük ve sosyalizm mücadelesini
ilerletmek yönünde önemli başarılar kazandılar. Lenin’in, parti ve devlet görüşü, MarxEngels’in
kuramından, onların doğrudan katılmalarıyla gerçekleşen I. Enternasyonal’in deneyimiyle birlikte
Komün derslerinden esinleniyor, ondan güç alıyordu. Lenin II. Enternasyonal partilerinin en
önemlilerinin sosyalşoven çizgiye kaymalarına karşı, devrimci Marksist çizginin hakim olması ve
uluslararası işçi hareketinde egemen olması için büyük bir çaba gösterirken, Birinci Enternasyonal
ve Komün’ün mirasıyla birlikte, II. Enternasyonal’in devrimci döneminin deneyiminden de
yararlandı. III. Enternasyonal’in kuruluşu bu deneyimlerin sonuçları üzerinden gerçekleştirildi.
O’nun bu büyük çabası ve mücadelesi, III. Enternasyonal’in teorikörgütsel çizgisinin
belirlenmesinde de yönlendirici işlev gördü.
DevrimciMarksist çizgi ile reformist sosyalşoven çizginin mücadelesi Alman partisi başta olmak
üzere Avrupa partileri içinde de ciddi bölünmelere yol açtı. Bununla birlikte, bu partilerin devrimci
döneminde ve bölündükleri koşullarda da devrimci çizgide ısrar edenlerin öncülüğündeki işçi ve
emekçiler, Büyük Ekim Devrimi’nin zafere ulaştığı dönemde çeşitli ayaklanmalara girişmiş, ancak
tekelci gericiliğin ağır darbeleri altında yenilgiye uğratılarak geriye atılmışlardı. Buna rağmen hem
kendi mücadelelerinin kazanımlarına dayanarak hem de sosyalizmin Sovyetler Birliği’ndeki
inşasından güç alarak kapitalizme ve tekelci gericiliğe karşı mücadele içinde kitlelerin
küçümsenemez bir kesiminin desteğine sahip kitle partileri haline gelmişlerdi. Alman Komünist
Partisi’nin 1930’lu yıllarda altı milyon civarında oy desteğine sahip olması bunun göstergelerinden
sadece biriydi. İkinci Dünya Savaşı ve Hitler Faşizminin ’dünyayı kana bulaması’, halkın çıkarlarını
esas alan devrimci çizgideki kararlılıklarını sürdüren partilerin, onlar, –militanlarının önemli bir
kesimini antifaşist savaşta kaybetmelerine rağmen–, Fransa gibi bazı ülkelerde iktidar “ortağı”
olacak düzeyde güçlü kitle desteğine sahip olmalarına engel olamadı.[20] Fransız, İspanyol ve
İtalyan partileri, Hitler, Musolini ve Franko faşizminin darbeleri altında büyük güç yitimine
uğradıkları savaş koşulları sonrasında da, savaşın yol açtığı yıkımın umutsuzluğa, açlık ve
işsizliğe ittiği işçiemekçi kitlelerinin sosyalekonomik hakları için mücadele içinde yeniden güç
toplayabildiler. Sovyetler Birliği’nin, faşizmin yenilgiye uğratılarak dünya halklarının faşistmilitarist
barbarlıktan kurtuluşunda oynadığı belirleyici rol ve bunun sağladığı prestij, bu ülkelerde ve bütün
ötekilerde işçi sınıfı ve partilerinin moral güç kaynaklarının en önemlileri arasındaydı.
Buna rağmen savaş koşullarının yarattığı tahribat, işçi hareketinin kapitalizm koşullarında
ekonomistsendikalist, sağsol oportünist, Troçkist eğilimleri temsil eden çeşitli fraksiyonların
faaliyetine ve etkisine açık olması, işçi aristokrasisi ve oradan da güç alan bürokratik anlayışların
bu partilerin saflarında güç kazanmasıyla birlikte, işçi ve emekçilerin geniş kesimlerinin desteğine
sahip olan bu partiler, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi’nde, Stalin’in ölümünü de
fırsat bilerek ilan edilen “yeni yol”un kapitalizme açılan bir yol olmasından da “esinlenip-
etkilenerek”, devrimci hedeflerden uzaklaşma ve burjuvaziyle uzlaşma yoluna girdiler. Faşizmin
yenilgiye uğratılmasının ardından içine girilen dönemin sosyopolitik ortamından ve sosyalist
Sovyetler Birliği’nin sosyalizmin inşası ve antifaşist savaşa öncülüğüyle uluslararası alanda sahip
olduğu devrimci prestijinden güç alarak yığınlarla ilişkilerini geliştiren söz konusu partilerin, sistem
içi reformist kazanımlarla yetinen bir çizgiye kaymalarıyla birlikte, Marksist Leninist parti
anlayışından uzaklaşıldı ve liberal parlamentarist “sosyalist” ve “komünist” partilere dönüşmelerin
yolu hızla açıldı. Bu yönelimi ve sonuçlarını Enver Hoca “Kruşçevciler” ve “Eurokomünizm-
Antikomünizmdir” adlı eserlerinde irdeleyerek, işçi sınıfı ve ezilen halk kitlelerini ve onların sınıf
bilincine ulaşmış ileri kesimlerini devrimci uyanıklığa çağırdı. Ancak ne devrimcisosyalist eleştiri
ve uyarılar ne de kitlelerin geniş kesimlerinin desteği, bu partileri (İtalyan, İspanyol ve Fransız)
girdikleri revizyonistreformist ve burjuvaziyle uzlaşma çizgisinde ilerlemekten; düzen sınırları
içinde reformist taleplerle sınırlı bir mücadele proğramının ötesine geçmeyen çizgiye
savrulmaktan; sosyal reformizm, parlamentarizm ve revizyonizm hattına yerleşmekten
alıkoyamadı.
İşçi ve halk hareketine ve uluslararası komünist örgütlenmeye bu büyük darbelere rağmen,
aralarında bizim ülkemiz işçi ve emekçilerinin kurtuluş davasına adanmış MarksistLeninistlerin de
bulunduğu işçi sınıfı devrimcileri ise, emperyalist ve işbirlikçi gericiliklere, burjuva sınıf hakimiyeti
ve kapitalist sömürüye karşı mücadelenin devrimci örgütlerini oluşturmak –bazı ülkelerde yeniden
yaratmak– için yürüttükleri mücadeleyi kararlılıkla sürdürerek, bir süre önce 20. Kuruluş
yıldönümü nedeniyle ülkemizde bir araya gelen MarksistLeninist Parti ve Örgütler Konferansı’nı
oluşturarak yola devam ettiler. Bugün proletaryanın devrimci mücadelesi ve parti sorununu bütün
bu süreçlerden geçerek günümüze gelen uluslararası hareketin deneyimleri üzerinden
değerlendirmek gerekir.
Bu değerlendirme, kaçınılmaz olarak, iktisadisosyal ve siyasal koşullardaki değişimi; burjuvazinin
ulusal ve uluslararası güçleriyle işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklar “bloku” arasındaki ilişki ve
çelişkileri ve bunlar tarafından şekillenen mücadelenin düzeyi dikkate alınarak yapılacaktır.
LENİNİST PARTİ GÖRÜŞÜNDE ISRAR EDİLMEDEN SINIF PARTİSİ
BAŞARIYLA İNŞA EDİLEMEZ
Parti fikri ve teorisi, işçi sınıfının sömürüden kurtuluş mücadelesi tarafından yönlendirilir
ve içeriğini bu mücadelenin ihtiyaçları ve gereklerinden alır. Partinin, sosyalizm ile işçi
hareketinin birliğinin ifadesi olarak şekillenmesi, mücadelenin bu gerekleri ve bağlandığı
hedef tarafından belirlenir. Partinin niteliğini belirleyen, gizli ya da açık; legal veya illegal;
yasalyasadışı olması değil, programının içeriği, politik eylemi ve bağlandığı hedeftir.
Örgütün biçimi siyasal koşullar ve sınıf güç ilişkilerine bağlı olarak değişkenlik gösterirken,
programatik hattı ve mücadelesinin niteliği, hangi sınıfın ve politikanın temsilcisi olduğuna
açıklık getirir.
İşçi sınıfının iktisadi, politikideolojik mücadelesinin içsel bağı ve ‘bütünlüğü’, farklı tipte ve
bileşimdeki örgütlerinin hem gerekliliğini hem de zorunlu ilişkisini açıklar. Farklı nitelikteki
mücadeleler farklı örgütleri gereksinir(ler). Sendikalar kapitalistlere ve hükümetlerine karşı
mücadelenin gerekliliği bilinciyle hareket eden işçilerin mümkün en geniş kitleselliğe sahip yığın
örgütleri olmak durumunda iken, siyasal örgüt olarak parti, işçi sınıfının sosyalizm bilincine
ulaşmış ileri kesimlerinin demokratik merkeziyetçi bir işlerliğe ve disipline sahip daha dar, daha
sağlam bir örgütü olmalıdır. “İşverenler”e ve hükümete karşı mücadelenin ve mücadelede
birleşmenin gereğini anlayan her işçinin sendikal örgüte katılması bu örgütleri güçlü kılar. Parti
örgütü ise, sendikal örgüt gibi “lose” (gevşek) olamaz. Lenin’in, sorunu tartıştığı dönemin
Rusya’sında Çarlık otokrasisi, sendikaların en geniş işçi kesimlerinin örgütleri olarak
şekillenmesinin önüne dahi bin bir türlü engel çıkarmış, işçileri gizli işçi birlikleri kurmak zorunda
bırakmış, partiyi de illegal temelde örgütlenmek; “gizli” ve “dar” örgütler şeklinde faaliyet yürütmek
durumunda bırakmıştı. Ancak, sendikal ve siyasal örgütler arasındaki bu örgütlenme ve üye
bileşimi farklılığını yalnızca Çarlık despotizmi altındaki Rusya koşullarına özgü gerekliliklerin
ürünü saymak doğru olmaz. Siyasal özgürlüklerin var olduğu ülkelerde sendikal ve siyasal
örgütlenme olanaklarının daha geniş olmasına ve bu durum, faşist vb. gibi ülkelerde olduğundan
daha farklı örgüt biçimleri ve çalışma tarzlarını kaçınılmaz kılmasına rağmen sendikal örgütler ile
partinin, ‘örgütlenme kriterleri’, çalışmasının içeriği ve kapsamı yönünden farklılıklar göstermesi
gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Bu farklı tür örgütlerin darlığıgenişliği ya da üye bileşimleri,
ülkelerin koşullarıyla bağlı bazı özgünlüklerine karşın, “evrensel” özellik gösteren “öncü
örgüt”“kitle örgütü” bağlamına sahiptirler. Bu ayrımlar gözardı edilemez ya da önemsiz
görülemez. Çünkü; “Sosyaldemokrasinin siyasal mücadelesi, işçilerin işverenlere ve hükümete
karşı iktisadi mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşık bir mücadele”[21]dir. Parti,
“proletaryanın kurtuluş mücadelesinin tümünü yönetebilecek bir devrimciler örgütü” olmayı
başarmalıdır. Kitleler içindeki çalışması, sendikalar dahil sınıfın tüm öteki örgütleri içindeki
çalışmayı da kapsayacak; işçi ve halk hareketinin yükseliş içinde olduğu, partiye doğru
yönelişlerin ivme kazandığı durumlarda ve yığın hareketinin geriye çekiliş durumunda, farklılık
gösteren araç, biçim, yöntem ve taktikleri geliştirecek; emekçi kitlelerin sermaye ve gericiliğe karşı
seferber edilmesi ve mücadelede en ileri olanlarının parti örgütünde birleşmeleri için daha fazla
çaba gösterecektir. Böylece daha geniş emekçi kesimler bir araya getirilecek, sınıf düşmanına
karşı donanım artırılarak mevziler güçlendirilmiş olacaktır. Halkın girişkenliğinin yükseldiği
koşullarda işçilerin enerjisini partiye “akıtmak”, işçileri partide birleştirmeye yoğunlaşmak, devrimci
gelişme ve pratik çalışmanın deneyimini eğitimin dayanağı yapmak gerekir. Hareketin geriye
çekilişi ve işçilerin en acil, en “dar”, gündelik iktisadi taleplerle mücadelesinin dahi ya lokalyerel
bazı örnekleriyle sınırlı kaldığı ya da işkolları düzeyini aşmadığı koşullarda, olabildiği kadarıyla bu
mücadelenin geliştirilmesi ve birleştirilmesi için ajitasyon –ekonomik talepler için olduğu gibi,
siyasal talepler için de– büyük önem gösterir. İşçilerin partisi, kendisiyle sınıfın ana kitlesini
birbirinden uzaklaştıracak belirlemelerden ve taktiklerden uzak duracak; işçilerin eğitimi ve
devrimci örgütünün sağlamlaştırılması için çaba gösterecek; faaliyetin iktisadi mücadelenin
eklentisine indirgenmesine; siyasal ajitasyon ve propagandanın içeriğinin ekonomizm ve işçi
sınıfının ekonomik talepleri bu talepler bağlantılı siyasal taleplerle sınırlı tutulmasına karşı
devrimci uyanıklığı diri tutacak, kitle kuyrukçusu beklentici tutumları reddedecektir. İşçi ve
emekçilerin mücadele sonucu hakim sınıflar cephesinde açtıkları gedikler ile elde edilen
mevzilerin durumu, sadece siyasal teşhir ve ajitasyonun yürütülüşü ve hangi taleplerin öne
çıkarılacağı üzerinde değil, açıkgizli; legalillegal örgütlenme ve çalışmanın biçim, araç ve
yöntemleri açısından da önem taşır. Hareketteki ve koşullardaki değişim; hareketin geriye çekildiği
ve devrimci kalkışmalara giriştiği dönemlerde, savaş koşullarında, barışçıl dönemlerde ya da
proletaryanın iktidarı koşullarında farklı biçim, araç ve yöntemler kaçınılmazlık gösterir. Örgüt
biçimleriyle çalışma araç ve yöntemleri çünkü, isteme bağlı değişkenlik gösteren tercih sorunları
olmayıp sınıfgüç ilişkileri ve siyasalsosyal koşullarla bağlıdırlar. Buna karşın, koşullardaki
değişim ve işçiemekçi hareketindeki yükselişler ve düşüşler, partinin niteliğinin değiştirilmesinin
nedeni olamaz; “partiye katılanların sınıf bilinçli olmaları”, “her parti üyesinin parti örgütlerinden
birinde yer alarak” parti disiplini ve eğitiminden geçmesi gerekliliğini ortadan kaldırmaz.
Enternasyonal proleter örgütlenmenin uluslararası deneyim ve birikimi üzerinden kurulan ve
inşasını sürdüren parti ve örgütlerin önündeki en önemli sorun, günümüzde de, işçilerin partide
örgütlenmesini daha ileri bir düzeyde gerçekleştirmek için daha yoğun çaba göstermek ve
çalışmada “ustalaşmak”; proletarya ve emekçilerin mücadelelerini birleştirmek ve yükseltmek; işçi
sınıfının siyasal sınıf bilincine ulaşması için halkın tüm kesimleri içinde siyasal teşhir, ajitasyon ve
propagandayı yaygınlaştırmak; bunu başarmak üzere kitle iletişim araçlarını yetenek ve yetkinlikle
kullanmak vb.gibi olmaya devam ediyor.
Lenin, “hareketin temel gücü”nün büyük işletmelerdeki işçilerin örgütlenmesinde yattığını özellikle
vurgulamıştı. Bu vurgu ve “her işletmenin kalemiz olması” şiarında ifadesini bulan devrimci
sorumluluk, fabrika ve komplekslerinde, sanayi havzaları ve bölgelerinin iriliufaklı birimlerinde
çalışmada yoğunlaşmayı; sınıfın çıkarları ve mücadelesinin ihtiyaçlarına uygun araç ve yöntemleri
geliştirmede ‘ustalaşma’yı; işçi ve emekçilerin arasında olupgiden her şeyin bilgisine sahip olmak
için onların en geniş kesimlerinin içinde yer alarak, mümkün en çok sayıdaki işçi ve emekçiyi
olabilir tüm özellikleriyle tanımayı olanaklı kılacak; ve böylece hangisinin hangi işi ne denli
başarıyla yapabileceğine dair isabetli kararlar verebilecek verilere sahip olarak, verimli ve istikrarlı
bir çalışmayı sürdürmeyi zorunlu kılıyor. Yaşamlarını ve ‘neslin devamı’nı sağlamaları,
emekgüçlerini kapitaliste belirli bir ücret karşılığı satmalarına bağlı olan ve üretim araçlarının
mülkiyetinden yoksun bırakılmış işçilerin bu nesnel durumu, onları hakim sınıf ve hükümetlerine
karşı mücadeleye en yatkın toplumsal özne ve sınıfın bireyi haline getiriyor. Kapitalistlere ve
hükümetlere karşı iktisadi mücadele içinde dost ve düşmanlarını gözlem ve pratik deneyim
aracılığıyla tanıyan işçilerin bu durumu, devrimci siyasal teşhir, ajitasyon ve propaganda ile
siyasal bilincin ve sosyalizm biliminin onların saflarında yaygınlaştırılması için uygun zemin
oluşturur. Makalenin ilk bölümlerinde, Lenin’in üzerinde önemle durduğu üzere işçinin sömürüden
kurtuluş isteği duyması ve sosyalizme içgüdüsel yatkınlığı, onun, kendiliğinden hareketi içinde ve
iktisadi mücadelesinin sınırları dahilinde siyasal sınıf bilinci edinmesini sağlayamamaktadır.
Hareketin ve mücadelenin bu kendiliğinden hali içinde işçiler felsefiiktisadi ve tarihselsosyal
bilimlerin bilgisini edinemezler. Bunun önemli bir nedeni de, burjuva ideolojik kuşatma altında ve
eski çağlardan devralınmış önyargı ve düşüncelerin etkisinde –dini ideoloji burada özel bir yer
tutar– olması; bu etkinin kırılması için politikideolojik mücadelenin zorunluluk göstermesidir.
Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi; daha iyi ücret ve sosyal haklar, daha kısa süreli
işgünü ve siyasal özgürlükler için mücadele, onun siyasal mücadele yerine ikame edilmesini ya da
“önce işçileri ekonomik mücadele içinde kazanırız sonra yavaş yavaş onları sosyalizme çekeriz!”
anlayışını doğrulamaz. İşçi sınıfının devrimci dünya görüşünün kitleler içinde yaygınlık kazanması
ve işçiemekçi hareketini kuşatan burjuva emperyalist ideolojinin –ki o hakim ideolojidir ve kendini
bin türlü araç ve yöntemlerle her an her gün yeniden üretmektedir– etkisiz kılınması için, onun
kendiliğinden hareketi içinde yer alarak ve ilişkinin kesintisizliğini sağlayacak yöntemler ve araçlar
geliştirerek yazınsal ve görsel yayıncılık olanaklarının (işçiemekçi gazetesi, politik ve kültürel
dergiler ve diğer yayın olanakları) daha yetkin, etkili ve yaygın kullanılması şarttır. İşçilerin politik
bilinç edinmeleri ve onların sınıf bilincine ulaşmış olanlarının parti örgüt ve organlarında yer alarak
parti çalışmasının şu ya da bu yönüne ilişkin sorumluluk üstlenmeleri ancak, böylesine kapsamlı
ve ısrarlı bir çalışma aracıyla gerçekleştirilebilir. Bu çalışma içinde, işçi kitleleriyle en fazla bağa ve
saygınlığa sahip ileriöncü işçileri tanıyacak, ve parti ve işçi örgütlerinde görev almalarına
yardımcı olmak için somut verilere sahip olacak; fabrika, işyeri ve semt bağlantılarının kurulması
ve geliştirilmesinin çok çeşitli yolları ve araçlarını bulmuş olacağız.
İşçi ve emekçilerin bilinçli ileri kesiminin bir parti olarak örgütlenmiş olduğu koşullarda,
mücadelenin ve hareketin ihtiyaçları ile parti çalışmasının verdiği yanıt arasındaki açı ne denli
daralır ise, parti çalışmasının devrimcisosyalist bir çalışma olarak zayıflık ve zaaflarından
arınması ve yığınlar içinde giderek genişleyen ve ‘derinlemesine niteliksel özellikleri güç kazanan’
bağlar oluşturması o denli kolaylaşır. Uluslararası deneyim, Leninist parti görüşünü doğru olarak
anlamış ve özümsemiş; bu anlayışta sebat etmiş ve ısrarlı olmuş proletarya partilerinin, işçi
kitleleri ve emekçilerin mücadelesini geliştirme ve yönetme yeteneği kazandıklarını göstermiştir.
Bir tekrar olması pahasına, yeniden Lenin’e başvurursak; Lenin proletaryanın sınıf partisinin
dağınık, gevşek ve çevreci bir şekilsizlikle etkisiz kılınması anlayışlarına karşı mücadele
ederken, parti “ilkesi”ni en açık, en net şekilde ortaya koymuştu. Bu netlik Bolşevik Partisi’nin
proleter ve emekçi kitlelerinin mücadelesini iktidar mücadelesi olarak yönlendiripyönetmesinde ve
devrimin başarıya ulaştırılmasının “yönetici kurmay”ı olmasında dolaysızca rol oynadı. Leninist
Parti fikri ve teorisine yön veren, işçi sınıfının sömürüden kurtuluşu; emekgücü sömürüsünün
ortadan kaldırılması ve sömürüsüz toplumun kurulmasıinşası hedefiydi. Lenin, bu kapsamdaki bir
mücadelenin ancak, sınıf bilincine ulaşmış proleterlerin –ve sınıfın davasına adanmış aydınlar–
bir parti olarak örgütlenmesi tarafından yönlendirilebileceğini ve başarıya götürülebileceğini
açıklığa kavuşturdu. Onun öğretisi, işçi sınıfı ve emekçilerin sömürüden kurtuluş mücadelesine ve
bu mücadelenin devrimci parti ve örgütlerine ışık tutmaya devam ediyor. Lenin’in eserinden
öğrenmek onun teori ve pratiğinden öğrenmektir; bu ise onu pratiğe ve teoriye uygulamakla
mümkündür.