İşçi sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs, işçi sınıfının bu en büyük bayramı, bütün dünyada, önceki yıllarla kıyaslandığında, daha coşkulu gösterilerle kutlandı.
Uluslararası sermaye güçlerinin sınıfın kazanımlarına yönelik saldırıları ve çalışma koşullarının sistemli bir biçimde ağırlaştırılması, sömürünün en modern ve en vahşi yöntemlerinin kullanılmaktan çekinilmemesi gibi sınıfa yönelik saldırıların sistematik biçimde sürdürüldüğü koşullarda 2015 1 Mayıs’ı elbette bu saldırılara bir yanıt olacak kadar güçlü ve kitlesel değildi. Ama aynı zamanda, 1 Mayıs vesilesiyle, mücadelenin ezilemediği, tersine her an sermayenin sadırlarına karşı büyük mücadelelere yol açabileceğinin ipuçları da görüldü.
Basına yansıdığı kadarıyla, dünyadaki 1 Mayıs kutlamaların en yaygın yapıldığı iki ülke Rusya Federasyonu ve Türkiye oldu.
Elbette her ülkede mücadeleci sendikacılar, sınıfın ileri kesimi, sınıftan yana çevreler ve sınıf partileri 1 Mayıs’ın ülkelerinde ne ölçüde değerlerine uygun ve 1 Mayıs’ın geleneğine olumlu katkı yapan bir biçimde kutlandığını tartışacak, gerekli sonuçları çıkaracaktır.
Bu tartışma ülkemizde de yapılacak (yapılıyor), 1 Mayıs’ın en yaygın kutlandığı ülkelerden biri olarak olumlulukları ve olumsuzluklarıyla gerekli dersler çıkarılacaktır. Hele Türkiye işçi sınıfının kitlesinin son çeyrek yüzyılda üç kattan fazla büyüdüğü ve sınıfın çok büyük bir kitlesinin genç ve kendi tarihinden koparılmış koşullarda oluştuğu, dolaysıyla bu genç kuşak işçilerin sınıfın mücadele tarihiyle, Türkiye işçi sınıfının son yarım yüzyıllık mücadelesiyle bağlarının zayıflığı dikkate alındığında, 1 Mayıs tartışmasının işçi sınıfımız için, başka pek çok ülkeye göre daha da önemli olacağını söyleyebiliriz. Dahası, son yıllarda, sendikaların geleneksel olarak 1 Mayıs’ı “törensel” bir kutlamaya, sınıfın geçmişine dair nostaljik bir güne indirgeme çabaları ile çeşitli sol gurupların 1 Mayıs’ı kendi sembollerini öne çıkardığı bir “devrimci şov”a, “grup gösterisi”ne dönüştürme girişimleri arasında “istismar” çabalarının sürdüğü dikkate alındığında, 1 Mayıs’ın anlamını yeniden yeniden ele almanın önemi çok daha anlaşılır olmaktadır. Nitekim, bu tartışmalar ülkemizde yeni de değildir ve 25 yıla yakın bir zamandan beri, 1 Mayıs’ın anlam ve önemine uygun kutlanması üstünden sürdürülen bu tartışmalar; sınıf partisi, ileri işçi kesimleri, sınıftan, mücadeleden yana sendikacılar ile “sınıf dışı” kesimler (çeşitli sol çevreler ve sendikal bürokrasi) arasında devam edegelmektedir. Bu yüzden de, gerek bugüne kadarki 1 Mayıs kutlamalarından çıkarılan dersler, gerekse bundan sonraki 1 Mayıs kutlamalarının nasıl yapılması gerektiği tartışması bugün de önemini korumaktadır.
DÜNDEN BUGÜNE 1 MAYIS KUTLAMALARI
Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları ve bu kutlamalar üstünden yapılan tartışmalar 1970’lere dayanmaktadır; sınıf mücadelesi, işçi sınıfı sosyalizmi ile her tür burjuva-küçük burjuva sosyalizmi arasındaki mücadele ile iç içe geçmiş tartışmalar olarak biçimlenmiştir.
1976’da ilk büyük kitlesel kutlama ve 1977’deki 37 kişinin hayatını kaybettiği katliamla da birleşerek 1 Mayıs, “1 Mayıs nasıl bir mücadele günüdür?”,”Nasıl kutlanmalıdır?” gibi sorular ve bu sorulara verilen yanıtlar etrafında Türkiye gündemine oturmuştur.
1980 12 Eylül sonrasındaki yasaklı yıllarda, belki devrimcilerin bulunduğu cezaevleri ve küçük işçi çevreleri içinde “kapalı alanda” kutlanan 1 Mayıs, 1990’ların ilk yıllarından itibaren “açık alanda” kutlanmaya başlanabilmiştir.
’87 Bahar Eylemleri’nin öne çıkardığı mücadeleci sendikacıların ve ileri işçi kuşağının girişimiyle 1 Mayıs yeniden, ama yasadışı koşullarda kutlanmaya başlamıştır ki; 1 Mayıs’ın geleneği ve ruhuna en uygun kutlamaların bu yıllardaki kutlamalar olduğunu söyleyebiliriz. Ki, 1 Mayıs’ın yeniden yasal ve konfederasyonlar tarafından kutlanmaya başlanması da bu girişimlerin üstünden olmuştur.
DİSK’in yeniden kurulmasına paralel olarak, 1 Mayıs’ın hangi konfederasyon, hangi sendikalar tarafından kutlanıp kutlanmayacağı tartışması da başlamıştır, diyebiliriz.
O günkü DİSK yöneticileri ve sınıf mücadelesini DİSK’in fraksiyoncu yaklaşımı içinde öğrenen sendikacılar ve solcu çevrelere göre 1 Mayıs’ın patenti DİSK’tedir ve bunu kutlama hakkına sahip olan da DİSK ve onunu izin verdiği sendikal çevreler, emek çevreleridir!
Yine kimi “devrimci 1 Mayısçılar”a göre ise, 1 Mayıs’ı kutlama hakkı “devrimcilerde”dir ve ancak onların izin verdiği çevreler ve gruplar 1 Mayıs’ı kutlamalıdır! Örneğin Türk-İş ve onu gibi “gerici sendikalar 1 Mayıs’ı kutlayamazlar, kutlamalara katılamazlar”!
Kuşkusuz bu işçi sınıfının mücadele tarihi bilgisinden ve sınıf mücadelesi bilincinden yoksun akım ve odakların; 1 Mayıs’ların kutlanması ile işçi sınıfı, onun sınıf olma mücadelesi arasındaki ilişki, 1 Mayıs kutlamalarındaki amacın 1 Mayıs’ın değerlerinin sınıfın en geri kesimleri içinde bile yayılması olduğu,… gibi gerçekleri umursamayan tutumları, kutlamaların hazırlanmasından gerçekleştirilmesine kadar hep sorun olmuştur. Ama, bugün bu işçi sınıfına yabancı görüş ve yaklaşımlar, kimi sendika yöneticileri düzeyinde ve kimi sol çevrelerde yaşamaya devam etse de, artık en azından pratikte bunlar “marjinal düzeyde”dir.
1996 yılındaki İstanbul-Kadıköy’de yapılan ve Türkiye tarihinin en kitlesel 1 Mayıs gösterilerinden biri olan kutlama; bir yandan konfederasyonların ortak kutlamasının önemini göstermişse de, “her konfederasyonun kendi 1 Mayıs’ını kutlaması” etrafındaki tartışmalara son vermemiştir. Tersine, yıllar ilerleyip sendikalar ve konfederasyonlar güç kaybettikçe, “ayrı kutlama” ve “tek merkezde kutlama” eğilimi gibi, bu eğilimler etrafındaki tartışmalar da yoğunlaşmıştır. Ama öte yandan da, özellikle sendikaların tabanında, şubelerinde “ortak kutlama” ve “yaygın kutlama“ eğilimi de güçlenmiş, giderek sendika ve konfederasyon merkezlerine rağmen daha çok yerel ortak kutlamalar yaygınlaşmıştır. Son yıllarda ise, kendilerini “en solcu” sayan bazı siyasi çevreler dışında, 1 Mayıs’ın her yerde yerel sendika ve emek örgütleri şubeleri ile ilerici demokrat çevrelerin oluşturduğu platformlar tarafından kutlanması tutumu genel kabul gören bir tutum olmuştur. Ancak “ortak kutlamalar” içinde kimi sol çevrelerin imkan bulurlarsa kendi tutum ve ilkelerini dayatma girişimleri ve “sendika fetişizmi”nin yol açtğı bölücülük hamlelerinin yarattığı zorluklar tamamen aşılabilmiş değilse de, artık bunlar, “Taksim merkez”li tartışmalar dışında (ki, bu da Taksim tartışmasının tamamen kendisine has özelliğinden gelmektedir), esası belirleyen tutumlar olmaktan çıkmıştır ve “marjinal” tutum düzeyindedirler.
Dahası, son yıllarda konfederasyonların, “Taksimcilik” etrafındaki tartışmaları (“Her yer Taksim” yerine “Tek yer Taksim” şiarını esas almaları) kendilerine dayanak yaparak, “ortak 1 Mayıs kutlaması” disiplininden kendilerini azade sayarak, her konfederasyonun başka bir ilde “kendi törenini yapan” bir yola girmeleri sürse de, bunlar da, esası belirleyen yönelişler olarak değer kazanmamaktadır.
1 Mayıs ve onun değerlerine yabancı odaklardan gelen yöneticiler tarafından yönetilen Türk-İş, Hak-İş, Memur Sen, Kamu Sen,… gibi konfederasyonlar ve onlara bağlı çoğu sendikanın”ortak kutlama disiplini”nden kopmalarının (buna fırsat bulmalarının demek de mümkün) bir nedeni de, elbette, KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin bir “kutsal 1 Mayıs kutlama bloğu” oluşturup, diğer sendika ve konfederasyonlar için çekici değil itici bir pozisyona geçmiş olmalarıdır.
Şunu söyleyebiliriz ki, son yıllarda özellikle “İstanbul 1 Mayıs tartışmaları”, konfederasyonlar ve sendikalar düzeyinde ayrışmayı teşvik edici olduğu gibi, bütün Türkiye sathındaki 1 Mayıs kutlamalarında da olumsuz ve dikkat dağıtıcı bir etken olmuştur.
AKP Hükümeti sendikaların ve emek örgütlerinin bu zaafını kullanarak, “Taksim yasağı” üstünden tüm ülkedeki 1 Mayıs kutlamalarını yarımlaştırmayı başarmaktadır.
EMEK PARTİSİ VE 1 MAYIS MÜCADELESİ
2015 1 Mayıs’ında Türkiye’de 1 Mayıs kutlaması bir haftaya yayıldı; dahası Türkiye’nin her yanında kimi sendika ve siyasi çevrelerinden gelen sınırlama girişimlerine karşın yüzden fazla merkezde 1 Mayıs kutlanırken, büyük kentlerde de geçmiş yıllara göre daha çok yerde “yerel kutlamalar” yapıldı.
Bu yaygın kutlamalara, bir günde gelinmedi. Tersine yukarda belirtildiği gibi; bu kutlamalara;
• Bütün Türkiye’nin bir tek merkezde, en fazla birkaç bölge merkezinde 1 Mayıs kutlamasından,
• 1 Mayıs’ın devrimcilerin kutladığı, en “ileri” durumda devrimci sendikacıların kutladığı bir gün olduğu tartışmalarından,
• 1 Mayıs’ın bir alanda toplananların kutladığı bir gün olduğu tutumlarından,
• Sendikaların 1 Mayıs’ı ortak kutlamaktan çekindiği ve ortaklaşmamak için gerekçeler uydurduğu günlerden gelindi.
• Evet, bugün de bazı kentlerde farklı sendikaların yöneticileri tarafından, “Kim sözcü olacak?”, “Kim temsilen konuşacak?”, “Kim önde yürüyecek?”,… gibi basit ve çocukça denecek ama masum olmayan gerekçelerle 1 Mayıs’ın bölündüğü, konfederasyonların her birinin başka bir ili merkez ilan ettiği (ki, eğer “Taksim” tartışması İstanbul’da ortak 1 Mayıs kutlamasını tıkamasaydı, DİSK ve KESK dışındaki konfederasyonlar 1 Mayıs’ı böyle kolayca bölemezlerdi) tablo bugün de 1996 yılındaki İstanbul-Kadıköy’de yapılan ve Türkiye tarihinin en kitlesel 1 Mayıs gösterilerinden biri olan kutlama; bir yandan konfederasyonların ortak kutlamasının önemini göstermişse de, “her konfederasyonun kendi 1 Mayıs’ını kutlaması” etrafındaki tartışmalara son vermemiştir. Tersine, yıllar ilerleyip sendikalar ve konfederasyonlar güç kaybettikçe, “ayrı kutlama” ve “tek merkezde kutlama” eğilimi gibi, bu eğilimler etrafındaki tartışmalar da yoğunlaşmıştır. Ama öte yandan da, özellikle sendikaların tabanında, şubelerinde “ortak kutlama” ve “yaygın kutlama“ eğilimi de güçlenmiş, giderek sendika ve konfederasyon merkezlerine rağmen daha çok yerel ortak kutlamalar yaygınlaşmıştır. Son yıllarda ise, kendilerini “en solcu” sayan bazı siyasi çevreler dışında, 1 Mayıs’ın her yerde yerel sendika ve emek örgütleri şubeleri ile ilerici demokrat çevrelerin oluşturduğu platformlar tarafından kutlanması tutumu genel kabul gören bir tutum olmuştur. Ancak “ortak kutlamalar” içinde kimi sol çevrelerin imkan bulurlarsa kendi tutum ve ilkelerini dayatma girişimleri ve “sendika fetişizmi”nin yol açtğı bölücülük hamlelerinin yarattığı zorluklar tamamen aşılabilmiş değilse de, artık bunlar, “Taksim merkez”li tartışmalar dışında (ki, bu da Taksim tartışmasının tamamen kendisine has özelliğinden gelmektedir), esası belirleyen tutumlar olmaktan çıkmıştır ve “marjinal” tutum düzeyindedirler.
Dahası, son yıllarda konfederasyonların, “Taksimcilik” etrafındaki tartışmaları (“Her yer Taksim” yerine “Tek yer Taksim” şiarını esas almaları) kendilerine dayanak yaparak, “ortak 1 Mayıs kutlaması” disiplininden kendilerini azade sayarak, her konfederasyonun başka bir ilde “kendi törenini yapan” bir yola girmeleri sürse de, bunlar da, esası belirleyen yönelişler olarak değer kazanmamaktadır.
1 Mayıs ve onun değerlerine yabancı odaklardan gelen yöneticiler tarafından yönetilen Türk-İş, Hak-İş, Memur Sen, Kamu Sen,… gibi konfederasyonlar ve onlara bağlı çoğu sendikanın”ortak kutlama disiplini”nden kopmalarının (buna fırsat bulmalarının demek de mümkün) bir nedeni de, elbette, KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin bir “kutsal 1 Mayıs kutlama bloğu” oluşturup, diğer sendika ve konfederasyonlar için çekici değil itici bir pozisyona geçmiş olmalarıdır.
Şunu söyleyebiliriz ki, son yıllarda özellikle “İstanbul 1 Mayıs tartışmaları”, konfederasyonlar ve sendikalar düzeyinde ayrışmayı teşvik edici olduğu gibi, bütün Türkiye sathındaki 1 Mayıs kutlamalarında da olumsuz ve dikkat dağıtıcı bir etken olmuştur.
AKP Hükümeti sendikaların ve emek örgütlerinin bu zaafını kullanarak, “Taksim yasağı” üstünden tüm ülkedeki 1 Mayıs kutlamalarını yarımlaştırmayı başarmaktadır.
EMEK PARTİSİ VE 1 MAYIS MÜCADELESİ
2015 1 Mayıs’ında Türkiye’de 1 Mayıs kutlaması bir haftaya yayıldı; dahası Türkiye’nin her yanında kimi sendika ve siyasi çevrelerinden gelen sınırlama girişimlerine karşın yüzden fazla merkezde 1 Mayıs kutlanırken, büyük kentlerde de geçmiş yıllara göre daha çok yerde “yerel kutlamalar” yapıldı.
Bu yaygın kutlamalara, bir günde gelinmedi. Tersine yukarda belirtildiği gibi; bu kutlamalara;
• Bütün Türkiye’nin bir tek merkezde, en fazla birkaç bölge merkezinde 1 Mayıs kutlamasından,
• 1 Mayıs’ın devrimcilerin kutladığı, en “ileri” durumda devrimci sendikacıların kutladığı bir gün olduğu tartışmalarından,
• 1 Mayıs’ın bir alanda toplananların kutladığı bir gün olduğu tutumlarından,
• Sendikaların 1 Mayıs’ı ortak kutlamaktan çekindiği ve ortaklaşmamak için gerekçeler uydurduğu günlerden gelindi.
• Evet, bugün de bazı kentlerde farklı sendikaların yöneticileri tarafından, “Kim sözcü olacak?”, “Kim temsilen konuşacak?”, “Kim önde yürüyecek?”,… gibi basit ve çocukça denecek ama masum olmayan gerekçelerle 1 Mayıs’ın bölündüğü, konfederasyonların her birinin başka bir ili merkez ilan ettiği (ki, eğer “Taksim” tartışması İstanbul’da ortak 1 Mayıs kutlamasını tıkamasaydı, DİSK ve KESK dışındaki konfederasyonlar 1 Mayıs’ı böyle kolayca bölemezlerdi) tablo bugün de sürmektedir, ama bu “ayrı kutlamalar”ın artık 1 Mayıs’ı bölmeyi başardığı söylenemez. Tersine bunlar, 1 Mayıs’tan, 1 Mayıs’ın kendilerine yüklediği sorumluluklardan kaçarak, 1 Mayıs’tan kendilerini “bölmüş”, “dışlamış” olmaktadırlar.
Örneğin 1 Mayıs 2015’te Türk-İş Zonguldak’ı, Hak-İş de Konya’yı merkez yapmıştır, ama bunların 1 Mayıs kutlamalarında bir eksiklik yarattığı söylenemez. Tersine; bürokrat yöneticilerin 1 Mayıs’ın kendilerine yüklediği sorumluluklardan kaçtıkları için “bölücü” davrandıklarını artık 1 Mayıs kutlamalarına ilgi gösteren işçiler ve 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen emek çevreleri bilmektedir. Dolayısıyla artık sendikal bürokrasinin çeşitli fraksiyonları ile 25 yıl boyunca sürdürülen tartışma ile bugün Zonguldak ve Konya’ya kaçma tartışmasının 1 Mayıs’ın kutlanmasıyla bağlantısı sadece şeklendir.
Son yıllarda giderek artarak kutlamaların Edirne’den Van’a, Samsun’dan Adana’ya tüm ülke sathına yayılması, kutlanabilen her yerde 1 Mayıs’ın kutlanması, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı gibi, bir anda ve kendiliğinde olmamış, tersine Emek Partisi’nin çeyrek yüz yıla yakın bir zaman içinde, her platformda “Her yer 1 Mayıs alanı” şiarı ile sürdürdüğü çok yönlü bir mücadele ile olmuştur.
1 Mayıs kutlamaları etrafındaki tartışmalara daha yakından bakarsak, Emek Partisi’nin, bu süreç boyunca taktiğinin içeriğini şu esaslara bağlayarak savunduğunu görürüz:
1. 1 Mayıs, İşçi sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü’dür. Burada, “mücadele”nin yanında asıl olan “işçi sınıfı” vurgusudur.
2. 2. Enternasyonal’in 1889 Kongresi’nde “sınıfın uluslararası işçi bayramı” olarak kabul edilmesinden beri, 1 Mayıs sendikalar tarafından kutlanmaktadır. Sınıf partileri de dahil bütün diğer sınıf yanlısı örgütlerce, 1 Mayıs’ın değerlerinin işçiler arasında yayılması ve görkemli gösterilerle kutlanması için sendikalara yardımcı olma tutumu benimsenmiştir. Bugün sınıf partisi ve tüm diğer emekten yana olduğunu söyleyen siyasi odaklar ve çeşitli türden emek örgütleri için de böyle olması gerekir. Dahası, sendikaların, bir yandan bürokratik yöneticileri tarafından önemli ölçüde 1 Mayıs değerlerinden uzaklaştırılmış olması, öte yandan da işçiler içindeki itibar erozyonu dikkate alındığında, bunun daha çok böyle olması gerekir.
3. 1 Mayıs alanları “sol siyasi” çevreler tarafından bir rekabet alanı olarak görülmemeli, tersine sınıfla dayanıştıklarını gösterdikleri bir toplu güç gösterisi alanı olarak değerlendirilmelidir.
4. 1 Mayıs’ın, geleneksel olarak sınıfın sömürüden kurtuluş merkezli uluslararası taleplerinin yanı sıra her ülkede de işçi sınıfı ve emekçilerin en acil taleplerinin öne çıktığı bir mücadele günü olarak kutlanması gelenektir. Onun için Emek Partisi;
a. 1 Mayıs gösterilerinin, işçi sınıfının birliği, dayanışması ve mücadelesinin önemine dair sınıf değerlerinin öne çıkarıldığı sloganların, pankart vb. materyallerin yaygınlaştırıldığı gösteriler olması ve bu değerlerin önem ve anlamlarının sınıf içinde 1 Mayıs’tan sonra da konuşulup tartılacağı bir zemin oluşturulması için,
b. 1 Mayıs’ta, sınıfın en acil taleplerinin en geniş kesimlerce benimsenip haykırılması, sermaye ve hükümetlerine karşı 1 Mayıs gösterilerinin, sınıfın “sıkılmış yumruğu” olarak yükselmesi, bunu için gerekli “gösteriye” dönük afişler, pankartlar yapılması, çeşitli gösteri türleri geliştirilmesini savunmuştur.
5. 1 Mayıs’ın kimi sendika merkezleri tarafından “salonda”, “kırda” kutlanması, “nostaljik bir törene” indirgenmesi, kimi siyasi çevrelerce “Devrimci 1 Mayıs” adı altında daraltılıp “nostaljik bir sol gösteri”ye dönüştürülmesi girişimlerine karşı durulmuştur. Ve çeyrek yüzyıl boyunca, 1 Mayıs’ı “sınıf dışı değerler gününe” dönüştürme girişimlerine karşı mücadele ederken, Emek Partisi, 1 Mayıs kutlamalarının alanları olarak işyerlerini, hizmet birimlerini, sanayi havzalarını, emekçi semtleri ve kentlerin cadde ve meydanlarını göstermeye özen göstermiştir.
6. 1 Mayıs’ın tek ya da birkaç merkezde bir gösteriye indirgenmesine karşı şiddetle karşı durmuş, “1 Mayıs’ın kutlanabildiği her yerde kutlanması” için mücadele etmiştir. Kısacası bugün eğer yüzden fazla merkezde ve pek çok emekçi semtinde, sanayi havzasında 1 Mayıs kutlanıyorsa, bunda EMEP’in bu çabaları belirleyici olmuştur.
7. 1 Mayıs’ı, 1 Mayıs kutlamalarının sembol meydanı olarak “Taksim’de kutlamak” elbette ki, Türkiye işçi sınıfının en doğal hakkıdır. Ancak “Taksim tartışması” çerçevesinde, sınıfın ihtiyaçları, örgütlenme ve mücadele düzeyi gibi en önemli gerçekleri görmezden gelerek, kendi duygularıyla ihtiyaçlarını sınıfın çıkarlarının önüne kayan “sol” siyasi çevreler ve onlara boyun eğen sendika ve emek örgütü yöneticilerinin bu tutumlarına karşı, EMEP, kesintisiz bir mücadele yürütmüştür. Eğer Taksim’e çıkılacaksa; bunun, bütün bir yıl içinde işyerleri ve hizmet birimlerinden başlayarak örgütlenen ve Taksim’i fetheden bu mücadele olması gerektiğine dikkat çeken EMEP, “Taksim çağrısı”nın, yıl boyunca sadece “1 Mayıs’ı bu yıl da Taksim’de kutlayacağız” sayıklamasını aşan, 1 Mayıs günüyse “şurda şurda toplanıp Taksim’e çıkacağız”,… gibi basit formülasyonlara indirgemeyen bir mücadele örgütlemeyi zorunlu kıldığını, aksi halde “Taksim’de 1 Mayıs kutlama” iddiasının basit bir “Taksimcilik” ve kutlamayı değil ama “1 Mayıs’ı kutlamamayı ilke edinmek” olduğunu her platformda savunmuştur.
Geçen süre içinde elbette EMEP’in bu “1 Mayıs taktiği” işçi sınıfımızın uyanan kesimleri, mücadeleci sendikacılar, emek örgütü yöneticileri ve kimi siyasi çevreler tarafında da benimsenmiş, bu alanda ileri doğru atılan adımlar da ancak bu taktik tutumun yaygınlaşmasıyla mümkün olmuştur.
Bugün gelinen yerde, artık “tek veya birkaç merkezde 1 Mayıs kutlanması”nı savunan, 1 Mayıs’ı bir “sol siyasi gösteri” olarak düzenlemek isteyen çevreler, “Taksimci 1 Mayıs anlayışı”nın taraftarları,… hala bu “sınıf dışı” tutumları savunuyor olsalar da, uyanan işçi kesimleri, sınıftan yana sendikacılar ve emek mücadelesinin işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi, 1 Mayıs’ın da bu mücadelenin görünen bir yönünden ibaret olduğunu fark eden ilerici, demokrat, aydın çevreler içinde bu anlayışların itibarının kaldığı söylenemez.
Bu arada “Taksimcilik”le 1 Mayıs’ı “Taksim kültü”ne kilitleyip kurban eden çevreler ve onlara boyun eğen sendikacılar, emek örgütü yöneticileri, hala İstanbul’da 1 Mayıs kutlanmamasında “etkin” bir role sahip olmaya devam etmektedir. Ama 2015 1 Mayıs’ında gelinen yer ve koca sendikaların ve emek örgütü yöneticilerinin düştükleri acz, gelecek yıl artık aynı tablonun yenilenmemesi için yeterince öğretici olmuştur.1
1 Mayıs’ı “nostaljik tören”e indirgeyen Türk-İş ve Hak-İş Konfederasyonlarıyla pek çok sendika merkezi türünden sendikal çevreler ise, yukarıda belirtildiği gibi, artık, işi, kendilerinin nutuk atıp 1 Mayıs’ı baştan savdıkları illere kaçmaya kadar vardırmışlardır. Ama artık onların bu girişimleri “1 Mayıs kutlaması” olarak değerlendirilemez ve işçiler arasında da öyle tartışılmıyor zaten. Sadece sendikal bürokrasinin eleştirisi söz konusu olduğunda, bürokrasinin hain rolünün bir ifadesi olarak bu “kutlamalar” gündeme gelmektedir.
Bütün bu engellemelere karşın, son yıllarda 1 Mayıs’lar, pek çok merkezde, çeşitli konfederasyonlardan (çoğu zaman sendika merkezlerinin engelleme girişimlerine karşın) yerel sendika şubelerine kadar, emek ve meslek örgütleri ile emekten yana parti ve çevreler tarafından ortak kutlamalar olarak geçekleşmektedir. Bazı illerde (bazen şu bazen bu ilde) iki ayrı 1 Mayıs kutlandığına tanık olsak da, bunlar yerel kimi sorunlarla ilgili olup gidişatın ve gelinen aşamanın asıl eğilimini yansıtmamaktadır.
1 MAYIS TAKTİĞİNİ YENİLEME İHTİYACI
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs’ın kutlanmasında, yukarıdaki tartışmalar ışığında bugün; “Bugün gelinen aşama ve 1 Mayıs’ın kutlanma biçimi, mücadelenin ihtiyacına yanıt veren bir biçim midir; daha çok yerde, daha yaygın 1 Mayıs kutlayarak ilerlersek, bize düşeni yapmış olur muyuz?” sorularına yanıt vermek gerekmektedir.
Şu çok açıktır ki, bugün gelinen yerde, 1 Mayıs’ın, her yerde “yaygın” olarak kutlanması önemlidir, ama mücadelenin ihtiyaçları, işçilerin örgütlenme düzeyi, 1 Mayıs değerlerinin işçiler arasındaki yayılmasının önemi gibi nedenler dikkate alındığında; bugün gelinen yerin aşılması gerektiği de apaçıktır. Başka bir söyleyişle, “daha yaygın 1 Mayıslar kutlamak, bugün 100 yerdeyse yarın 120,…150 yerde kutlamak, artık 1 Mayıs’ların kutlanmasında daha ileri aşama sayılamaz.
Aslına bakılırsa, Emek Partisi’nin taktiğinin içeriğinde, “yaygın 1 Mayıs’lar ve “üretim ve hizmet birimlerinde kutlama”, işçi sınıfının ana gövdesi içinde 1 Mayıs değerlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik bir çalışmanın yanında, kutlamaların da, doğrudan işçi yığınlarına en yakın mekanların (sokak, cadde ve meydanların) değerlendirilmesiyle yapılması belirleyici bir önemdedir. Ama son yıllarda, 1 Mayıs’ı birkaç merkezde yapılan bir “gösteri” olarak kutlama eğilimine karşı mücadele içinde “daha çok meydanda 1 Mayıs kutlaması” öne çıkaken, taktiğin özü geriye düşmüştür.
Kısacası; Emek Partisi’nin 1 Mayıs taktiğinin görünür yanı “Her yer 1 Mayıs alanı” şiarıyla ifade edilen yaygın 1 Mayıs kutlamalarının çoğaltılmasıdır. Bunun yanında, işletmelerde ve yerellerde işçi ve emekçilerin doğrudan kutlama için çalışmalara da katılmasıyla yapılan etkinlikler ise, genellikle 1 Mayıs’a katılmak için “hazırlık çalışmaları” olarak ele alınmıştır.
Bugün artık, elbette daha yaygın 1 Mayıs kutlamalarını da teşvik ederek, ama daha çok işçi ve emekçilerin doğrudan 1 Mayıs’ı kutladıkları, işyerleri ve hizmet birimlerinde, emekçi semtlerinde 1 Mayıs’ın değerlerinin yaygınlaştırılması ve işçilerin en acil talepleri etrafında bir ajitasyonla birleştirilen çalışmaların üstünden 1 Mayıs’ın kutlanması, materyallerin bu amaca hizmet edecek bir içerikte çıkarılması, çalışmaların sosyal-kültürel etkinliklerle de desteklenerek zenginleştirilmesi, sınıfın devrimci taktiğinin öne çıkan yanı olmak durumundadır.
Nitekim, 2015 1 Mayıs’ında 1 Mayıs çalışmaları içinde, özellikle EMEP’in az çok etkin çalışmasının olduğu alanlarda 1 Mayıs’ın kutlanması içinde iki önemli yöneliş ortaya çıktı.
Bunlardan birincisi, çeşitli emekçi semtlerinde “yerel kutlamalar”ın yapılmasıdır. Ki, bunlar, geçmişten farklı olarak, yereldeki çevrelerce, işçi ve emekçiler bir meydana çağrılmadan ve her hangi bir prosedüre tabi olmadan, çıkıp, 1 Mayıs ve onun değerlerinin üstünden bir ajitasyonun yapılmasıdır. İstanbul, İzmir, Ankara gibi merkezi alana gitme zorluklarının olduğu illerde, özellikle de İstanbul’da “Taksimci” eğilime karşı bir yanıt da olmak üzere, bu tür etkinlikler çoğaldı; daha çok da bu etkinlikler 1 Mayıs’tan önceki günlerde, “hazırlık etkinliği” gibi yapıldı.
2015 1 Mayıs’ında ortaya çıkan ikinci yöneliş ise, son iki yıldan beri talepleri için çeşitli direnişlerden fiili greve kadar yerel düzeyde ama “işkolu”nu kapsayan eylemler yapabilen İstanbul Nakış işçilerinin 1 Mayıs kutlamasıydı.
Nakış işçileri; Yeni Bosna-Bağcılar sınırından başlayarak, Emek Partisi’nin çağrı yaptığı Şirinevler Meydanı’na kadar onlarca fabrika ve atölye önünde durup, ajitasyon konuşmaları yaparak, 1 Mayıs olmasına rağmen çalışmaya zorlanan işçilere hakların anlatıp oları 1 Mayıs’ı kutlamak için dışarı çağırarak, 10-12 kilometrelik yol boyunca sokak ve caddelerde on binlerce kişiye taleplerini ve 1 Mayıs değerlerini haykırarak, gerçek bir 1 Mayıs kutlaması örneği sunmuşlardır. Ve Şirinevler’den sonra da, orada kendilerini bekleyen emekçilerle de birleşip E-5’i kapatarak İncirli’ye kadar yürüyen işçiler, yakın tarihimizin en gerçek 1 Mayıs kutlamasını yapmışlardır.
Bu iki yöneliş, bundan sonra 1 Mayıs’ın nasıl kutlanması gerektiğini göstermektedir.
Sınıflar mücadelesinin tarihi bize göstermektedir ki, sınıfın mücadele biçimleri mücadelenin içinden çıkar; sınıf partisi, bu ipuçlarını ve ipuçlarının arkasındaki gerçekleri dikkate alarak, buralardan hareketle mücadelenin mükemmelleşmesi için çalışır. Bu açıdan bakıldığında, 1 Mayıs kutlamalarındaki iki yöneliş; bize 1 Mayıs’ın;
1. Yerel kutlamalar biçiminde gerçekleştirilmesi ve bu biçimin gereklerine uygun bir çalışma tarzının egemen olması gerektiğini göstermektedir. Bu, bu çalışmanın yapıldığı alanda, bir yandan 1 Mayıs değerlerinin yaygınlaşmasını sağlayan araçların en geniş işçi ve halk kesimlerine ulaşması için çalışılırken, aynı zamanda o alandaki işletmelerde çalışan işçi ve emekçilerin acil talepeleri üstünden yoğun bir ajitasyonu zorunlu kılar.
2. 1 Mayıs gösterisinin hazırlanışı ise, tıpkı İstanbul Nakış İşçilerinin yaptığı gibi, işletmelerden kalkan ve civardaki işletmeler, atölyeler ve emekçi semtlerindeki işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’a çağırılması ve elbette sadece çağırmakla da kalınmayıp, alana nasıl gidileceğini “yürüyerek”, “gösteri yaparak”.. vb. araçlarla gösterip gidişi örgütlemeyi kapsamalıdır. Nakış işçileri bunun bir örneğini sunmuşlardır.
Toplam açısından bakıldığında, 2015 1 Mayıs’ında İstanbul Nakış İşçilerinin eylemi olarak ortaya çıkan biçimin, İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Bursa’nın,… başlıca emekçi semtleri ve sanayi havzalarında yapılmesının hiçbir engelinin olmadığı ortadır. Örneğin Bağıcılar, Bahçelievler, Güngören,… gibi ilçelerin semtlerinden 10-20 koldan Şirinevler Meydanı’na gelinebileceği gibi, her yerel merkezde de, nakış işçilerinin örneğinde olduğu gibi, birçok koldan gelinip birleşilebilir. Ve “Taksim yasağı” oyunu da, bu biçimiyle, yerel alanlardan ilerlenerek, bozulabilir.
1 Mayıs büyük kentlerde böyle örgütlenebileceği gibi, orta büyüklükteki ve küçük kentlerde de, kent meydanlarına, işçi ve emekçiler emekçi semtleriyle sanayi havzalarından… yürüyerek, bu yürüyüşlerin “gösteri” niteliği yükseltilerek yapılmasıyla bütün kentin 1 Mayıs alanına dönüşmesi sağlanarak örgütlenip, 1 Mayıs’ın sermaye güçlerine karşı işçi sınıfı ve emekçilerin “sıkılmış yumruğu” olarak kaldırıldığı bir mücadele günü olarak biçimlenmesi mümkün olabilir.
****
Renault’un başını çektiği metal işçilerin direnişiyle birlikte aslında işçilerin kendi talepleri etrafında ne kadar kolay birleştikleri, artık herkesce ve bu arada, 1 Mayıs’ta, onlar “gerici” diye, Türk Metal üyesi işçilerin kortejiyle aynı tarafta yürümekten imtina eden “solcu”larca da görülmüştür. En azından bu büyük direniş vesilesiyle görüldüğünü umalım!
Dolayısıyla, işçi sınıfının sınıf karakterinin ifadesi olarak 1 Mayıs’ın bayrağına yazılan “enternasyonalizm, birlik, dayanışma ve mücadele” değerlerinin ne işçi sınıfının tarihine ait ve ne de idealize edilmiş soyut propaganda konuları olduğunu, ama tersine, gayet canlı, az çok ciddi mücadelenin gündeme geldiği her yerde bu değerlerin yeniden işçilerin kollarında yükseldiğini gördük!
Metal işçilerinin mücadelesi örneğinde, sadece bir ay önceki metal işçisi ile bugünkü metal işçisinin duygu ve düşünceleri arasındaki fark bile; 1 Mayıs değerleriyle işçi sınıfının sınıf karakteri, mücadelesiyle sınıfın bu karakteri arasındaki illşki, 1 Mayıs’ın işçi sınıfı için anlamı ve önemi,… konularında Emek Partisi’nin 1 Mayıs’a yaklaşımı (1 Mayıs taktiği demekte bir sakınca yok) ile 1 Mayıs’ı bir “sol gösteri” ya da “nostaljik törene” dönüştürenlerin izledikleri hat arasındaki karşıtlığı ortaya koymaya yeter.
2015 1 Mayıs’ında öne çıkan yönelişleri geliştirerek ve mücadelenin yarattığı imkanları daha dalaysız biçimde değerlendirerek 2016 1 Mayıs’ını layıkıyla kutlamak için bugün artık imkanlar son derece genişlemiştir. Ama bu imkanların varlığı, kendiliğinden gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir. Bu yüzden de Emek Partisi ve 1 Mayıs’ın layıkıyla kutlanması için mücadele eden ileri işçilere, kamu emekçilerine, mücadeleci sendikacılara her platformda görev düştüğü gibi, doğrudan işçi ve emekçiler arasında her tür “göstericilik” ve “yasak savmacılık”la mücadele ertelenemez bir görev olmaya devam etmektedir.