uluslararası dayanışmaya evet!

Çeşitli AB ülkeleri yıllardır işçilere ve halk kitlelerine kemer sıkma politikalarını dayatıyor. Kapitalist sistemin krizinin ve bu politikaların sonucu AB’de işsiz sayısı 25 milyonu aşmış, gençler arasında işsizlik yaygınlaştığı gibi, daha yaşlı işçiler de sefalete sürüklenmiştir. Bu sefalet kentlerde de kırsal bölgelerde de yaygın hale geliyor. Bu kemer sıkma politikalarıyla sözde büyüme daha fazla işsizliğe yol açarken, zenginleri ve hisse senedi sahiplerini daha da zenginleştiriyor. Bütün bunlar, daha fazla esnek çalışma, ücretlerde azalma, sosyal bütçede, eğitim, sağlık ve kamu ulaşım harcamalarında büyük kesinti anlamına geliyor…

Bu neoliberal politikalar işçi sınıfının, işçilerin ve halkların uzun mücadeleler sonucu elde ettiği ve bugün korumak için direndiği ve mücadele ettiği sosyal ve siyasal kazanımları ortadan kaldırmak isteyen büyük patronların, mali sermayenin “direktiflerini” uygulayan hükümetler tarafından hayata geçiriliyor. Başta Maastricht anlaşması (ve Euro’yu uygulamaya koyan yakınlaşma kriteri) olmak üzere Avrupa’daki fark sözleşmeler bu politikayı işçilere ve halklara

karşı geliştirip derinleştirdi. Bunlar, eşzamanlılık sınırlaması olmaksızın serbestlik dogması adı altında yapılıyor, yani herkese karşı her şeyin organizeli bir şekilde eşzamanlı yapılması, sosyal damping, emek piyasasının serbestleştirilmesi”, yani patronlara işçileri çıkarma, aşırı sömürme ve serbest çalıştırma özgürlüğü tanınması anlamına geliyor. İspanya’da Rajoy yönetiminde hareketlilik yasası”, İtalya’da Ren- zi hükümetinde yasası”, Almanya’da Hartz yasası”, Fransa’da Macron yasası adını alsa da, bütün bunlar, işgücünün fiyatını düşürmeyi, işten çıkarmayı kolaylaştırmayı, esnekliği artırmayı, işçilerin kolektif haklarını sorgulamayı he- defleyen karşı reformlardır.

Son yıllarda borç krizi olgusu özelleştirme politikalarını meşrulaştırmanın, sosyal bütçeyi önemli ölçüde kısmanın, sosyal güvenlik mekanizmasını tasfiye etmenin gerekçesi olarak kullanılıyor. Kamu hizmetlerinin tasfiyesinin en büyük kurbanları ise kadınlar oluyor.

Bu borçların sorumlusu kitleler değildir. Bu borçlar, milyarlarca birimlik kamu parasının bankaları kurtarmak için, büyük tekellerin daha da büyümesi için, silahlanma yarışının ve halkın yararına olmayan, ancak onları üreten ve yön ten tekeller için kârlı olan “büyük projelerin” finanse edilmesi için kullanılması sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu ulusal ve Avrupa çapındaki kemer sıkma politikaları yaygın bir şekilde reddediliyor. Bu itirazlar, bu politikaların sonuçlarına karşı cadele eden işçilerin ve halkların direnişlerinde, eylemlerinde, grevlerde kendisini gösteriyor. Sağcı, muhafazakâr hükümetlerdeki partilerin seçimlerde reddedilmesi şeklinde yansıyor.

Popülist sağcı, aşırı sağ partiler kapitalist sisteme saldırıdan kaçınan ve milliyetçiliği, lünmeyi ve yabancı düşmanlığını körükleyen “çözümler”le durumu saptırmaya, seçimlerde kendi yararlarına sonuç elde etmeye çalışıyor. Bazıları bunu açıktan faşist referanslarla yaparken, bazıları da sözde “sosyal” söylemlerin ardına sığınarak yapıyor.

Fakat bu itirazlar ilerici biçimlerde, bu kemer sıkma politikalarına, ömür boyu borç ödemeye, IMF’nin, Avrupa Merkez Bankası’nın, AB’nin ve Avrupa’daki emperyalist güçlerin dayatmalarına karşı duran güçlerin desteklenmesi şeklinde de ortaya çıkıyor.

YUNAN HALKININ MÜCADELESİNİ DESTEKLİYOR, AB LİDERLERİNİN ŞANTAJLARINI REDDEDİYORUZ

Yunanistan’da Ocak ayındaki seçimlerde Syriza’nın kazanması ile yaşanan budur. Borçların “yeniden düzenlenmesi” iradesinin ifade edilmesi, Troyka’nın dayattığı aşırı kemer sıkma programına son verildiğinin açıklanması nedeniyle AB ülkeleri liderleri, IMF ve Avrupa kurumları temsilcileri kemer sıkma politikasının devamını sağlamak için yoğun bir baskı ve şantaj kampanyası başlattı.

Bu liderlerin nefreti, “kendi” halklarına dayattıkları kemer sıkma politikasına bir başka hal- kın itiraz etmesini hiçbir şekilde istemediklerini gösteriyor. Yunan halkının, işçilerinin ve gençliğinin mücadelesinin diğer halklara örnek olmasını

istemiyorlar. Bu direnişin başka yerlere “bulaşmasını” önlemek istiyorlar. Yunan hükümetine diz çöktürmek istemelerinin nedeni budur.

Yunanistan işçileri ve halkı harekete geçmeden bu baskılara karşı direnmek mümkün değildir.

Fakat aynı zamanda, başta Avrupa’da olmak üzere, diğer işçilerin ve halkların dayanışmasını almak da gerekir. Bunu başarmak için elimizden geleni yapıyoruz.

Yunanistan’a yönelik şantajlara son verilmesi için, başta Almanya ve Fransa gibi emperyalist güçler olmak üzere, AB ülkeleri hükümetlerini teşhir etmeli, baskı yapmalıyız.

Yunanistan’ın borçlarının iptali için mücadele etmeliyiz.

Diğer bütün ülkelerde de aynı kemer sıkma politikalarına karşı mücadeleyi geliştirmeliyiz.

KAHROLSUN “AVRUPA KALESİ”!

Her gün Afrika ve Ortadoğu’dan gelen mültecileri taşıyan tekneler batıyor, onlarca kişi ölüyor. Sürekli duvarlarını yükselten, polis ve asker bariyerini artıran AB’ye ulaşmayı başaran göçmenler de tüm AB ülkelerinde polisin kötü muamelesine maruz kalıyor. Gizlenmek ve insana yakışmayan koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Aşırı sağcı ve faşist parti ve örgütlerin ırkçı ve yabancı düşmanı kampanyalarına, mülteci istilasına uğrama “tehlikesi” söylemlerine malzeme yapılıyorlar.

Kadın, erkek, çocuk bu mülteciler savaşlardan ve sefaletten kaçıyorlar. Bu insanlar, Suriye’den, Doğu Afrika’dan, Sahil kuşağından, yani emperyalist güçlerin savaşlar yürüttüğü bölgelerden geliyorlar. Teröre karşı savaş” adı altında yürütülen bu savaşlar, doğal kaynakların, petrolün, stratejik bölgelerin ve emperyalist güçlerle yerli müttefikleri arasındaki çekişmelerin denetim altında tutulmasını amaçlıyor.

Yani bu göçün asıl sorumlusu savaş kışkırtıcılarıdır.

Bir yanda İtalya’da olduğu gibi mültecileri iyi karşılayıp dayanışma gösteren halk kesimleri, öte yanda ise “göçü engellemek” ve mültecilerle dayanışmada bulunanları suçlu konumuna şürmek için daha gerici politikalar uygulayan hükümetler söz konusu.

SAVAŞ VE GERİLİM POLİTİKASINA HAYIR!

Birçok AB devleti Afrika ve Ortadoğu’daki emperyalist savaşlarda yer alıyor.

Avrupa’daki emperyalist ülkelerin liderlerinin Ukrayna’yı AB’nin ekonomik ve siyasi etki alanına entegre etme kararı, ABD emperyalizminin Rusya sınırlarında NATO varlığını artırma girişimleri, Kiev’deki gerici hükümete ve Ukrayna’daki gerici ve faşist güçlere verilen destekle AB sınırlarında oldukça gergin bir ortam yaratıldı.

Başta Polonya ve Baltık ülkeleri olmak üzere birçok doğu Avrupa ülkesi liderinin desteğiyle NATO’nun Avrupa’daki varlığını artırdığını görüyoruz. Bu ülkelerin askeri bütçeleri de buna paralel bir şekilde artıyor.

ABD emperyalizmi, “savunma yükünü paylaşmak” için yıllardır müttefiklerine baskı yapıyor.

Avrupa’da savaş tehlikesi gerçek bir tehlikedir.

AB ve Ukrayna arasındaki, Ukrayna işçilerini ve halkını AB’nin ekonomik ve siyasi diktası altına alan anlaşmalar iptal edilmelidir.

Rusya ile karşı karşıya gelme politikasını kınıyor, NATO’yu bu bölgedeki askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz.

NATO, ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin silahlı kanadıdır ve bu askeri birlikten ayrılma sloganı etrafında halk hareketinin gelişmesi, bu birliğin dağılması açısından önemli bir adım olacaktır.

Savaş bütçesinin artırılmasına karşı eylemlerin her yerde geliştirilmesi için çağrı yapıyoruz.

POLİS DEVLETİNE HAYIR!

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’da, Sahil şeridinde teröre karşı savaş”a katılması, ABD ile yakın bağlantı halinde ve özellikle NATO aracılığıyla polis, sivil ve askeri istihbarat örgütleriyle işbirliği halinde kitlesel denetim mekanizmalarının geliştirilmesi el ele yürümektedir.

Bütün ülkelerde sosyal hareketlerin suç un- suru olarak görülmesi, başta grev, örgütlenme ve gösteri olmak üzere demokratik hakların sınırlanması söz konusudur. Saldırılar, kemer sıkma politikalarının uygulanması konusunda patronlarla ve hükümetle “pazarlık” halinde olan liderler arasında sınıf işbirliğini teşhir eden sendikacılar ve mücadeleci örgütler üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Devletlerde gelişmekte olan faşistleşmeye karşı mücadele ve teşhir çağrısı yapıyoruz.

BARIŞIN VE ORTAK REFAHIN HÂKİM OLDUĞU AVRUPA EFSANESİ YIKILIYOR

Avrupa’daki kriz Avrupa’daki devletlerarası, her bir ülkedeki ve genel olarak da sosyal sınıflar arasındaki çelişkileri keskinleştiriyor. Eşitsizlik derinleştikçe gerilimler de artıyor.

AB tarafından Euro Bölgesi içinde geliştirilen ekonomik mekanizmalar eşitsiz gelişmeyi daha da büyütüyor, bugünkü şekliyle Euro Bölgesi’ni muhafaza etme sorununu daha fazla gündeme getiriyor.

Halkın Euro Bölgesi’ne dahil olmaya ya da genel olarak AB’ye girmeye karşı itirazını ifade ettiği ülkelerde bu muhalefet gelişiyor.

İzlanda’da olduğu gibi, daha önce AB’ye entegre olmayı düşünen ülkeler, sonra bundan vazgeçti.

Her yerde AB’ye, onun politikalarına, anti-demokratik işleyişine karşı muhalefet daha geniş kesimlere yayılıyor ve onun diğer emperyalist güçlerle rekabet halinde olacak, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki bağımlı ülkelere karşı ekonomik ve siyasi olarak daha saldırgan bir tutum izleyecek bir emperyalist blok oluşturma düşüncesine karşı yöneliyor.

AB’yi içeriden değiştirmenin, onu halkların hizmetinde ilerici bir kuruma dönüştürmenin mümkün olmadığı bilinci her yerde yayılıyor.

Halkların koşulsuz olarak AB, Euro ve onlarla ilgili tüm siyasi ve ekonomik mekanizmalarla bağlarını koparması hakkını işte bu yüzden savunuyoruz.

Paris, Haziran 2015

Almanya Komünist İşçi Partisi İnşa Örgütü Danimarka İşçileri Komünist Partisi APK

İspanya Komünist Partisi (Marksist-Leninist) PCE(ml) Fransa İşçileri Komünist Partisi PCOF

Yunanistan Komünist Partisini Yeniden İnşa Hareketi (1918-55)

İtalya Proletaryasının Komünist Partisi için Komünist Platform

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑