“Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde 18 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasının ardın- dan, bölgedeki maden işçileri geçim sıkıntısına düşüp, zor günler yaşamaya başladı. Özellikle kazanın olduğu Has Şekerler Madencilik Şirketi’nde çalışan işçiler biriken 5 aylık ücretlerini alamadı, diğer 7 madende çalışma durdu. Bölgede madenciliğin dışında iş imkânı bulunmadığı için ekonomik kriz her kesime dalga dalga yansımaya başlarken, nakliyeciler kamyonlarını satma, esnaf kepenk kapatma noktasına geldi.” (Evrensel, Madenci işsiz, esnaf kepenk kapatıyor, 4 Ocak 2015)
Bu anlatı; Ermenek’teki tabloyu özetliyor. Ekim ayı sonunda facianın yaşandığı Ermenek’e bağlı Güneyyurt beldesindeki duygu da bundan farklı değildi. Geçim derdi ve yaşam kaygısı ölüm acısını bazen çabuk bastırıyor. İnsanların neredeyse tamamının birbirini tanıdığı 5 bin nüfuslu bu küçük Toros beldesinde, işçiler henüz toprağın altından çıkarılmamışken insanları madenlerin kapatılacağı korkusu sarmıştı bile. Açıkça ifade edilmese de, “ölen öldü” idi… Öfke ve acı dolu aileleri bir kenara koyarsak; Ermeneklilerin yaşam kaygısı ve beklentilerindeki bu ‘rasyonel’ hal; kapitalist piyasa kurallarının Torosların tepe- sinde de tam anlamıyla hüküm sürdüğünü bir kez daha gösterdi. “Madene muhtacız.” Madende çalışmayan bir Ermeneklinin sözleri; ilçenin sosyo ekonomik yapısına dair önemli ipuçları veriyor. Bu Toros şehri, Anadolu’da köylülüğün proleterleşmesi, temel yaşam nesnelerinin metalaşması, piyasa ilişkilerinin geçimlik üretimi ortadan kaldırması, emek gücünün piyasanın tam anlamıyla denetimine girmesi açısından küçük bir laboratuar işlevi görebilir.
1 Yazıda ifade edilenler tam anlamıyla ‘not’tur. Ermenek’te Has Şekerler Madencilik’te 18 işçinin yaşamını yitirdiği su baskının ardından arama çalışmalarının sürdüğü ilk 5 gün içerisinde yapılan gözlem ve not alma biçiminde yapılan görüşmelere dayanıyor. Bu nedenle bazı soyutlama ve genellemeler yapılmakla birlikte bu konuda olabildiğince temkinli olunmuştur.
MADEN KENTİ ERMENEK
Ermenek, “irem-nak (bağ-ı irem)”, cennet bağları anlamına geliyor. İkinci bir anlamı ise kahraman anlamına gelen “er” ile insan anlamına gelen “men” ve Uygurca “karşı, yamaç” an- lamına gelen ek kelimelerinin birleşimi ile “kah- raman insan yeri”. Ermeneklilerse ilçenin isminin ‘Ermeni’ kelimesinden türediğini, bölgenin eski Ermeni yerleşimi olduğunu söylüyor. Şimdi Türklerin yaşadığını hatırlatmak kaydıyla…
Tarihsel olarak Karamanoğullarına başkentlik etmiş olan Ermenek; Hititler, Asurlular, Babil, Roma, Bizans gibi devletlerin egemenliğini yaşamış, aktif bir tarihsel geçmişe sahip (Ekiz, 2013: 239). Hala bazı köylere gidildiğinde Hititlerden kaldığı tahmin edilen aslan ve başka hayvanların heykellerini görmek mümkün.
Bölgedeki neredeyse bütün Roma yerleşmelerinde madencilikle ilgili cüruflar bulunuyor. Bu nedenle bölgenin antik kaynaklarca “korsan yatağı” gibi tanıtılmasının dışında “madencilik yatağı” tabirini kullanmak uygun olacaktır. Bölgedeki madenlerin güneydeki Alanya limanı ile ihraç edildiği düşünülüyor. Çünkü bölge antik dönemde Korualan, Perşembe Yaylası, Payallar Yaylası, Seyricek Yaylası üzerinden güneye bağlanmaktaydı. Sözünü ettiğimiz bu yerlerde Roma dönemi yerleşim izleri vardır (Bahar ve Koçak, 2010: 21).
Toros’un sarp ve dik yamaçları arasından Ermenek’e girerken ağır bir kömür kokusu hisse-
diliyor. İlçenin temel geçim kaynağı madencilik. Kazanın gerçekleştiği maden ocağı, yaklaşık 5 bin nüfuslu Güneyyurt beldesinde. Özellikle köylerde halkın önemli bir kısmı madende çalışıyor. Her hanede mutlaka bir madenci var.
Facianın meydana geldiği Has Şekerler maden ocağı başta olmak üzere Cenne Mevkii’nde- ki maden ocaklarının ruhsatı ‘Ermenek Cenne Linyit Kömürü Ltd. Şti’ye ait. Cenne Mevkii’ndeki Ermenek Cenne Kömür sahası 1960’lı yıllardan beri işletiliyor. Bölgeye ilişkin en son ruhsat 2007 yılında 10 yıllık süreyle Ermenek Cenne Linyit Kömürü Ltd. Şti’ne verildi. Özkar Madencilik, Has Şekerler Madencilik, Özmerkez Madencilik, Turab Madencilik, Uyarlar Madencilik olmak üzere beş firma, Ermenek Cenne Linyit Kömürleri Ltd. Şti. ile yaptığı rödovans sözleşmesiyle üretim gerçekleştiriyordu. Yani üretimi yapan taşeronun (Ermenek Cenne Linyit Kömürü Ltd. Şti.) taşeronu konumundaki şirketlerdi. Jeoloji Mühendisleri Odasının yetkililerle yaptığı görüşmede; ruhsat sahibi firma tarafından rödovans sözleşmesi ile üretim izni verilen Ermenek Özkar Madenciliğin 3, Has Şekerler Madencilik Ltd.Şti`nin 1, Özmerkez Madencilik’in 1, Turab Madencilik’in 3 olmak üzere en az 8 kapalı kö- mür ocağının bulunduğu belirlendi. Ruhsat sa- hibi firmanın kamuya yaptığı bildirimlere göre; 2010 yılında yaklaşık 88 bin ton, 2011’de 97 bin,
2012’de 178 bin 2013 yılında da yaklaşık 179 bin ton üretim yapıldı (JMO, 2014).
Ermenek’te son çeyrek yüzyılda köylüleri topraktan kopartan ve madenciliği temel geçim kaynağı haline getiren iki temel etkenden bahsedilebilir: Birincisi; inşasına 2003 yılında başlanan, 8 yılda bitirilen ve 2012 yılında elektrik üretimine geçilen Ermenek Barajı (Ekiz, 2013: 235).
Barajın suyunun tutulacağı yer geniş vadilerdi ve bölge halkının ekip işledikleri arazileri bulun- maktaydı. Bütün bu araziler yapılan barajla sular altında kaldı. 2 bin 820 kişinin elindeki toprak kamulaştırılırken bölge halkı tarımcılık özelliğini önemli ölçüde kaybetti (Ekiz, 2013: 245).
İkinci etkense; baraj dışındaki toprakların miras yoluyla giderek bölünmesi ve tarımsal maliyetlerin artışıydı. Madende yaşamını yitireişçilerden Osman Çoksöyler’in abisi, kendisi de bir maden işçisi olan Abdullah Çoksöyler, köyd ki durumu şöyle özetliyor:
“Köy yeri artık şehirden beter. Burada in- sanların büyük arazileri falan yok. Karaman’a gittim, birisi anlatıyor; ‘150 dönüm arazim var’ diye. Benim kendimin 8.5 dönüm. Kiraz var, elma var. Yılda 10 bin lira ancak gelir. İlacı, gübresi, taşıması, bir şey kalmıyor doğru düzgün. Yevmiye hesabı yok, ondan biraz kalıyor. Ama geçim mümkün değil.” (Evrensel, ‘Genç mezarı olacağına aç mezarı olsun!’)
Köylerde geçimlik üretim neredeyse kalmamış. İhtiyaçlar köy dışından, genelde belde ya da ilçe merkezinden karşılanıyor. Zaten en çok üretilen kiraz ve elma… Tek tek köy evlerinin yanında beslenen inekler de artık istisnai hale gelmiş. Bu nedenle peynir, süt gibi temel tüketim maddeleri bile dışarıdan tedarik ediliyor. Çoksöyler bu durumu şöyle anlatıyor:
“Köyde gelir azsa gider de azdır’ deniyor. Nasıl az? Şehirde nasıl ödüyorsan elektrik, suyu burada da ödüyorsun. Telefon ihtiyacı da aynı.
Domates, biber, peynir, zeytini biz de dışarıdan alıyoruz. Eskiden hayvancılık vardı biraz. Her kişinin danası, ineği vardı. Ama yem olmuş 50-55 bin lira. Üstüne samanı. Olmuyor. Burada hayvan da hayvancılık da kalmadı. Köyde yaşam zor, çok zor.” (Evrensel, ‘Genç mezarı olacağına aç mezarı olsun!’)
Abdullah Çoksöyler’in elma ve kiraz ürettiği8.5 dönüm, kardeşlere miras yoluyla kalan arazinin kendi payına düşen kısmı. Nesil ilerledikçe arazinin bölünmesi de artıyor. Abdullah Çoksöyler’in madende hayatını kaybeden kardeşi Osman Çoksöyler’e miras yoluyla düşen arazi ise 2 dönümdü. Bir dönümü kiraz, bir dönümü elma… Osman bahçeye gider gelirdi ama geçinmek mümkün değildi. Yaşamak için madene gitmek zorundaydı…
İŞÇİLEŞEN KÖYLÜLER
Ermeneklilerin baraj, toprağın miras yoluyla bölünmesi, tarımda üretim maliyetlerinin artması gibi nedenlerle toprakla bağları eskisine nazaran zayıfladı. Bir ailenin sadece bahçecilikle; yani elma ve kiraz üretimiyle geçimini sağlaması mümkün değildi. Tarımsal yapıdaki bu değişim madenleri tam bir zorunluluk haline getirmişti.
Ermenek’te maden, ölüm korkusu işçinin yanından hiç ayrılmasa bile ailesi açısından sos- yal güvenlik demekti. Tarım sigortası olmayan, olsa bile primleri doğru düzgün yatırılamayan köylüler, sağlık hizmeti almakta ve önemli bir hastalıkları olduğunda tedavi olmakta sorun yaşıyordu. Bu nedenle maden, işçileşen köylüler için sosyal güvenlik anlamına geliyordu.
Madenlerde çalışmanın bir diğer avantajı ise erken emeklilikti. Ağır çalışma koşulları, yaşadıkları kaza ve tehlikeler, patron ve ağa baskısı nedeniyle madene girmek dahi istemeyen işçiler, dişlerini sıkıp emeklilik süresinin dolmasını bekliyorlardı.
Bütün bunlardan öte; insanları madenlere sürükleyen temel etken; bir ölçüde geçimlik olan tarımsal sosyoekonomik yapının çözülmesiyle birlikte insanların kapitalist piyasa kanunlarıyla
karşı karşıya kalmasıydı. Asgari yaşam gereksinimlerini karşılayamayan köylüler için bölgedeki neredeyse tek ‘çözüm’ maden ocaklarıydı.
Genellikle toprakla bağlantının devam ettiği bölgelerde işçilerin çalıştığı işyerinden beklen- tileri de daha sınırlı olur. Köyden gelen destek hane gelirlerini biraz daha yükseltir. Ermenek’te de işçilerin büyük bir bölümü için böyle bir durumdan bahsedilebilir. Ancak ‘Torba Yasa’dan sonra yaşananlar; bu genel eğilimin her zaman bu biçimde yaşama geçmediğini, işçilerin köyle bağlantısı olsa da ekonomik taleplerinde ısrarcı olabileceğini gösterdi.
ERMENEK’İN TORBA YASASI
Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği katliamdan sonra, ailelerin ve işçi sınıfının tepkisi hükümeti Torba Yasa ile bazı düzenlemeler yapmaya zorladı. Hükümetin birbiriyle çok ilgisiz kanunlarda yapılacak düzenlemeleri aynı torba içine doldurma başarısını gösterdiği Torba Yasada; kamu yöneticilerine mahkeme kararlarını uygulamama gibi hiçbir ‘hukuki’ açıklaması olmayan yetkiler verilirken bir yandan da madencilerin bazı talepleri dikkate alındı. Rödovans sistemi ve taşeron çalışmanın kaldırılması gibi maden işçilerinin temel hiçbir talebinin karşılanmadığı düzenlemede; yeraltında çalışma süresi günlük 6 saat, haftalık 36 saatle sınırlandırıldı. Ücretlerin en az iki asgari ücret tutarında olması kararlaştırıldı (Evrensel gazetesi, ‘Taşerona tam gaz’ diyen torba yasa tasarısı Meclis’ten geçti).
Torba Yasa kanunlaşması bir yana, Meclis gündemine gelir gelmez maden patronları kazan kaldırarak üretimi durdurdu. On binlerce maden işçisi, gelecekleri ve ne yapacakları belirsiz bir şekilde evlerine gönderildi. Bazı illerde patronların örgütlediği ve işçilerin katıldığı torba yasa karşıtı mitingler gerçekleştirildi.
Patronların bu restini gören hükümet, çoktan görüşmelere başlamıştı. Üretimin ucuz işgücü ve ağır çalışma koşullarına dayandığını bilen, zaten temel ekonomik hedeflerini de buna dayanarak belirleyen hükümetin duyarlılıkları patronlarınkinden farklı değildi. Şimdiye kadarki bütün düzenlemeler, eğer işçi sınıfının dayatması söz konusu değilse; zaten patronlarla birlikte kotarılmıştı. Ancak bu sefer 301 işçinin yaşamını yitirdiği, işçi sınıfının tüm kesimlerinin öfke duyduğu, “fıtrat”, “kader” gibi açıklamaların tatmin edilemez bulunduğu ve her aşamada bakanlık ile patronun ihmallerinin gözler önüne serildiği bir Soma faciası vardı. Hükümetin bunu dikkate almaması mümkün değildi. Patronların restinin ardından hükümet, Soma mezarlarının üzerine bir kürek toprak daha atarak, yeni bir uzlaşmada anlaşmış, patronlar da üretimi yeniden başlatmıştı. Bu süre içinde madenler yaklaşık iki ay boyunca kapalı kaldı. Ermenek’te de işçiler, iki ayı ücret almadan ve borç içinde geçirdi. Ölen işçi eşlerinden birisinin “Olan garibana oluyor. O yasayı çıkardılar. Üç aydır maaş yok. Bayramı bile harçlıksız geçirdik” sözleri işçilerin neler yaşadığının kısa bir özeti.
Bu torba yasanın bir yanı… Diğer yanı da; içinde yer alan bazı olumlu düzenlemelerin bile çalışma yaşamında karşılık bulmaması. Türki- ye’de, özellikle sendikasız madenlerde ve özel olarak da Ermenek’te maden patronlarının ücret, çalışma düzeni ve koşulları üzerinde büyük bir belirleyiciliği var. Maden üretimi, düşük ücret ve ağır çalışma koşullarına dayanıyor. Torba Yasa, yaşam ve hukuk, sınıf mücadelesi ve ya- sal düzenlemeler arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından çarpıcı güncel örneklerden birisi. En
azından maden sektöründe, işçi sınıfı ile sermaye arasındaki sermayeden yana bu tablo değişmeden, yasal düzenlemelerin de yaşama geçme şansı olmuyor, olanı da işlevsiz kalıyor ve sonuç alınamıyor.
Torba yasadaki “madencilere iki asgari ücret tutarında ücret ödenmesi” düzenlemesini patronlar yasal olarak uygulamak zorunda. İşçiye verdiği parayı elden geri almadığı sürece; sigorta bildirimi yapıldığı ve ücretler de bankalardan yatırıldığı için bundan kaçış kolay değil. Bu düzenlemenin ardından Ermenek’teki 8 madende işçileri maden sahasında toplayan patronlar; “Maliyetler arttı, bu şartlarda üretim yapama- yız! Ancak siz fedakârlık yaparsanız işiniz devam eder” demişti. Dayatılan koşullar aynıydı: “Bun- dan sonra servis yok. Siz kendiniz aranızda organize olup servislerinizi ayarlayın. Yemek de yok; herkes kendi yiyeceğini, içeceğini kendisi getirsin. Haaaa, bir de, madenden dışarı çıkıp yemek yenmeyecek; herkes içeride yemeğini yesin!”
Dayatmalar karşısında işçiler, Ermenek’te belki de uzun zamandır başaramadıkları ortak hareket etme duygusuyla “Bu koşullarda çalışmayız” demişler ve iş bırakmışlardı. Patronlar iki ay üretimi durdurmuş, başlatmak istediklerinde de bu sefer işçiler iş başı yapmamıştı. “Maaş iki asgari ücrete çıkıyor ama servis ve yemeği biz karşılayınca zaten eski maaşa iniyor” demişlerdi. Ancak işçinin ücretsiz geçirdiği iki ay belini bükmüştü.
MECBUREN İŞBAŞI!
Ermenek’te Aşağı Çağlar köyü…
Has Şekerler Madencilik’in başmühendisi, işçi çavuşunu arıyor. Çavuş “Ben gitmem ama isteyen varsa gitsin” diyor köydeki işçilere. Köy- de toplam 27 işçi Has Şekerler maden ocağında çalışıyor. Bir vardiyada 14, diğerinde 13 işçi. İşçiler kazadan bir gün önce, yani 27 Ekim Pazartesi günü köy kahvesinde toplanıyor. Uzun uzun tartışıyorlar. Toplantıya katılan işçilerden biri Mümin Çoksöyler. Diğeri de kardeşi Osman…
Abi Mümin gitmeme kararı alıyor; “Bu koşullarda çalışılmaz burada” diyerek. Ama kardeşi Osman…
Osman, 29 yaşındaydı. 6’sı erkek toplam 9 kardeşten en küçük ikinciydi. Biri daha 4 aylık, diğeri 4 yaşında iki çocuğu vardı. Evleneli beş sene olmuştu. Köyün en sevilen gençlerinden birisiydi. Kimseyi kırmaz, bir şey isteyen olursa hemen yapardı. Baba ocağında kalıyordu. Hayali, bir ev yapmaktı. Yandaki arsayı zor bela aldı. Bir inşaata başlamış, kabasını bitirmişti. Bu inşaat da onu madene bağlamıştı. Üç aydır maaş alamıyordu. Patronu bir işyerine yönlendirmiş, malzemeleri oradan borçla almıştı. Bu onun belki de madene gitmesini zorunlu kılmıştı… Osman madende usta. Olduğu kadarıyla ‘değerli’ eleman. Bir de mühendisin, “Şimdi gelmezseniz işten atılmış sayılırsınız. Ne maaşlar ne de tazminat! Hiçbirini alamazsınız” sözleri.
İşçiler bu tehdidin, “Başka madende de çalışmayı unutun” anlamına geldiğini biliyor. Bütün bunların hesabını yapan Osman, eşi Şadiye’nin “Gitme, inşaatta çalış ama gitme. Bunlar seni şimdi daha da kötü çalıştırır” demesini de dinlemiyor. “Ne yapayım, borç içindeyiz. Mecbur gideceğim” diyor. (Evrensel, ‘Genç mezarı olacağına aç mezarı olsun!’)
28 Ekim 2014…
Osman 3 aylık aradan sonra ilk defa madene… Saat sabahın yedisi…
Evden çıktı…
Şadiye’nin içinde bir sıkıntı…
CİNAYET
Has Şekerler maden ocağında öğle yemeği vakti…
Şimdiye kadar; Ermenek’te gelenek yemeğin dışarıda yenmesiydi. Zaten öğle arasında işçilerin birlikte oturup yemek yedikleri bir yemekhaneleri vardı. Madenler pek büyük değil. Soma’da madenden yemek arasında çıkmak belki bir sa- ate yakın zaman alır. Ancak Has Şekerler’de 10 dakika… Yemekhanede yemek yemek patron için de büyük bir vakit kaybı değildi! Ama torba yasadan sonra düzen değişmişti.
Yemek zamanı gelmişti. İşçiler azıklarını çıkartıyordu ki… Vardiya şefi su sızıntısını fark etti. Yukarıya haber verse de aldıkları cevap; “Dışarı çıkmak için bahane uydurmayın, girin içeri” olmuştu. Ve madeni bir anda su bastı…
Maden faciasının ardından arama kurtarma faaliyetlerine katılan madencilerin en temel gün- demi, su baskınının yemek saatinde gerçekleşmiş olmasıydı. “Eğer, patronyemekler madende yenilecek diye zorlamasaydı şimdi aşağıda olmayacaklardı!”
Gerçekten de eğer torba yasanın ardından patronun “yemek madende yenilecek” dayatması olmasaydı, bugün 18 işçi yaşıyor olabilirdi. Aynı madende yaklaşık bir yıl önce yine benzer bir su baskını olmuş, tatil gününe denk gelmişti. Yine komşu Özkar Madencilik’in ocağında yaşanan su baskını işçilerin dışarıda olduğu bir saat- te gerçekleşmiş ve şans eseri can kaybı yaşanmamıştı. İşçilerin anlatımına göre; Özkar’daki su bir ayda ancak boşaltıldı. Kısacası Ermenekli madenciler, su baskınına çok yabancı değildi…
Kazanın ardından hazırlanan bilirkişi raporunda su baskını tehlikesi bilinmesine rağmen önlem alınmadığı şu sözlerle ifade ediliyor: “Eğer üretime hazırlık çalışmalarına başlamadan önce kontrol sondajları gerekli sıklıkta ve metrajda yapılmış olsaydı bu birikme sular boşaltılabilirdi. MİGEM ve teknik elemanlarca yazılı olarak belirtilmesine rağmen işveren tarafından bu önemli husus göz ardı edilmiştir. MİGEM, 21 Temmuz 2014 tarihinde kapattığı kömür ocağını 15 Ağustos 2014 tarihinde eksiklikler giderildiği gerekçesi ile yeniden maden ocağının açılmasına izin vererek kanaatimizce, ‘can ve mal güvenliği açısından herhangi bir tehlikenin kalmadığını belirterek üretim faaliyetlerine izin vererek’ aslında ocakta tehlikenin hala devam ettiği halde yeterli inceleme ile tespit yapmaması nedeniyle kazaya dolaylı olarak sebebiyet vermiştir.” (Evrensel, Bilirkişiye göre Ermenek fıtrat değil)
Patronun “herkes yemeğini içeride yesin” kararı, madende yaşanan su baskınının ardından, hem cinayetin ardındaki sınıfsal gerçeği gösteren hem de saklayan bir simge uygulamaya dönüştü. İşçiler patrona büyük tepki gösterdi. Ancak; sorun, patron ve hükümetin beraberce yürüttüğü bir üretim düzenine bağlanmaktan çok bu uygulamaya indirgendi. Su baskını, gerekli sondaj ve haritalama çalışmaları yapılmadığı için, yemek saati dışındaki bir saatte ya da başka bir gün de gerçekleşebilirdi. Yemek saati olsa olsa bir rastlantıydı.
Çalışma koşulları ölümlere zaten yeterince zemin hazırlıyordu. Madenlerdeki temel slogan “Kömür çıksın, tatsızlık çıkmasın” idi. Tatsızlık nedir? Has Şekerler Madencilik’te çalışan bir iş- çiye göre; “İşin tehlikesini işi yapan bilir. Ama burada bizi insan yerine koymuyorlar. Bu iş olmaz, tehlike var diyoruz, çalış diyorlar. Kömür çıksın da nasıl çıkarsa çıksın. Kömürden başka bir şey düşünmüyorlar.” (Evrensel, Kömür çıksın tatsızlık çıkmasın)
Özellikle de torba yasadan sonra… Madencilerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme id- diasındaki bu yasayla Ermenek’te her şey daha da kötüye gitti. Yemek ve servisler kaldırıldığı gibi, çalışma koşulları bariz bir şekilde ağırlaştı. “Patron toplantı yaptı. Benim maliyetim arttı, siz de fedakârlık yapacaksınız dedi. Önce 10-15 gün kadar gelmedik. Ama yavaş yavaş bazı arkadaşlar gelince yapacak bir şey kalmadı, biz de geldik. Eskiden 20 vagon kömür çıkartıyorsak şimdi 40 vagon kömür istiyorlar. 10 çıkan yer- den 20, 20 çıkan yerden 30 vagon istiyorlar. Hep daha fazla daha fazla…” (Evrensel, Kömür çıksın tatsızlık çıkmasın)
İş güvenliği önlemleri, mesela su kaynağı olup olmadığını kontrol etmek için yapılan son- daj çalışmaları konusunda işçilerin cevabı açık: “Yapılmıyor. Yapılsa da çok çok az. Ellerinde haritalar var. Dinamitleyerek gidiyoruz. Çünkü sondaj vakit kaybı. Torba yasadan sonra daha fazla üretim istiyor patron. Sondajı yapacaksın, sonra orayı kazacaksın, uzun iş. Dinamit en kolayı. Maliyet az, kömür çok. Özel sektör parayı sever.” (Evrensel, Kömür çıksın tatsızlık çıkmasın)
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın madende yaşanan cinayetlere ilişkin açıklamasına atıf yapan bir işçi; biraz da tarihleri karıştırıp “1907 koşullarındaki gibi çalışıyoruz” diyor. “Köleyiz, biz köleyiz. Ne farkımız var. Sırayla ölsek de buraya gelip çalışmak zorundayız. Ne yap- caz? Köleyiz.” (Evrensel, Kömür çıksın tatsızlık çıkmasın)
Başka bir işçi ise “Ben madende çalışırken hep ayaklarım geri gider. Hele gece vardiyasına girmek mezara girmek gibi. Ölüm bir dakika aklımdan çıkmazdı. Servisten ocağa, ocaktan eve kadar. Ama mecbursun!” diyor. (Evrensel, İşçinin ismini dahi söylemediği maden gerçeği)
Ermenek’te ücretler yevmiye usulü. İzin alındığında ya da işçi hastalandığında işçinin yevmiyesi kesildiği gibi; ceza olarak ikinci gün yevmiyesi de kesiliyor. Bayramlar ve resmi tatiller izin olmadığı gibi fazla mesai ücreti de verilmiyor. Bir işçinin ifadesiyle “Kurban Bayramı’ndan önce bir gün işe gelmeyince, bir o günü; iki haftalık iznini; üç arife gününü; dört 4 günlük bayram tatilinin yevmiyesi kesildi. Yani bir gün işe gelmedin mi 7 günlük yevmiye kesildi ceza olarak.”
SENDİKALARA BAKIŞ
İşçilerin sendikal deneyimleri neredeyse hiç yok. Olan deneyimse bir ‘anı’ düzeyinde ve çoğunlukla olumsuz sonuç çıkarılmış: “Burada eskiden bir ocak vardı. Orası sendikalıydı. Şimdi baraj suyu altında. Ocak kapanmadan işçilerin 3-4 ayı içerde kaldı. Tazminatlarını da alamadılar.” (Evrensel, Maden Emirliği)
Ermenek’te sendika henüz somut bir alternatif olmasa da işçilerin kendi doğal örgütlenmeleri var. Köy ve akrabalık ilişkileri temelindeki bu örgütlenme, patronun çavuş-işçi ilişkisini koordine etmesini kolaylaştırdığı gibi patrona karşı bir mücadele olanağına da dönüşüyor. Örneğin Torba Yasa süresince, işçiler bu ilişki ve doğal örgütlenme ağı üzerinden “servis ve yemek hakkının tanınması” kararı aldılar ve işe gitmediler. Eylemi 15 gün boyunca sürdürseler de; ekonomik sıkıntılar işçilerin bölünmesine ve bir kısmının iş başı yapmasına neden oldu. Ancak kazanın yaşandığı Has Şekerler Madencilik’te, eylemi devam ettiren ve ocağa gitmeyen, bu sayede hayatta kalmayı başaran işçiler var. Ekonomik zorluklarla eylem yavaş yavaş sonlanmış olsa da, ortaya çıkan birlik sendikal örgütlenme için bir temelin olduğunu gösteriyor.
Türkiye genelinde işçilerin, çalışma koşulları ve sorunlarını, işyerinin ötesinde bir siyasal gün- dem olarak değerlendirme eğilimlerinin zayıf olduğu söylenebilir. Türkiye genelinde bunu aşma potansiyeline sahip en önemli sektör madencilik… Çünkü maden ocaklarında işçi sağlığı ve iş güvenliği gündemi, çalışma düzeninin bilimsel temellerde yürütülmesi zorunluluğu, diğer işyerlerine göre çok daha fazla. Ayrıca gökyüzünde hoş bir seda olarak kalsa da yasalarda devletin madenlere ilişkin özel bir denetleme yükümlülüğü var. Bu nedenle madenlerde yaşananlara müfettişlerin sessiz kalması, gerekli önlemlerin alınmaması, işçilerin taleplerinin dinlenmemesi, görüşmelerin patronlarla sınırlı tutulması hep bir eleştiri konusu olmuştur.
Ermenek’te de bu eğilimi görmek mümkün. Müfettişlere büyük tepki var. Ancak öfkenin, denetimin teknik sorunlarını aştığı ve hükümetin sorumluluğuna uzandığını genel olarak söylemek pek mümkün değil.
Bu tablonun aşıldığı en somut gündem ise Torba Yasa oldu. İşçilerin hükümete en büyük tepkisi Torba Yasa üzerinden… Torba Yasada, teknik olarak işçilerin bazı sorunlarını çözen ve taleplerini karşılayan düzenlemeler söz konusu olsa da; işçiler Torba Yasaya şiddetli bir biçimde karşı çıkıyor. Çünkü yasa metninde düzenlemeler ne olursa olsun, işçilerin yaşamlarında karşılığı servis ve yemek hakkının gasp edilmesi, çalışma koşullarının ağırlaşması ve üretim miktarının artması oldu.
18 işçinin sular altında kaldığı günlerde de Ermenek’teki en önemli gündemlerden birisi madenlerin kapatılması ihtimaliydi. Bu hem genel olarak Ermeneklileri hem de işçileri korkutan bir olasılıktı. Bu durumda; zaten devletin olan madenlerin devlet tarafından işletilmesi, hükümetin özelleştirme uygulamalarından vazgeçmesi gibi daha politik gündemler ortaya çıkmadı. Yapılan tekil sohbetlerde de; ancak büyük bir çaresizlik noktasına gelindiğinde, “Kapatacağına devlet işletsin” gibi bir öfke söylemi olarak şekillendi ki; bu da oldukça istisnai bir durumdu.
Hem Ermenek hem de kazanın gerçekleştiği Güneyyurt Beldesinde AKP’li belediyeler yönetimde. Maden patronları ilçenin ‘kralı’ gibi… “Astıkları astık kestikleri kestik!” Zaten 18 işçinin yaşamını yitirdiği Has Şekerler Madencilik’in sahibi Saffet Uyar, Güneyyurt Beldesinde üç dönem belediye başkanlığı yaptı.
İşçi hak arayacak olsa, avukat bile işçinin avukatı olmaya cesaret edemiyor. Maden patronlarının sıkı bir işbirliği var. Bir madende bir işçinin ‘hata’sı mı oldu? Mesela hakkını mı istedi? Tazminat mı talep etti? Bölgedeki başka bir madende çalışması çok zor. Zaten yemek, servis hakkı gibi her türlü hak gaspı patronların ortaklaşıp karar almasıyla uygulanıyor. Burası adeta bir maden krallığı!
İşçilerin bir diğer umudu Alo 170 hattı idi. “Çalışma hayatına dair her türlü soru, öneri, eleştiri, ihbar, şikâyet, başvuru ve taleplerinizi etkin ve hızlı bir biçimde çözüme kavuşturmak amacıyla kurulmuştur” denilen Alo 170 vaatlerinden birisini gerçekleştirmiş: Eleştirileri dinleme! Sonrası ise gelmemiş. İşçiler notere de gitmiş. İşçilere göre; “Patronlar noteri de korkutmuş. İşlem yapmıyor.” (Evrensel, Maden emirliği!)
BAZI SONUÇLAR
Elbette bütün bu aktarılanlar, gözleme ve görüşmelere dayanan izlenimler. Buna rağmen bazı küçük soyutlamalara gitmek mümkün:
-
HES, RES, termik santraller, siyanürlü al- tın madenciliği gibi enerji ve maden yatırımlarının yapıldığı bölgelerde doğa ve yaşam dengesinin bozulması, tarımsal üretimin yapılamaz hale gelmesi, o coğ- rafyanın sosyoekonomik yapısının hızla değişmesine neden oluyor. Anadolu’nun küçük kasabalarında; kapitalistleşme ve diğer toplumsal süreçlerle belki daha uzun bir sürede gerçekleşen işçileşme süreçleri; HES ile muhatap olan bölgelerde, “tarımsal üretimin keskin tasfiyesi” yoluyla ve ‘şok’ etkisiyle gerçekleşiyor.
-
İşçilerin toprak ile süren bağı; bir yandan düşük ücretleri mümkün kılarken diğer yan- dan düzenli bir işçiliği ve işyerinde sürekliliği olumsuz etkiliyor. Bu açıdan; baraj, miras, tarım maliyetlerinin ve metalaşmanın artmasıyla geçimini tarımdan sağlayama- yan işçiler, Ermenek gibi Torosların tepesin- deki küçük bir Anadolu kentinde de düzenli bir işçi kültürünü geliştiriyor.
-
İşçiden yana yasal düzenlemelerin uygulanması bile ancak işçilerin işyerinde ve yurt genelinde mücadelesiyle mümkün. Torba yasa deneyiminde görüldüğü gibi; işçiden yana bazı küçük düzenlemeler, eğer işçi sınıfının mücadele ve örgütlülüğüne dayanmıyorsa, onların uygulanması tamamen işçi karşıtı olabilir. Ermenek’te yaşanan deneyim ‘işçiden yana’ düzenlemelerin ‘yaşama geçirilmesi’ vesilesiyle işçilerin mevcut kazanılmış haklarının gasp edilmesi biçimini aldı.
-
Soma’dan sonra, Hükümetin madenlerde yaşananlar ve ölümlerin nedenini gizleme konusunda bazı deneyimler edindiği kesin. Elbette, Ermenek gibi gözler önünde olan bir suç mahallinin tamamen gizlenmesi mümkün değil. Ancak Soma’nın ilk günlerinin aksine; Ermenek’te basın üzerinde yoğun bir ambargo vardı. Aileler ve işçiler için basından izole edilmiş bir alan oluşturuldu. Kaymakamlıktan köylülere konuşmamaları yönünde baskılar yapıldı. Maden alanın- da; Bakanların yaptığı açıklamalar, suyun yüksekliği ve boşaltma işleminin teknik ayrıntıları ile sınırlı kaldı; aksi yöndeki her soru “kurtarma çalışmalarını aksatmak” ile suçlandı. Ermenek’in basına yansıması sınırlı kaldı. Elbette hükümet bunu tamamen engelleyemezdi, engelleyemedi de. Ama bir ölçüde etkili oldu.
-
Eski Yeşilçam filmlerinden kalma ağalık hikâyelerinin yerini, küçük kasaba, belde ve ilçelerde; büyük sermaye ile işbirliği yapan patronların aldığını söylemek mümkün. Ermenek’te maden patronlarının ağır kontrolü; işçilerin dava açmasını bile engelleme noktasına varmış durumda.
-
Sendikalaşma deneyimi zayıf olsa, hatta hiç olmasa da; işçilerin ağır koşullara karşı doğal örgütlenmelere giriştiğini, Ermenek örneğinde olduğu gibi talepleri karşılanmadığı için işe gitmediklerini görmek mümkün. Bu örgütlenmeler yeterli olmamakla birlikte, sendikal ve siyasal örgütlenmeler için bir deneyim ve zemin sağladığı söylenebilir.
KAYNAKLAR
Bahar, Hasan ve Koçak, Kerim (2010) Antik dönemde Torosla- rıdaki PB, ZN ±AG±CU±SN Madenciliği, Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, c.25, sf. 3
Ekiz, İlknur (2013) Kalkınma Politikası Olarak Barajlar ve Toplumsal Değişim: Karaman-Ermenek Örneği, II. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiriler Kitabı – I, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı.
Evrensel Gazetesi, ‘Taşerona tam gaz’ diyen torba yasa tasarısı Meclis’ten geçti, 10 Eylül 2014, http://www.evrensel.net/ haber/91615/taserona-tam-gaz-diyen-torba-yasa-tasarisi- meclisten-gecti, 15 Ocak 2015
Evrensel Gazetesi, Kömür çıksın tatsızlık çıkmasın, 31 Ekim 2014
Evrensel Gazetesi, Maden emirliği!, 31 Ekim 2014
Evrensel Gazetesi, ‘Genç mezarı olacağına aç mezarı olsun!’, 1 Kasım 2014
Evrensel Gazetesi, İşçinin ismini dahi söylemediği maden gerçeği, 2 Kasım 2014
Evrensel Gazetesi, Bilirkişiye göre Ermenek fıtrat değil, 25 Aralık 2015, http://www.evrensel.net/haber/100636/bilirki-
siye-gore-ermenek-fitrat-degil, 15 Ocak 2015
Evrensel Gazetesi, Madenci işsiz esnaf kepenk kapatıyor, 4 Ocak 2015, http://www.evrensel.net/haber/101374/maden-
ci-issiz-esnaf-kepenk-kapatiyor, 15 Ocak 2015
JMO-Jeoloji Mühendisleri Odası (2014) Yeni Türkiye Dökülüyor, İnsanlarımız Ölüyor!, http://www.jmo.org.tr/genel/bizden_ detay.php?kod=7306&tipi=17&sube=0, 15 Ocak 2015