Nazif Göçmen, dergimize yolladığı yazısında devrimci fedakârlığın bir boyutu olarak partiyi maddi yönden destekleme ve güçlendirme sorunu üzerinde duruyor. Komünist parti ruhunun özelliklerine vurgu yapan yazı, devrim gönüllülerine kendilerini yeniden gözden geçirme fırsatı sunuyor.
Devrimci bir savaş örgütü olarak devrimci komünist partisinin, devrimci kitle çalışmasını yürütebilmesi, burjuvazi ve gericiliğe karşı yürütülen savaşta ileri adımlar atabilmesi için ihtiyaç duyduğu şeylerden birisi de kendisine gerekli mali kaynaklardır.
Parti, nasıl ki devrimci görevlerini yerine getirebilmek için ülke ve dünya proletarya hareketinin ihtiyaçlarına uygun strateji ve taktiklere, devrimci proleter bir siyasal çizgiye, en zor koşullarda dahi, yürüttüğü savaşı ilerleterek sürdürebilecek parti örgütlerine ve Bolşevik kadrolara, ajitasyon propaganda faaliyetini kesintisiz şekilde sürdürebilmek için gerekli araçlara ihtiyaç duyuyorsa; bir bütün olarak devrimci çalışmasını sürdürebilmek için bu çalışmanın yarattığı bir ihtiyaç olarak maddi ve mali kaynaklara da gereksinim duyar.
Merkezi ve yerel ajitasyon ve propaganda materyallerinin basımı, dağıtımı ve dağıtılması gizli toplantılar için gerekli olan mekanların düzenlenebilmesi, profesyonel kadroların görevlerini yerine getirebilmesi, gerekli silah vb. ihtiyaçların sağlanabilmesi ve daha pek çok şey için zorunlu ve gereklidir mali kaynaklar.
Peki, gerekli olan bu mali kaynaklar nasıl sağlanacaktır?
Devrimci proletarya ile küçük burjuvazi, devrimci komünist partisi ile küçük burjuva devrimci örgüt arasındaki temel ayrım noktalarından birisine de bu soruya verilen yanıtta rastlarız. Devrimci komünist partisi, nasıl ki siyasal çizgisi, gelişen olaylar karşısındaki tutumu, strateji ve taktikleri, örgüt yaşantısı, eylem çizgisi ve ideolojisiyle küçük burjuva devrimci örgütten ayrılıyorsa, işte bütün bunların bir parçası ve bütünleyicilerinden birisi olarak, bu soruya verdiği yanıtla ve pratik tutumuyla da ondan tam bir kopuş içerisindedir.
Küçük burjuva devrimci örgüt açısından devrimci mücadele denildiğinde, doğrudan doğruya “kendi mücadelesinin” durumu, kendi imkânları ve kendi ihtiyaçları akla gelir. Çünkü o, devrimci mücadele denildiğinde, devrimcilerin ve devrimci örgütün halk adına yürüttüğü mücadeleyi anlar. Bu temel kavrayış tarzı, küçük burjuva devrimci örgütü, düşünce, davranış ve eylemiyle, yürüttüğü mücadelenin ihtiyaçlarını kavrama biçimiyle başta proletarya olmak üzere, emekçi sınıflardan ve onların mücadelesinden koparır ve onlara yabancılaştırır.
Küçük burjuva devrimci örgütün “halk adına”, oligarşiye ve emperyalizme karşı yürüttüğü mücadelenin ihtiyaç duyduğu mali kaynaklar, temel olarak “halk adına” yapılan kamulaştırma eylemleri aracılığıyla sağlanır. Silahlı eylemler (cezalandırma vb.) için gerekli olan silahlar, kadroların konumlanması için gerekli olan maddi şartlar ve yürütülen mücadelenin yarattığı diğer mali ve maddi kaynaklar ihtiyaçlarının temel elde ediliş biçimi böyledir.
Küçük burjuva ideolojisi ve eylem çizgisinin kaynak olduğu bu biçimin örgütsel yaşantıya yansımasından, hatta onu düzenleyen belirleyici etkenlerden birisi olmasından daha doğal ne olabilir? Kadroların kamuflajı ve mevzilenmesi adına mali savurganlığın ve bunun bir sonucu ve uzantısı olarak yaşantıda yozlaşmanın kapısını baştan aralar bu kavrayış tarzı. Gizlilik adına işçi ve halk yaşantısından kopma ve uzaklaşmanın ilk adımı atılmış olur böylece.
Oysa devrimci bir savaşın neferleri olarak kadroların -hangi düzeyde olursa olsun- yürüttüğü gizli ve yasadışı çalışmada barınabileceği ve kamufle olabileceği en iyi yer işçi ve emekçilerin arasıdır. Gizlilik adına, ya da mevzilenme adına işçi ve emekçi kitlelerden uzaklaşma onlara yabancılaşmayı da beraberinde getirir. Bir işçinin ya da emekçinin yaşantısından uzaklaşma, işçi ve halk hareketinden uzaklaşmayı da koşullandıracaktır.
Oysa temel görevi partinin güncel taktik ve tutumlarını, politik çizgisini işçi ve emekçilere taşımak, onları partinin politikalarına kazanmak ve bu doğrultuda harekete geçirmek, işçilerin en ileri kesimlerini partili mücadeleye kazanmak olan komünist militanın, an be an aralarında yer aldığı işçilerden farklı bir yaşantısı olabilir mi? Gerek diğer emekçi sınıf kökenlerinden, gerekse direkt işçilerin arasından partili mücadeleye katılmış olsun, komünist militanın yaşantısı, sınıftan kopma ve uzaklaşma bir yana; bizzat her gün işçiyle iç içe geçen, ona daha fazla yakınlaşan, bu arada ilişki kurduğu her işçiyi kendi şahsında komünist insanın kişilik özellikleriyle buluşturan ve buna yakınlaştıran bir yan taşır, taşımak zorundadır.
Komünist militan, gerek yaşantısı, gerekse davranış ve düşünce özellikleriyle partinin işçi kitleleri içerisindeki temsilcileridir. O, aynı zamanda mücadelenin her anında işçileri kendi devrimci ideolojileriyle ve bu ideolojinin kılavuzluk ettiği devrimci savaşla buluşturma göreviyle karşı karşıyadır. Ve komünist militan, bu görevini yaşantısının bütün yönleriyle, tutumuyla, düşünce tarzıyla ve kişilik özellikleriyle, proletarya davasına en iyi biçimde adapte olabildiğinde en iyi biçimde yerine getirebilir.
Kamuflaj adına sınıftan ayrı bir yaşantısı olan komünist militanın işçi hayatını, sadece onlarla yüz yüze geldiğinde görmesi düşünülebilir mi? Evinde ve faaliyetinin dışında kalan zamanlarında başka, işçiyle buluştuğunda ise başka yaşayan bir parti militanı tasavvur edebilir misiniz?.
Küçük burjuva devrimci örgütten fazla olarak, devrimci komünist partisinin ihtiyaç duyduğu mali kaynaklarda dayandığı ve dayanmak zorunda’ olduğu temel güç, işçi, emekçi ve gençlik kitlelerinin desteğidir. Vahşi bir barbarlıktan başka hiçbir şeyi ifade etmeyen kapitalizmin yerle bir edilmesi ancak ve ancak proletaryanın önderliğinde, emekçi kitlelerin burjuvaziye karşı mücadelelerinin zaferiyle olanaklıdır. Devrim kitlelerin eseri olacaktır. Parti, emekçilerin öncüsü olan devrimci proletaryanın kurmayıdır. Proletaryanın en seçkin önderlerinin bileşiminden, devrimci işçi örgütleri toplamından oluşan devrimci komünist parti, öncü sınıf olarak proletaryanın diğer emekçi sınıfları sürüklemesine ve kendisi için bir hareket olmasına yardım eden
Bütün örgütleriyle, bütün komünist militan kadrolarıyla, kısacası her şeyiyle proleter ve emekçi kitleler içinde hareket eden ve her an yukarıda kısaca özetlediğimiz görevlerini yerine getirmeye çalışan devrimci komünist partisinin ihtiyaç duyduğu mali ve maddi kaynakları temel sağlayış biçimi, işçi ve emekçilerin mali desteğini de kendisine doğru yöneltme tutumudur. Parti, emeğinin ve alın terinin bir kısmını, sofrasındaki ekmeğin yansını partisine verebilmek için proleter bir fedakârlık duygusuyla hareket eden işçinin desteğiyle yaşar. Ve bu yaşam anlamlı bir yaşamdır. Kuşkusuz ki, ihtiyaç duyulduğunda diğer biçimler parti açısından lekeli değildir. Ancak sorun mali kaynakların sağlanışının temel biçimi ne olacaktır sorusuysa eğer, devrimci sınıf partisinin bu soruya yanıtı apaçık işçi kitlelerinin desteği ve fedakârlığı olacaktır. Parti militanlarının büyük bir zevkle ve heyecanla, ilişki kurdukları işçilerden emekçi ve gençlerden parti için yardım (bağış ya da aidat) istemesinin, bunun gerekliliğine onları ikna etmek için emek harcamasının anlamı ve öneminin partiye kazandırdığı değer, işçilerin, emekçi ve gençlerin isteyerek, gerekliliğine inanarak ve zevkle partiye yaptığı katkılarla birleştiği ve bu binlerce ve on binlerce işçi tarafından benimsenen ve yerine getirilmesinin gerekliliğine inanılan bir görev olarak kavranabildiğinde, parti var olduğu sürece, en zor koşullarda bile, ihtiyaç duyduğu mali kaynakları sağlayabilecektir. Kamulaştırma eyleminin henüz komünistlerin gündemine girmediği ve bunun koşullarının da pratik olarak olmadığı dönemlerde Bolşevik partisinin en zor koşullarda bile, sadece ve sadece işçi ve emekçi kitlelerin desteğiyle mali ihtiyaçlarını karşıladığını hangimiz bilmeyiz?
Parti mali ve maddi kaynakları temin etme konusunda, bu ana eksende hareket ettiği sürece, işçilerle, emekçi ve gençlerle kurduğu bağları daha da geliştirebilecektir.
İşte bu yüzdendir ki, Bolşevikler, Pravda’yı günlük bir gazete olarak çıkarmaya karar verdiklerinde, ‘başlattıkları kampanyanın temel şiarını “İŞÇİ GAZETESİ İÇİN BİR KOPEK” olarak belirlemişlerdir 1912 yılında. Proletaryanın büyük öğretmeni Lenin’in bu kampanyanın başlatılması sırasında yaptığı şu çağrının altında yatan derin anlamı bir düşünelim: “İşçi gazetesine her işçinin maaşlarını aldıkları her gün bir kopek vermesi bir gelenek haline gelmelidir.” Lenin’in ve Bolşevik partinin bu çağrı ve kampanyası hangi sonuçları doğurmuştur? Bolşevik militanların her ilişki kurduğu işçiye, bunun gerekliliğini anlatması ve en başta parti militanlarının taşıdıkları bu bilinci kendi pratik tutumlarıyla yerine getirmesi iki yılda 2873 işçi grubunun bu kampanyaya katılımını sağlamıştır. Bu kampanya sadece teknik bir iş olarak sürdürülmemiş, önemli bir politik çalışma, politik çalışmanın bir parçası ve bileşeni haline gelmiştir. Binlerce işçinin maaşlarından verdikleri birer kopeklerle yaratılan, bu yönüyle işçilerin kendi yarattıkları bir eser olan işçi gazetesi adına uygun bir muhtevaya bürünerek gerçek bir işçi gazetesi olmuştur. Lenin’in şu sözlerini dinleyin: “Küçük fabrika işçi grupları tarafından toplanan beş kopekler temelinde kurulan bir gazete (…) (hem mali olarak hem de hepsinden önemlisi, işçilerin demokratik hareketinin gelişmesi açısından) çok güvenilir, sağlam ve ciddi bir girişimdir.” “işçilerin beşte dördü Pravda kararlarını kendi kararları gibi kabul etmişler, Pravdacılığı tasvip etmişler ve fiilen Pravda etrafında birleşmişlerdir.”
Eğer, devrimci sınıf partisi, işçi ve emekçi kitlelerin desteğiyle ve onu sahiplenmesiyle yaşayacaksa ve onun ihtiyaç duyduğu maddi ve mali kaynakları sağlamanın temel biçiminin bu olması bir zorunluluksa, bu sorun anlayış ve kavrayış düzeyi olarak, siyasal çizginin bir parçası olarak ortaya koyduktan sonra geriye ne kalır? Geriye kalan, hiç kuşkusuz bunun yürütülen mücadele pratiğine uygulanmasıdır.
Parti militanı, komünist militan, partinin kitleler içindeki temsilcisidir. Parti işçiyle direkt ilişkisini militanı aracılığıyla kurar. O halde, ilişki kurulan işçiler, emekçiler ve gençler partiyi mali olarak desteklemeye ikna edilecekse herkesten önce komünist militanın kendisi buna pratik olarak ikna olmuş olmalıdır. Yani militanın bunu teorik olarak kavraması yeterli değildir. Kendisi açısından, partiye aidat ödemenin ya da bağış yapmanın devrimci bir görev ve sorumluluk olduğunu bilmesi tek başına fazlaca bir şey ifade etmez. O, ancak ve ancak, bu devrimci görevini her koşulda eksiksiz olarak yerine getirebiliyorsa, işçilerin partiye bu alanda da katılımını sağlama görevini yerine getirebilir. Partiye üye olmanın şartlarından birisinin partiye aidat ödemek olduğu bilinir. Ve parti tüzüğüne böyle bir maddenin konulması kesinlikle biçimsel değildir.
Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki ilk ciddi ayrışmanın ve kopuşun parti üyeliği konusunda yaşandığını biliriz. Partiye üye olmanın koşullarını nasıl belirlemişti Bolşevikler: 1) Parti program ve tüzüğünü benimsemek, 2) Bir parti organında fiilen çalışmak, 3) Partiye düzenli aidat ödemek. Bolşevikler ancak bu üç koşulu bir arada ve en iyi biçimde yerine getirebilenlerin partiye üye olacağını savunuyorlardı. Ne sadece parti program ve tüzüğünü iyi bir şekilde bilmek, ne sadece aldığı parti görevini iyi bir şekilde yerine getirmek yeterlidir partili olmak için. Aynı zamanda partiye aidat ödemek ve bu devrimci görevi de en iyi biçimde yerine getirmeye çalışmak gerekir.
Bugün, partiye aidat ödemek sadece partilinin (parti üyesinin) görevi değildir. Örgütlü parti çevrelerinin ve partinin yürüttüğü mücadelenin doğruluğuna ve haklılığına inanan bütün işçi, emekçi ve gençlerin de görevidir bu. Ama partili açısından, partiye ve onun örgütlediği mücadeleye sempati duyan ve şu veya bu düzeyde bu mücadeleye katılan herkesi, aynı zamanda partiyi mali olarak, olabilecek en üst biçimde desteklemeye ikna etmek, bunun için de çalışmak ve emek harcamak yükümlülüğü ve görevi vardır.
Şimdi bir partili ya da örgütlü parti taraftan düşünün. Partinin mali kaynaklar konusundaki tutumunu biliyor. Ama şu veya bu sebeple bu konudaki kendi görevlerini yerine getirmiyor. Parti yayınının parasını vermiyor, aidatlarını düzenli olarak ödemiyor. Böyle bir partilinin ya da örgütlü parti taraftarının çalışması izlendiğinde, üzerine aldığı somut parti görevini iyi bir şekilde yerine getiriyor olsa bile, yürüttüğü çalışmanın eksik bir yanı olduğunu baştan görürüz. Çünkü parti aidatını ödemeyen, parti gazetesinin parasını vermeyen, partinin açtığı bağış kampanyasına tüm olanaklarını en iyi biçimde değerlendirerek olabilecek en iyi düzeyde katılmayan partili ya da örgütlü parti taraftarı, ilişki içinde olduğu işçiyi, emekçiyi ya da genci partiyi desteklemeye çağıramaz. Ya da kendiliğinden partiye mali kaynak sağlayan, bağış yapan, aidat vermek isteyen birisinden daha fazla fedakârlık yapmasını isteyemez. Böylece bu konudaki kendi görevini yerine getirmediği gibi, ilişki içinde olduğu kişilerin de bu görevlerini tam olarak yerine getirememelerine sebep olur. Çünkü o, partiye aidat ödemenin, yayın parası vermenin ya da bağış kampanyalarına katılmanın devrimci bir parti görevi olduğunu biliyor olsa bile, bu devrimci görevi yeterince özümseyememiştir. Ya da ona göre diğer görevler temel ve vazgeçilemez, bu görev ise biçimsel ve “olsa da olur olmasa da olur” bir görevdir. Oysa parti görevinin büyüğü küçüğü olamayacağı gibi temeli ya da talisi de yoktur.
Ne diyor Kalinin: “Kendiliğinden anlamalısınız ki, parti aidatlarınızı iki ay geciktirmeniz, parti için o kadar önemli değildir, partinin kasası bundan fazla zarar görmez. Sorun yani parti aidatlarınızı zamanında ödememeniz, partiyi düşünmemeniz, parti görevlerine karşı titizlik göstermemenizde. Parti görevlerinin karşısında böyle davranan birinin içine partililik ruhu derinlemesine nüfuz etmemiştir. Çünkü partiyi düşünen kimse için parti aidatını zamanında vermek, büyük bir zevktir. Böyle davranan kimse, partiyle maddi bağlar kurar, onunla birlikte yaşar.” (Bolşevik Ajitasyon, sf. 50-51)
O halde, geçimi ve kişisel mali ihtiyaçları, parti tarafından sağlanıyor olsa bile, partiye aidat ödemek, bağış yapmak ve partiyi tanıyan herkesin bu konuda fedakârlık yapabilmesine yardım etmek, partili ve örgütlü parti taraftarı için yerine getirilmesi vazgeçilemez bir görevdir.
Komünist militanın sadece uykusundan ve gerektiğinde hayatından fedakârlık yapması yeterli değildir. Onun yaşayabilmesi için gerekli mali kaynaklar, asgari olarak ona parti tarafından sağlanıyor olsa bile, ekmeğinden, suyundan fedakârlık yapıp, bu görevini her koşulda yerine getirmesi gerekir.
İşte böyle davranan birisi, partiden alırken cimri, verirken fedakârdır. İşte böyle davranabilen birisi, partiye ait tüm maddi varlıklara karşı titizlikle yaklaşabilir. İşte böyle davranabilen bir komünist hiçbir zaman partiyi “geçim kapısı” olarak görmez ve partiye yeni mali olanaklar sağlamayı bir görev olarak bilir. İşte böyle davranabilen birisi, bütün görevlerini en iyi biçimde yerine getirebilmek için çabalıyor ve bunu da görevlerinin bir parçası olarak düşünüyorsa gerçek bir komünist militan, gerçek bir parti savaşçısıdır.
Yıllarca partiyle ilişki kuramayan parti taraftan bir işçinin, ilişkisiz olduğu dönem boyunca çalıştığı fabrikada parti çalışmasına devam etmesi, bu çalışmasıyla örgütlü bir işçi grubu yaratması ve partiyle ilişki kurduğunda ona hem örgütlü bir işçi grubuyla, hem de kendisi başta olmak üzere bu işçilerden topladığı aidatlarla gelmesi, bu konudaki proleter tutumun en güzel örneğini anlatır bize.
Parti taraftan bir işçinin yukarıda anlattığımız bu tutumu, bu konudaki eksikliklerimizi gidermek ve eğer bu görevimizi en iyi tarzda yerine getiremiyorsak, getirmek için anlamlı bir çağrı değil midir sizce?
Eylül 1993