ÖN AÇIKLAMA
1993 1 Mayıs eylemi; işçi sınıfı hareketinin ilerlemesinin yarattığı temel devrimci olanakları, bugüne kadar hiç olmamış bir açıklıkla vurgularken, burjuva kapitalist partilerin sınıf içindeki uzantısı olarak örgütlenmiş sendika bürokrasisinin üst tabakası arasında bir süreden beri alttan alta olgunlaşan bir hareketlenme, işçi kamuoyunda açıkça ilan edildi. Türk-Metal sendikasında örgütlenmiş ve sözcülüğünü M. Özbek’in yaptığı bürokratik faşist çete tarafından, işçi hareketinin her atılım döneminde gündeme sürülen “işçi partisi kurmak”la ilgili “düşünce”, Türk-İş Başkanı B. Meral’in 1 Mayıs konuşmasıyla işçi kamuoyuna açıkça ve resmen duyuruldu. B. Meral’in “işçi partisi kurmak”la ilgili bu duyurusunun kofluğu ve binlerce işçinin protestosuyla karşılanması bir yana, gerici sendika bürokrasisinin bu yöndeki girişimi, işçi sınıfının önüne, kendi saflarından çıkan bürokratik tabaka tarafından hazırlanan yeni bir tuzağa ve gerektiğinde kurulacak yeni bir barikata “işaret etmesi”yle önem taşımaktadır.
İşçi sınıfı ve hareketiyle bir ilgisi bulunmayan bazı “sosyalist” grupların, beş altı yıldır “isçi partisi kurma tartışması” yaptıkları, sendika bürokrasisine şu ya da bu kadar yamanmış kimi grupların kendilerini “işçi partisi” ya da “sosyalist parti” ilan ettikleri ileri işçi kitlesi tarafından bilinmektedir. Şimdilerde görülmektedir ki, sınıf hareketindeki son beş-altı yıllık ilerleme ve hareketin taşıdığı potansiyel dinamizm, akıl hocalığını dönek “solcuların yaptığı, M. Özbek, Ş. Denizer ve B. Meral gibi sendika üst yöneticilerinin temsil ettiği Türk-İş bürokrasisini, işçi sınıfının kurtuluşunun en temel sorunu olan parti sorununu, işçi kitlesine karşı kullanma, istismar etme ve böylece işçiler karasında manevra olanaklarını genişletme yoluna sokmuştur, işçiler üzerindeki etkisini yitiren, genişleyen yığın hareketinin karşısına “yenilenme” ve “değişim” sloganıyla çıkmak zorunda kalan Türk-İş bürokrasisinin, bu sloganlarla yetinmeyip “parti kurmak”tan söz etmesinin gerisinde yatan şeyin, işçi hareketindeki ilerleme ve işçi kitlelerin sınıf partisi düşüncesine giderek artan oranda yaklaşması olduğu son derece açıktır. Sendikaların otoritesine dayanarak işçi sınıfını yatıştırma ve kitlelere boyun eğdirme olanaklarının daralmakta olduğunun farkına varan gerici Türk-İş bürokrasisi, kitleler arasında güç kazanmakta olan ve zorunlu olarak sınıfın yaşantısına hâkim olacak olan parti düşüncesini yozlaştırma, emekçi yığınları yeni bir aldanmaya sürükleme, aşınan otoritesini tazeleme ve işçileri düzene daha sağlam bağlarla bağlama denemesine girişmektedir. Görünürde, burjuva partilerine “tehdit”miş gibi gündeme getirilse bile, Türk-İş üst bürokrasisinin 1 Mayıs’ta duyurduğu “işçi partisi kurmak”la ilgili düşüncenin işçi sınıfı açısından anlamı budur; ileri işçi, sınıfa hizmet etmek isteyen dürüst sendikacı ve sosyalizmi savunan devrimci aydın, gerici Türk-İş aristokrasisinin “girişimi”ni böyle anlamak zorundadır.
Kendilerini “sosyalist” ve “işçi” partisi ilan eden gruplar ve beş-altı yıldır “sınıf partisi” kurma girişiminde olan “sosyalist” akımlarla Türk-İş bürokrasisinin “düşünce” olarak ilan ettiği “işçi sınıfı partisi”, lafızda ne kadar “farklı” görünürse görünsün, işçi sınıfının sınıf çıkarları ve kapitalizmden kurtuluş mücadelesinde aynı konumda bulunan “parti”lerdir. Bu “partiler”in, “parti” girişimlerinin ve “parti” düşüncelerinin işçi sınıfının yaşantısı, eylemi ve sömürüden kurtuluşuyla bir ilgileri yoktur; bu, beş-altı yıldan bu yana olduğu gibi, 1993 1 Mayıs eyleminde de inkâr edilemezcesine kanıtlanmıştır. Burjuva ve küçük burjuva sosyalizminin, gerici, liberal ve reformist sendikalizmin ve bu platformlar üzerinde oluşan “partilerin işçi sınıfının çıkarları, mücadelesi ve sömürüden kurtuluşuyla bir ilgilerinin bulunmadığı; tam aksine, sınıfın düzene bağlanması ve boyun eğmesine hizmet eden akımlar ve “partiler” oldukları, Komünist Manifesto’nun yayınlanmasından bu yana herkesçe bilinmektedir. Adları ister “sosyalist”, ister “komünist”, isterse “işçi” olsun, işçi sınıfı adına “kurulan” bu partilerin tümü de burjuva ve kapitalist “işçi” partileridirler, burjuva-kapitalist partinin sınıf içindeki fraksiyonları ve değişik örgütleridir. İşçi sınıfını, kurulu düzene boyun eğdirmenin, sınıfın kurtuluşunun yolunu kesmenin araçları olarak “kurulmuşlardır” ve “kurulmaya” çalışılmaktadırlar. Türk-İş üst bürokrasisinin gündeme getirdiği “işçi sınıfı partisi” de işte böyle “partilerden biridir. Gerçekte Türkiye işçi sınıfı, “kurulmuş” olan, beş-altı yıldır “kurulması tartışması” yapılan “sosyalist” ve “işçi” partilerine bugüne kadarki ilgisizliğiyle ve B. Meral’in “işçi partisi kurmakla ilgili konuşmasına gösterdiği tepkiyle bütün bu partilerin sınıf dişiliğinin farkında olduğunu kanıtlamıştır, kanıtlamaktadır.
Parti, işçi sınıfının mücadelesinin gerçek sınıf mücadelesi olarak gelişmesinin ve sınıfın burjuvazi karşısındaki zaferinin temelidir, başlıca güvencesidir. O, yukarıda söz edilen partilerden tamamen farklı olarak, kapitalizmi yıkma ve sosyalizmi kurma yeteneğine sahip devrimci bir partidir. Ve burjuva, küçük burjuva “sosyalist” akımların ve sendika bürokrasisinin sınıfa söylediklerinin aksine, işçi sınıfının devrimci sınıf partisi Türkiye’de vardır. Her türden yol kesme girişimlerine ve her türden saldırıya karşı savaşarak ilerlemekte ve sınıfın bütün yaşantısını dönüştürme ve sınıf içinde egemen olma mücadelesi vermektedir.
Türkiye işçi sınıfının 1993 1 Mayıs eylemi, devrimci bir sınıf partisinin varlığını, sınıfın yaşantısında bütün öteki “işçi partilerinden ve Türk-İş yöneticilerinin “partisinden tamamen farklı bir yere sahip olduğunu sadece kanıtlamamış, çarpıcı bir olgu olarak da ilan etmiştir. İşçi sınıfı, bütün bir sınıf olarak, bütün öteki partilerden ayrı, bağımsız bir parti olarak örgütlenme eğilimi içinde bulunduğunu, kendi devrimci partisinin var olduğunu ve bu parti saflarında örgütlenmek yolunda yürüdüğünü ortaya koymuştur. 1993 1 Mayıs eyleminin işçi sınıfının azınlığının eylemi olması; bu eylemin, sınıf hareketinin biricik devrimci alternatifi ve temsilcisi olduğunu açıkça ilan ettiği partinin, henüz ileri işçilerin azınlığından oluşan bir parti olması kimseyi “umut”landırmamalıdır. Çünkü 1993 1 Mayıs’ının işçi sınıfının azınlığının eylemi olarak gerçekleşmesinin ve partimizin henüz ileri işçilerin azınlığından oluşan bir örgüt olmasının nedeni büyük ölçüde, işçi hareketinin son bir buçuk yıldır yaşadığı geçici gerileme ve kitlelerin olgunlaşma derecesiyle doğrudan bağlı nedenlerdir. 1 Mayıs mücadeleleri, genellikle, işçi sınıfının politik eğilimini ve işçi sınıfı içindeki politik çalışmayı açığa vuran ve temsil eden mücadelelerdir. Bu Türkiye’de gelenekleşmiştir. Daha önceki 1 Mayıs’larda olduğu gibi, 1993 1 Mayıs’ı da bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Bu 1 Mayıs eyleminde, işçi sınıfının harekete geçen, politik eğilimini açıkça ortaya koyan kesimleri, sadece İstanbul’da değil, bütün ülkede, Türk-İş bürokrasisi başta olmak üzere, sınıf-dışı reformist ve “sosyalist” grupları bir kenara itmiş, büyük ölçüde partimizin sloganları, pankartları ve örgütleri etrafında toplanmıştır. Görülmüştür ki, işçi sınıfı içinde partimizden ve örgütlerinden başka herhangi kayda değer bir devrimci politik akım ve örgüt yoktur. İşçi sınıfı, partimize, kendi sınıf partisine olan politik ve örgütsel eğilimini belirginleştirmiş ve ilan etmiştir. Hangi politik grup hangi propagandayı yaparsa yapsın, Türk-İş bürokrasisi hangi girişimde bulunursa bulunsun, işçi hareketinin gerçek durumu ve politik ve örgütsel eğilimi böyledir, böyle şekillenmiştir; bu, kendini bilen hiç kimse tarafından yadsınamaz. 1993 1 Mayıs’ının temel önemi, gerçekte, işte burada yatmaktadır.
Bu durum partimize, parti örgütlerine ve komünist gençlik örgütüne işçi sınıfı hareketini kucaklamak ve ilerletmek için büyük olanaklar sunduğu gibi, çoğalan sorumluluklar, ağırlaşan görevler ve artan zorlukları da dayatmaktadır. Ve parti örgütlerimiz ve parti sempatizan kitlesi, herhangi bir rehavete düşmemek ve kesin olarak çok daha enerjik, çok daha özverili, çok daha sorumlu ve çok daha disiplinli bir mücadele içinde olmak zorundadır. Önümüzdeki dönemde sınıfın hareketinin bizden talep ettiği çalışmayı yapabilmenin ve onun saflarının derinliklerinde yayılmanın temel koşulu bugün budur.
Devrim ve komünizm mücadelesinin yüklediği görevlerin üstesinden gelmesi için, örgütlerimiz, kadrolarımız ve ileri sempatizanlarımız, partimizin mücadelesinin tecrübelerini kesin olarak özümsemek zorundadırlar. Bugüne kadarki mücadelenin deney ve tecrübeleri parti belgelerimizde vardır. Ayrıca, partimizin sınıf içindeki çalışmasının bugüne gelmesinde bir dönemeç oluşturan 1990 1 Mayıs mücadeleleriyle doğrudan ilgisi olması ve partimizin bugünkü ilerlemesini, 1990 1 Mayıs’ının ardından ilan etmesi bakımından, 1990 Haziran ayında bütün örgüte ve ileri sempatizanlara yapılan bir “açıklama ve çağrı” şimdi bir broşür olarak yeniden yayınlanmaktadır. Bu broşür, bugün önemi bulunmayan birkaç cümlenin çıkarılması ve herhangi bir anlam kaymasına izin vermeyen bir redaksiyondan başka bir değişiklik yapılmadan ve olduğu gibi yayınlanmaktadır. Bütün örgüt ve bütün örgütlü parti güçleri bugünkü durumdan yola çıkarak bu broşürü incelemeli; sonuçlar çıkarmalı ve dönemin dayattığı yeni görevler için yeniden silahlanmalıdır. Unutulmamalıdır: Partimiz, işçi sınıfının yaşantısını dönüştürebildiği oranda onu kucaklayabilecektir; onu kucaklayabilmek için parti örgütleri ve onu eylemiyle destekleyen parti çevreleri kendi yaşantı ve eylemlerini, sürekli yeniden dönüştürmek ve kendilerini sürekli yeniden inşa etmek zorundadırlar. Bunun silahlarını partimizin mücadelesinde, bu mücadelenin belgelerinde kesin olarak bulacaklardır.
Türk-İş bürokrasisinin, “parti kurma” gibi demagojilerle ileri işçilerin zihnini bulandırmasına asla izin vermeyecek, çeşitli “sosyalist” grup ve “partiler”in sınıfın gösterdiği sosyalizm eğilimini deforme etmelerine hiçbir şekilde olanak tanımayacak ve uyanan işçi kitlelerinin devrimci dönüşümüne ve partimizde örgütlenmelerine her yönden yardım edecek devrimci bir çalışma içinde olmak, proletaryanın devrimci partisinin ve onun örgütlerinin temel görevidir. İşçi sınıfının eğilim gösterdiği devrimci ve Marksist-Leninist mihrak olgusal olarak ortaya çıkmıştır. Hareketin gelişme seyrine bağlı olarak bu mihrak, yani partimiz, işçi sınıfının devrimci kitle partisi olarak şu ya da bu biçimde kendini herkese kabul ettirecek ve herkes onu kabullenmek zorunda kalacaktır. Parti örgütlerimiz, kadrolarımız ve gençlik örgütümüz, işçi hareketindeki göreceli ve geçici moral gerileme nedeniyle güç bulan ve çoğu “sosyalist” çevre tarafından körüklenen “psikoloji”ye, Kürt ulusal hareketinin “yenilenen” platformunun yarattığı geri eğilimlere boyun eğmeye haklarının bulunmadığını kesin olarak anlamak ve anladığını çalışmalarıyla ortaya koymak zorundadır. İşçi hareketi şimdi gerçekte, patlama öğelerini sıkıştıran ve patladığında, örgütlenme yeteneklerini de kapıp koyvereceği bir süreç yaşamaktadır. İşçi hareketinin yeni bir atılımı döneminde, Kürt halkının mücadelesi, devrimci ve güven duyacağı bir mihrak bulacak ve potansiyel olanaklarını değerlendirme ve yeni bir hareketlenme yönelimine girecektir. Şimdi her şey ve önümüzdeki dönemin temel gelişim seyri, büyük ölçüde partimizin çalışmasına, mücadelesine ve eylemine bağlı hale gelmiştir. Diktatörlüğün ideolojik ve örgütsel güçlerinin ve polis gücünün artan ve artacak olan saldırıları ve gerici sendika bürokrasisinin ve gerici burjuva parlamentarist akımların belirginleşmekte olan birleşik cephesi karşısında sınıfın ve partinin güçlerini koruyan, ilerleten, geliştiren ve örgütleyen sorumlu, özverili ve enerjik bir çalışma içinde olmak her şeyi belirleyecektir.
TDKP-MK Mayıs 1993
PARTİ ÖRGÜTLERİNE, GENÇ KOMÜNİSTLER BİRLİGİ’NİN BÜTÜN ORGANLARINA, ÖRGÜTLÜ SEMPATİZAN ÇEVRELERİNE VE İLERİ SEMPATİZANLARA AÇIKLAMA VE ÇAĞRIDIR!
Özellikle 1990 başından bugüne, partimiz önemli olaylar yaşadı; geçtiğimiz aylar, örgütümüzün yakın tarihinde ve yaşamında önemli yer tutan olaylara tanıklık etti.
Partimizin tarihindeki son on yılın en önemli olayı olan parti 1. Genel (Şubat) Konferansı toplandı, çalışmalarını başarı ile sonuçlandırdı. Partimizin kuruluş yıldönümünde toplanan I. Genel Konferansımız; örgütümüz inşa tarihinin sorunlarını, siyasal ve örgütsel taktiklerini, sınıf içindeki ve diğer alanlarındaki çalışmanın görevlerini ele alarak tartıştı; tecrübe geliştirmeye yönelik değerlendirmeler, siyasal ve örgütsel pratik planlar yaparak ve direktif-kararlar alarak, sonuçlandı. Partimizin konferansı; ağır illegalite koşullarında, devrimci sorumluluk duygusu, proleter ağırbaşlılık ve coşkun siyasal cesaret örneği olarak gerçekleşti; örgütümüzün çalışmasının muhasebesini yapmak, hata ve zaaflarıyla hesaplaşmakla kalmadı; proletarya devriminin ve sosyalizmin uluslararası ve ulusal çaptaki sorunlarını ele aldı, tahlil etti ve aktüel devrimci görevler belirledi.
Uluslararası modern revizyonizmin, sosyal demokrasinin, troçkizmin ve bu akımların doğrudan yamanmış bulunduğu emperyalist ideolojinin birleşik uluslararası karargahlarının; 12 Eylül’cü diktatörlüğün şemsiyesi altına girmiş olan yerli revizyonist, troçkist, reformist akımların Marksizm-Leninizm’e, sosyalizme ve proletarya devriminin teori ve pratiğine karşı saldırılarının püskürtülmesinin; bu saldırıların parti saflarındaki “dışa vurumu” olan inkarcı-tasfiyeci fraksiyonların ezilmesinin bir ifadesi olarak, 1990 Şubat’ında toplanan Parti Konferansımız, parti tarihinin son on yılındaki en önemli parti olayı oldu. Çünkü Konferansımız, hata ve zaafların üzerine cesaretle yürünmesinin, Marksizm-Leninizm’in ve proletaryanın partimizin şahsındaki kazanımlarının titizlikle savunulmasının bir ifadesi değil, aynı zamanda, uluslararası ve ulusal ölçekteki revizyonist ve emperyalist ideolojik saldırıya karşı Marksizm-Leninizm’in, devrim ve sosyalizm mücadelesinin kazandığı bir zaferdi. Konferansımızın platformu; Marksizm-Leninizm’i yeniden savunma ve örgütü proletaryanın bağrında yeniden inşa etme mücadelesini yeni bir aşamaya genişletme görevi tarafından belirlendi; Konferansımız, partimizin verdiği bu görevi bütün yönlerden, başarıyla ve devrimci bir içerik ve biçimle planladı. I. Genel Konferansımız, örgütümüzü yeni bir döneme hazırlayan devrimci bir platform oldu.
Ancak geçtiğimiz ayların, partimizin tarihi ve yaşamındaki olaylara tanıklığı, sadece, Parti 1. Genel Konferansı’nın başarıyla gerçekleşmesine tanıklığından ibaret kalmadı. Geçtiğimiz ayların doğurduğu olgu ve olaylar; örgütümüzün özellikle üç yıldır ısrarla ve her türden sağcı ve “sol”cu akıma direnerek savunduğu politik-örgütsel çizgi ve taktikleri olgusal olarak sınadı; bütün sağ ve “sol” sapmalarla partimizin politik-örgütsel çizgi ve taktikleri arasındaki niteliksel ayrılığı bütün açıklığı ile işçilerin ve devrimci kamuoyunun gündemine soktu. Son üç-dört ayın olayları, partimizin merkezi politik-örgütsel çizgi ve taktiklerini inkâr edilemez biçimde doğruladı.
Yaşanan olayların ve politik olguların, önemi yadsınamaz bir biçimde vurguladığı şu iki siyasal ve örgütsel taktik durum ve sorundan söz ediyoruz: Bunlardan birincisi, Kürdistan Kararnamesi’nden sonra, Türkiye “sol” hareketinin örgütümüzün dışındaki fraksiyonlarının içine düştüğü utanç verici ve her dürüst devrimcinin ibret dersi almasını dayatan örgütsel çözümsüzlük; ikincisi ise, 1990 1 Mayıs mücadelelerinin, Türkiye “sol” hareketinin tüm sağ ve “sol” akımlarının işçi hareketi karşısındaki reformist, sağcı eğilimi temsil eden siyasal platformlarını açığa çıkarması ve sınıf hareketi karşısında, “proletaryanın gerisini seyreder” bir konumda bir araya toplamasıdır. “Kürdistan Kararnamesinin yenilediği koşulların ve 1 Mayıs mücadelelerinin, partimizin siyasal-örgütsel çizgisini ve aktüel siyasal-örgütsel taktiklerini bütün yönlerden ve bütün ana çizgileriyle sınayıp, yadsınamaz bir biçimde doğrulamış olması, örgütümüzün son on yılının, Konferansımızın toplanmasından sonraki en önemli olayları oldu.
Kürdistan Kararnamesi’nin ardından gelen üç-dört ay içinde, Marksizm-Leninizm, devrim ve sosyalizm iddiasında olan, proletarya ve halka “önderlik” sorununda mangalda kül bırakmayan “kibirli” “solcu” grupların, siyasal-örgütsel çizgilerinin legalist, reformist ve icazetçi özü bütün açıklığı ile ve çarpıcı bir biçimde ortaya çıktı. Hükümetin “sansür” girişimleri ve “legal basın” yasakları, yüz yıllık Osmanlı “aydını”nın ve altmış yıllık TKP oportünizminin geleneğine yaslanan devrimci “sol” akımların, bütün propaganda-ajitasyon faaliyetini, dolayısıyla politik örgütlenme çalışmasını ve örgütsel ilişkilerini esas olarak askıya aldı. Legal basın çevresinde “devrimci örgüt” kurma, “devrimci parti inşa etme” ve “kitleleri örgütleme” politikası, yüz kızartıcı bir biçimde iflas etti. Kendilerine “dergiler” adını takanların, “basın özgürlüğünü savunma” adına ve yığınlara seslenmedeki acizlikleri içinde, diktatörlükten ve hükümetten “icazet” ve “özgürlük” talep etmeleri, bu akımların politik ve örgüt sel çizgilerinin iflasının göstergesi olduğu gibi, girdikleri yolun çıkmaz olduğunu da ifade etmektedir. Sayıları iki elin parmaklarını çok aşan, öte yandan legalci TBKP’nin ve D. Perinçek’çi Sosyalist Parti’nin reformist yolunu, “icazet” ve “uzlaşmak”la suçlayan akımların politik ve örgütsel çizgilerinin gerisinde, daha ince bir legalizmin, reformizmin ve icazetçiliğin yattığı olgularla görüldü. Olgular ve olaylar yargılayıcıdır; gerçekleri gizleyecek tumturaklı sözlere, keskin sloganlara ve laf kalabalığına sığınacak saçak altı bırakmaz. Gerçek şudur: Legal basın çevresinde “devrimci örgüt” kurduklarını ve bugünkü koşullarda işçi ve emekçileri legal propaganda ve ajitasyon araçlarıyla “örgütleyeceklerini” iddia edenler, işçi hareketinin, gençlik ve halk hareketinin ve Kürt halkının direnişinin, son yılların en yüksek noktasına ulaştığı son üç-dört ay içinde (kendi içine kapanmış küçük bir iki grubu bir yana bırakacak olursak), işçi ve emekçilere seslerini ulaştıracak propaganda ve ajitasyon araçlarından yoksundular. Dolayısıyla, merkezi politik çalışmayı durdurmuş durumdaydılar. Bu grup ve akımlar, propaganda ve ajitasyonu, dolayısıyla örgütsel çalışmayı burjuva basının onlara yer verdiği oranda ve yer verdiği içerikte “sürdüre-bildiler”. Buna karşılık, Türkiye’nin bugünkü koşullarında ve devrim cephesinin bugünkü durumunda, “illegal örgütün ancak illegal siyasal gazete çevresinde örgütlenebileceği” tespitini yapan ve “illegal propaganda ve ajitasyonu ve yasadışı basının örgütlenmesini temel alarak legal olanaklardan yararlanma” çizgisi izleyen partimiz, Kürdistan Kararnamesi’nden sonraki üç-dört ay içinde, propaganda ve ajitasyon kapasitesini iki katına çıkardı, yasadışı örgütsel faaliyetini ve illegal örgüt ağını daha da yaygınlaştırma yönünde ilerledi. Bu nedenle, örgütümüz legal olanaklardan ve legal basından, tüm faaliyetini ve örgütlenmesini legal basına bağlamış sözde “illegal örgütler”den daha iyi yararlanmayı başardı. Son üç-dört ayda, Devrimin Sesi’nin ikiye katlanan tirajı ve diğer tüm grup ve akımlar tek bir merkezi ve yerel vb. çağrı yayınlayamazken, parti örgütlerimizin, 1 Mayıs’ta, nüshaları yüz binleri aşan, belki de yarım milyona vararak, sayfa sayısı milyonu bulan ve belli başlı bütün sanayi kentlerine ve Kürdistan’ın belli başlı bölgelerine dağılan illegal broşür, bildiri ve Devrimin Sesi özel sayıları çarpıcı bir göstergedir.
Son üç-dört ayın olaylarının; öteki tüm gruplar acz içinde faaliyet gösterme “özgürlüğü” isterken, örgütümüzün propaganda-ajitasyon kapasitesinin hızla artmasının ve Devrimin Sesi’nin tirajının, üç-dört ay içinde iki katma çıkmasının öğrettiği bazı temel derslerin özel olarak vurgulanması gerekir: Özel olarak vurgulanması gereken ilk ders; Türkiye koşullarında ve devrimci hareketin bugünkü durumunda, illegal merkezi basın çevresinde illegal örgütlenmeyi ve günlük ajitasyonun yaygın illegal organ ve araçlarının yaratılmasını temel alan bir örgütlenme çizgisine sahip olmadan, devrimci örgütün ve yığınlarla devrimci bağların kurulamayacağıdır. Vurgulanması gereken başka bir ders ise; işçi ve emekçi yığınlarının gösterdiği hareketlenmenin Marksist-Leninistlere, parti örgütlerine ve tüm devrimcilere yasadışı basını olağanüstü yaygınlaştırma görevini acil ve ertelenemez bir biçimde dayattığıdır. Faşizmin saldırıları, buna karşılık yığınların gösterdiği devrimci eğilimler, yasadışı basına ilgiyi olağanüstü arttırmakta ve onu etkili kılmaktadır. Öte yandan, burjuvazinin “icazeti”ne tabi olan, kesintiye uğrayan ve her koşul altında varlığını sürdürme yeteneği taşımayan propaganda ve ajitasyon faaliyetinin ve genel olarak tüm çalışmanın komünist ve devrimci olamayacağı açıktır. İşçi ve emekçi yığınlarda devrimci çalışmaya ve yasadışı basına artan ilgiyi kucaklama, bu ilgiyi yoğunlaştırma ve örgütleme görevlerinin, günümüzün en önemli görevlerinin başında geldiği, bugün artık somut olgularla, “dergiler” denilenlerin düştüğü açmaz ve örgütümüzün kesintiye uğramadan artan faaliyetiyle kanıtlanmıştır.
Kürdistan Kararnamesi, sansür tehditleri ve faşist saldırı kampanyaları ve bu tehditlere karşın işçi sınıfının, halkın, gençliğin ve Kürt halkının mücadelesinde görülen ilerlemenin, Türkiye “sol” hareketinin çok sayıda “iddialı” grubunu ittiği örgütsel çıkmaz ye örgütümüzün merkezi, yerel ve işyeri propaganda ve ajitasyonunda yol açtığı genişleme, partimizin örgütlenme çizgisinin temelini oluşturan “illegal basın çevresinde örgütlenme” politikasını, sınıf bilinçli işçinin görmezden gelemeyeceği ve hiçbir dürüst devrimcinin inkâr edemeyeceği bir açıklıkla doğrulamıştır. Bu pratik ve olgusal doğrulama, partimizin tüm diğer “devrimci” gruplardan niteliksel ayrılığının ve Marksist-Leninist örgütsel temelinin bir göstergesi olduğu gibi, örgütümüzün son yıllarda yaşadığı en önemli olaylardan ve edindiği en önemli tecrübelerden biri de oldu.
Partimizin son yıllarda yaşadığı ve tecrübesine vardığı en önemli olaylardan diğeri ise; işçi sınıf ve halk hareketini ve devrimin ilerletilmesini ele alışının ve politik taktiğinin, pratik olarak ve sınıfın eylemiyle sınanmasına yol açan 1990 1 Mayıs mücadeleleridir. 1990 1 Mayıs’ında, işçi sınıfı, son on yılın en ileri mücadelelerine yol açan İstanbul’daki 1 Mayıs eyleminde, hemen bütün diğer siyasal akımlarla partimiz arasındaki ilkesel ve taktik ayrılığı, belirgin bir şekilde ortaya koydu. Partimizin devrimi ele alışı ve güncel siyasal taktiği, değişik mücadele biçimleri içindeki binlerce, on binlerce ve yüz-binlerce işçinin eylemiyle pratik olarak sınandı, doğrulandı. 1990 1 Mayıs’ı, bugüne kadarki en kitlesel, devrimci özellikleri en fazla gelişmiş ve devrimci bir 1 Mayıs olarak, partimizin çağrıları ve sloganlarıyla kutlandı ve bu kutlama, sınıfın en ileri kesimlerine mal oldu. Örgütümüz, işçi sınıfının ileri öğelerinin çoğunluğunu kucaklamış ve örgütlemiş olmamasına karşın; işçi sınıfı, 1 Mayıs’ta, Türk-İş ağalarının ve TBKP’li bürokrasinin kurduğu gerici barikatları aştı; sözde “sol” grupların, “Taksim’de korsan gösteri”den ibaret olan sözde “sol”, gerçekte sağcı taktiklerini bir kenara itti ve partimizin ortaya atıp savunduğu taktik çizgi ve çağrılar üzerinde eyleme girdi. Üretimi durdurmakla yetinmeyip sokağa çıkan binlerce işçi, İstanbul’da, partimizin pankart ve sloganları altında gösteri yaptı. İşçilerin, 1 Mayıs’taki üretimi ve işi durdurmadan, işyeri ve sokak gösterilerine varan eylemlerinden oluşan hareketi; “Devrimci Sol Güçler”in ve “dergiler” bloğunun oportünist taktik çizgi ve çağrılarını açığa çıkarıp iflasa sürüklerken; partimizin taktik tutumu ve çağrıları örgütümüzü sınıfa yaklaştırdı; sınıfın eylemi, partimizin siyasal ve örgütsel taktiğini, sloganlarını ve çağrılarını doğruladı. Sınıf hareketinin; dürüst, ilerici, devrimci ve sosyalist sendikacıların ve işçi İadelerinin saflarındaki arayış karşısında ve devrimci kamuoyu önünde partimizin politik etki ve itibarı bu nedenlerle, özellikle son aylarda önemli ilerlemeler gösterdi. Sonuç olarak, artan faşist terör kampanyasının, buna karşılık sınıf hareketinin gösterdiği ilerlemenin devrimcilerden daha fazla talep ettiği yeteneği, potansiyel ve politik ve örgütsel olarak, sadece partimizin ortaya koyabildiği ve koyabileceği bizzat olgularla görüldü. Bu olay, partimizin, işçi sınıfıyla birleşme ve işçiler tarafından benimsenme yolunda attığı ve taktiklerinin ve başlıca sloganlarının sınandığı en çarpıcı olaylardan biri oldu.
Özet olarak söylersek, günümüzde Türkiye’de ortaya çıkan olgular ve yaşanan olaylar, partimizin son üç yıldır ısrarla izlediği, Parti 1. Genel Konferansı’nın oybirliğiyle onayladığı politik-örgütsel çizgiyi ve aktüel politik ve örgütsel taktikleri sınadı ve doğruladı. Yaşanan olgu ve olayların partimizi ve izlediği politik-örgütsel çizgiyi olgusal ve pratik olarak doğrulaması; örgütümüzün dönemle ilgili tahlillerinin, izlediği politik-örgütsel çizginin olayların ve sınıfın eyleminin sınavından geçip yadsınamazcasına kanıtlanması; Parti Konferansı’nı ve örgütümüzün örgütsel ve siyasal taktiklerinin kanıtlanmasını, onun yaşadığı en önemli parti olayları haline getirmekle kalmadı; örgütümüzü işçi ve halk hareketinin önümüzdeki dönemdeki devrimci gelişmesinin pratik ve güvenilir alternatifi haline de getirdi. Partimizin işçi sınıfı ve halk hareketinin politik bakımdan alternatifi haline gelmesi ve örgütsel bakımdan hareketi kucaklama koşullarını daha da genişletmiş olması kuşkusuz, onun devrimci sorumluluklarının daha da arttığından ve görevlerinin daha da ağırlaştığından başka bir şeyi ifade etmez, örgütümüz, bundan böyle, yürüdüğü devrimci yolda daha kararlı, daha azimli, daha enerjik ve daha hızlanarak yürümek zorundadır. Partimize bugün her zamankinden daha yakın olan ileri işçiyi, her zamankinden daha sıcak yaklaşan önyargısız devrimciyi kazanıp kucaklayabilmesi, devrimci potansiyel taşıyan siyasi grup ve akımlar üzerindeki etkisini arttırabilmesi açısından örgütümüz daha kararlı, daha azimli ve daha enerjik bir mücadele vermek zorundadır. Olayların ve olguların örgütümüze dayattığı şey budur.
Partimizin ve parti 1. Genel Konferansının, devrim ve karşı devrim arasındaki çatışmanın doğurduğu toplumsal ve politik olaylar tarafından sınanan ekonomik ve siyasal durumla ilgili tahlil ve tespitlerine altını çizerek yeniden işaret etmemiz gerekiyor. Son üç-dört ayda yaşanan olaylar bunu özellikle gerekli kılıyor.
Türkiye’de neler oluyor, Türkiye nereye gidiyor, sorularına verilecek yanıtlar, komünistler ve devrimciler için ve devrimin ve sosyalizmin geleceği açısından tayin edici önem taşımaktadırlar.
Örgütümüz, tasfiyeci-inkârcı akımların partiden tasfiyesinden sonra, 1987 ortalarında, yukarıdaki sorulara yanıt bulmak amacıyla, Türkiye’deki ekonomik ve siyasal durumu tahlil etmiş, bu tahlillerden siyasal ve örgütsel sonuçlar çıkarmıştı. Örgütümüz, 1987 ortalarında yeniden örgütlenmeye yönelirken, hükümetin, burjuva “muhalefet”in ve çeşitli “sol” siyasal akımların, değişik renklerle de olsa propaganda ettiği, “refah içinde kalkınma”, “modernleşme ve istikrarlı gelişme”, “büyüyen, güçlenen ekonomi” gibi sloganları bir yana itti. Örgütümüz, 12 Eylülcü sömürü ve yağmalamaya karşın, ülke ekonomisinin kriz içinde bulunduğunu, krizin giderek, çok yönlü bir biçimde derinleşmesinin bütün koşullarının olgunlaşmakta olduğunu tahlil ve tespit etti. Hareketimiz, bu tahlil ve tespitlerden yola çıkarak, burjuvazinin ve gericiliğin, derinleşmekte olan iktisadi krizin ve ülkenin emperyalizme kölece bağlılığının bütün yüklerini işçi sınıfının, köylülüğün, Kürt halkının ve gençliğin sırtına yıkmaya devam etmeye ve halkın gırtlağına daha fazla basmaya mahkum olduğu sonucuna vardı. Örgütümüz, Türkiye’deki iktisadi yaşamla ilgili bu temel tespitinin yanı sıra; siyasal rejimle ilgili olarak, hemen bütün sağ ve sol parti ve akımlarca pompalanan, 1983 seçimleriyle birlikte “faşizmin yumuşama dönemine girdiği”, “ara rejimden çıkıldığı”, “rejimin demokrasiye dönüşmekte olduğu” vb. düşüncelerini reddetti; 1982 Anayasası’nın ve 1983 seçimlerinin “demokrasiye geçiş” ya da “rejimde yumuşama” olmadığını; 12 Eylülcü faşist diktatörlüğün “yasallaşma ve meşrulaşma” arayışlarının ifadesi olduğunu, sahte bir “liberalleşme güldürüsü”nden başka bir şeyi ifade etmediğini; 1971 yarı-askeri faşist darbesinden sonra “geçilen” faşist parlamentarizme bile yaklaşmadığını; 12 Eylülcü diktatörlüğün, güçlerini ve kurumlarını bu yolla yenilemekte, yeniden örgütlemekte olduğunu; diktatörlüğün, işçi sınıfına, halka ve Kürt ulusuna karşı faşist kurumları ve güçlerini sürekli yeniden örgütleme ve tahkim etme politikası izlediğini, izlemek zorunda olduğunu tespit etti ve açıkladı. Öte yandan partimiz, 12 Eylülcü faşist rejimin, 12 Eylül darbesinin yarattığı koşulları “yasallaştırıp” “meşrulaştırmaya” çalışırken, zayıflıklarını da artan oranda çoğalttığını, kendi temellerini aşındıracak bünyesel “istikrarsızlıklar” kazandığını, “liberalleşme güldürüsü”nün bu istikrarsızlıklar sonucu ve “istikrar” arayışının bir ifadesi olarak gündeme sokulduğunu tespit ve ilan etti. Ve partimiz, işçi sınıfının, halkın ve Kürt ulusunun hareketinin gelişmesi karşısında, 12 Eylülcü diktatörlüğün “taviz” ve “yumuşama” politikası değil, dizginsiz saldın ve ezme politikası izlemekte olduğu, bugünkü iktisadi ve siyasal koşulların onlara bu politikayı dayattığı ve diktatörlüğün iç ve dış iktisadi-siyasal koşullar tarafından belirlenen bu politikasının, faşist partiler ve “parlamento” tarafından maskelenmeye çalışıldığı sonucuna varıldı. “Parlamento”nun, “partiler”in ve “seçimler”in devreye sokulmasının, 12 Eylülcü faşist generaller çetesinin ve burjuvazinin, hareketlenme belirtileri veren işçi sınıfını, halkı ve uluslararası kamuoyunu yeni bir aldanma içine sürüklemek için giriştiği bir manevradan başka, bir şey olmadığım vurguladı.
Partimiz, iktisadi ve siyasal yaşamı tahlil ve deşifre etmekle yetinmedi, yetinemezdi. Ülkedeki iktisadi ve siyasal yaşamı giderek daha çok etkileyen ve ilerleyen yıllarda siyasal gündemi yer yer de olsa belirler duruma gelen işçi sınıfı hareketini; emekçi sınıfların ve genel olarak halk hareketinin durumunu ve diktatörlüğün bugünkü en önemli açmazı olan Kürt ulusal hareketini; başta işçi sınıfı hareketi olmak üzere ezilen sınıfların, ezilen Kürt ulusunun ve gençliğin hareketinin dinamiklerini ve içinde bulunduğu sorunları, olaylara giderek artan bir hâkimiyetle irdeledi. Örgütümüz, 1987 ortalarında, partinin yeniden örgütlenmesine yönelirken, işçi sınıfının, gençliğin, halkın ve Kürt halkının saflarında, burjuvazi ve gericiliğe ve 12 Eylülcü diktatörlüğe karşı hoşnutsuzluk, yer yer öfke ve nefret belirtilerinin yaygınlaşmakta olduğunu, işçi hareketi ve gençliğin eylemi, halen kendiliğinden karakterde ve yasal biçimler içinde seyretmesine karşın, bu hareketin, içinde yasadışı ve devrimci gelişme eğilimlerini de taşıdığını vurguladı. Partimiz, özellikle işçi sınıfının, 12 Eylül yenilgisinin ve faşist cuntanın dayattığı ağır koşulların deneyimini kendiliğinden edinmekte ve sınıfın saflarındaki hareketlenmenin geçmiştekine göre çok daha köklü ve kitlesel bir hareketlenme olduğuna, mücadelesinin henüz geri ve yasal ekonomik grevler biçiminde gelişmesine karşın, işçi kitlelerinin patlama direnişlere ve siyasal-sendikal özgürlük taleplerine uzak olmadığına, altını çizerek işaret etti. Sınıfın ve tüm ezilenlerin kendilerine dayatılan koşullan kabullenmeme eğilimleri içinde bulunduklarına, işçi ve köylülerin, gençlerin ve Kürt emekçilerinin sorunlarını, geçmiştekine göre daha kitlesel bir biçimde, grevler, direnişler, genel grevler ve genel direnişler, sokak hareketleri ve patlama direnişlerle çözme eğilimlerini (istikrarsızlıklar gösterseler de), arttırdıklarına sürekli ve özel olarak dikkat çekti. Parti örgütünü ileri işçileri ve tüm devrimcileri uyarmaya, hazırlamaya ve yeni ve gelişmekte olan koşullara göre yeniden örgütlenmelerine yardım etmeye çalıştı. Partimiz, ileri işçilerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğünün yanı sıra, örgütümüz dahil bütün devrimci örgüt ve akımların, işçi ve halk hareketinin gerisinde bulunduklarını, onun ihtiyaçlarına cevap veremez konumda olduklarını saptadı. Ayrıca örgütümüz, faşist terör ve baskının yıldırıcı etkisinin kırılma eğilimine girdiğini, işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve Kürt emekçilerinin saflarında öfke, mücadele ve örgütlenme eğilimlerini kışkırtan bir anlam kazandığını da tespit etti. Örgütümüz, işçi sınıfının içinde bulunduğu hareketlenme, gösterdiği hoşnutsuzluk, öfke ve tepki belirtileriyle, şehrin ve kırın öteki ezilen sınıflarının, gözlerini üzerine çevirdiği sınıf haline fiilen gelme sürecine girmiş olmasına karşın, sınıfın hâlihazır eyleminin, saflarında taşıdığı hoşnutsuzluk ve öfkenin gerisinde bulunduğunu vurguladı. Bunun böyle olmasının nedeninin ise; sınıfın saflarına reformist-oportünist eğilimin taşıyıcılığını üstlenmiş ve sendikaların başına oturmuş bulunan ve burjuva-kapitalist partinin özellikle reformist ve revizyonist fraksiyonlarının örgütlerini temsil eden her soydan sendika ağası kliğinin, çizgi ve faaliyeti olduğunu açıkladı. Partimiz, sendika ağası gruplarının ve reformist ve revizyonist parti ve akımların işçi sınıfının yatıştırılmasını, düzene bağlanmasını ve kapitalist sömürünün ve faşist rejimin “istikrar” kazanmasını hedefleyen çizgi ve faaliyetine karşı mücadele görevini, işçi ve emekçi kitlelerinin faşizme ve sermayenin saldırılarına karşı mücadelesini örgütleme ve özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi kapsamına genişletme çalışmasının en önemli unsurlarından birisi olarak benimsedi. Türk ve Kürt milliyetinden işçi sınıfının hareketinin en önemli zaafının, onun ileri ve uyanış içindeki öğelerinin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü olduğu; köklü yükseliş belirtileri içindeki açık yığın mücadelesinin şu ya da bu yönde ilerlemesinin; öncü işçilerin, hareket içinde oynayacakları rolü anlamalarına, örgütlenme eğilimlerini geliştirmelerine ve kendi öz partileri saflarında birleşmeyi başarma yolunda hızlanan yürüyüşlerine bağlı olduğu düşüncesi, örgütümüzün sınıf içindeki faaliyetinin temel perspektifini oluşturdu.
Partimiz, son üç yıllık mücadelesi içinde, Kürt köylü ve yoksul köylüsünün ve ulusunun, faşist ulusal zorbalık karşısındaki ulusal uyanış ve direnişine de kayıtsız kalmadı. “Liberalleşme güldürüsü”nün ve rejimin “demokrasiye dönüşmekte” olduğu ile ilgili reformist-revizyonist propaganda kampanyasının uzantısı olarak gündeme giren “Kürdistan’da reformcu çözüm”ün koşullarının doğduğu biçimindeki yanılsamaya örgütümüz itibar etmedi. O, Kürt ulusal sorununun, devrimin olduğu gibi, diktatörlüğün de hayati bir sorunu olduğu; “reformcu çözüm” olanaklarının burjuvazi ve gericilik için esas olarak bulunmadığı; bugünkü statükonun yıkılmasının ve Kürt ulusunun ulusal özgürlüğünün sert çatışmalar ve devrimci kalkışmalarla olanaklı olduğu ve Kürt ulusunun bu yolda yürümekte bulunduğu teshillerine sarıldı. Hiçbir akım ve grubun daha ufkunda yokken örgütümüz, Kürt ulusunun ulusal uyanış ve direnişinin kitle eylemleri ve direnişleri biçimini almasının olgunlaşan koşullarına dikkat çekti, görevler belirledi. Partimiz? Kürt ulusal sorununun devrimci çözümünü enternasyonalist bir temele oturtan çizgiyi temel halka olarak kavradı; Kürt sorununu, Kürt işçi ve emekçilerinden daha fazla Türk milliyetinden işçi ve emekçilerin sorunu olarak gören tahlil ve tespitler yaptı; Kürt ulusal hareketinin köklü dinamiklerini, içinde bulunduğu sorunları sürekli yenileyerek tahlil etti; ve örgütümüzün bu içten çabası, Parti Konferansı’nın tahlilleri ve taktik siyasal platformunun ortaya çıkmasına yol açtı.
Örgütümüz, şehrin ve kırın diğer emekçi sınıf ve tabakalarının eyleminin geleceğini işçi sınıfının, hareketin merkezine yürüyüşüne bağlayan öte yandan, gençliğin hareketinin sorunlarına özel önem veren tutumu, son üç yıldır, olayların ele alınışındaki en önemli noktalardan biri olarak gördü. O, işçi hareketini, Kürt ulusal hareketini ve gençlik hareketini diktatörlüğün en önemli açmazları olarak vurguladı; işçi hareketinin, Kürt ulusal hareketinin, gençlik hareketinin ve tüm ezilenlerin diktatörlüğe ve sermayeye karşı birliği ve militan kitlesel mücadelesinin koşullarının olgunlaşmakta olduğu düşüncesi, onun faaliyetinin ve mücadelesinin temel hareket noktalarından birini oluşturdu.
Sonuç olarak ve özet bir biçimde söylersek; partimiz, üç yıl önce, burjuvazinin ve diktatörlüğün sömürü ve baskısı karşısında, işçi sınıfının, gençliğin ve Kürt ulusunun ve bütün halkın mücadelesinin yükseliş süreci yaşadığını; buna karşılık, faşizmin ve sermayenin saldırı ve ezme politikası izlemekte olduğunu ve izlemeye mahkum bulunduğunu; içinde yaşanılan koşulların ve devrimin yükselişinin, zorunlu olarak karşı devrimin yükselişine yol açtığını ve yol açacağını; Türkiye’nin yaşadığı dönemin, “barış ve istikrar” dönemi değil, köklü kriz ve istikrarsızlık ve sert ve şiddetli çatışmalara yol alış dönemi olduğunu tahlil ve tespit etti. Onun bu tahlil ve tespitleri, politik ve örgütsel taktiklerini, üç yıl boyunca koşullandıran temel tahliller ve tespitler oldular.
Yukarıda sözünü ettiğimiz, yasadışı ve sağlam temeller üzerinde örgütlenme; yasadışı basını propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışmasının temeli haline getiren örgütlenme politikaları; yığınların hareketini daha da ilerletmeyi, genel grev ve direnişin ajitasyonunu ve örgütlenmesini merkeze alan siyasal taktik çizgi ve bu taktik çizgi tarafından belirlenen günlük özel taktikler; partimizin ülkedeki dış ve iç siyasal durumla ilgili tahlil ve tespitlerinin devrim ve,sosyalizm mücadelesinin ilerletilmesine bağlanan doğrudan sonuçlarıydı; ülkedeki sınıf güç ilişkilerinin, siyasal koşulların ve olayların Marksist-Leninist bir bakış açısıyla ele alınışı sonucu oluşturulmuşlardı.
Partimizin iktisadi ve siyasal durumla ilgili tahlilleri ve bu tahlillere yaslanan devrimci siyasal ve örgütsel taktikleri; geçtiğimiz üç yıl boyunca, işçi ve emekçi yığınların eylemini birleştirme ve ilerletme çalışmasının yönlendirici silahlan olmakla kalmadılar; “devlet yasallığı içinde olma” ve faşist rejime boyun eğmede “istikrar” çizgisini temsil eden TBKP merkezli revizyonist, Troçkist, Maocu parlamentarist cepheye karşı savaşmanın silahları da oldular. Partimiz, bütün bu üç yıl boyunca, bir ayağı devrimde diğeri reformizmde, görünürde “radikalizmi” temsil eden ama, gerçekte yarı parlamentarist, yarı oportünist ve yarı reformist olan akım ve gruplarla, bu tahlil ve taktikler temelinde mücadele içinde oldu ve onları hep uyarmaya çalıştı.
Partimizin siyasal durum ve hareketin durumu ile ilgili tahlillerinin ve taktiklerinin ortaya konulmasının ve bu temelde mücadeleye girmesinin üzerinden üç yıl geçti. Üç yıl boyunca ortaya çıkan olaylar, devrim ve karşı devrim arasındaki mücadelenin bugün geldiği yer ve son birkaç ayın tanık olduğu olgular neyi kanıtladı? Yukarıda genişçe değinildiği gibi, “Kürdistan Kararnamesi” ve sınıfın 1 Mayıs eylemi neyi kanıtladıysa, kuşkusuz onu kanıtladı. Yaşanan üç yıllık dönem ve bugünün olguları sadece, örgütümüzün siyasal ve örgütsel çizgisini ve taktiklerini doğrulayıp kanıtlamakla kalmadı; onun örgütsel, siyasal taktiklerini, aktüel örgütsel siyasal sloganlarını koşullandıran ve belirleyen aktüel ekonomik ve siyasal durumla ve hareketin aktüel sorunlarıyla ilgili tahlil ve tespitlerini de doğruladı, kanıtladı.
12 Eylülcü faşist diktatörlüğün; işçi sınıfı ve halk hareketini ve Kürt ulusal direnişini bastırmak için; faşist terör dalgalarını sürekli yenileme, baskı ve terör aygıtlarını her geçen gün yeniden örgütleme ve pekiştirme politikalarını esas alan; yanı sıra, hareketi bölmek ve yatıştırmak için sahnelediği “liberalleşme” güldürülerini her geçen gün daha da güdükleştiren ve dolayısıyla sürekli kendi temellerini oyup aşındıran çizgisi; bu çizgiye karşı işçi sınıfının, köylülüğün ve şehir emekçilerinin çeşitli kesimlerinin, Kürt halkının ve gençliğin geçtiğimiz üç yıl boyunca girdiği eylemler ve hareketin dönemsel düşüşler gösterse bile, sürekli genel grev ve direnişler ve devrimci sokak hareketleri doğrultusundaki ilerleyişi vb. olguları, partimizin üç yıl önce yaptığı ve üç yıl boyunca işleyip geliştirdiği tahlil, tespit ve taktikleri inkâr edilemezcesine doğruladı. Partimizin üç yıl boyunca yayınlanan belgelerini ve çağrılarını inceleyen sınıf bilinçli işçi ve önyargısız devrimci bunu rahatlıkla görebilecektir. Parti Konferansı’nın değerlendirmeleri, tahlilleri, tespitleri ve planları incelendiğinde, üç yıldır yaşanan olaylarla partimizin tahlilleri, tespitleri ve taktikleri arasındaki diyalektik uyum açıklıkla anlaşılacaktır. 1 Mayıs olayları ve Kürdistan Kararnamesi, bütün olup bitenleri ve neyin ne olduğunu kanıtlamadı; sadece inkâr edilemez hale, çarpıcı hale getirdi.
***
Yoldaşlar;
Olaylar ve olgular ve partimizin politik-örgütsel çağrıları ve çalışması örgütümüzü, işçi sınıfı hareketinin ve devrimci hareketin merkezine itiyor. Partimizin tarihinin Marksist-Leninist ve devrimci kazanından; yanılgılarından dersler çıkaran fakat geçmişin Marksist-Leninist ve devrimci kazanımlarına sıkı sıkıya sarılan ve işçi sınıfına inançla bağlanan son üç yıllık mücadelesi; Kürdistan Kararnamesi sonrasının olaylarında ve 1 Mayıs eylemlerinde de görüldüğü gibi, örgütümüzü, proletarya ve halk hareketinin devrimci alternatifi haline getiriyor, işçiler içinde ve devrimci kamuoyunda partimizin politik ve moral etkisi artıyor. Öte yandan, örgütümüzün fabrikalarda, sendikalarda, diğer mücadele alanlarında ittifakları gelişiyor ve hareketimizin hızla ilerlemesinin bütün koşullan, her geçen gün daha da olgunlaşıyor. Neresinden bakılırsa bakılsın, ileri işçilerin, son üç yıldır yeniden sınadığı devrimci “sol” grup ve akımlar arasında, politik ve örgütsel doğrulanması sonucu örgütümüzün, sınıf içinde farklı bir konum kazanmakta olduğu, işçiler arasındaki politik etkisinin arttığı ve hızla artmasının koşullarının her geçen gün daha olgunlaştığı görülüyor. Olaylar, partimizin yaptığı çağrılar ve girdiği eylemler, örgütümüzü, işçiler içinde ve devrimci kamuoyu nezdinde politik, moral ve örgütsel bakımdan bir çekim merkezi olma yolunda güvenle ilerletiyor.
Partimizin ve çağrı ve eylemlerinin, işçilerin yönelimi ve hareketiyle doğrulanması ve onun işçi hareketinin devrimci yükselişinin alternatif merkezi olma yönünde ileri adımlar atması kuşkusuz, örgütümüz açısından bir “böbürlenme” ve “duyguları tatmin etme” sorunu olamaz. Aksine, partimizin bugün kazandığı ve kazanmakta olduğu pozisyon, parti örgütlerinin, parti üyelerinin ve tek tek parti taraftarlarının sorumluluklarını olağanüstü arttırmaktadır. Olaylar ve örgütümüzün bugün bulunduğu konum bizlere artık, eski hatalarımızı sürdürme, sorumsuz davranma ve verimsiz bir çalışma içinde enerjimizi israf etme hakkı tanımamaktadır. Örgütsel konumumuzun, örgütsel ilişkilerimizin, çalışma biçimlerimizin ve moral durum ve ruh halimizin köklü olarak ve hızla değişmesini öngörmektedir.
Türkiye, dış ve iç siyasal durumuyla, önümüzdeki dönemin “istikrar” ve “nispi refah” ülkesi olmayacaktır. Türkiye’nin, istikrarsızlıklar, ekonomik ve siyasal krizler ve daha da şiddetlenen çelişkiler ve çatışmalar ülkesi olmasının bütün koşullan, her geçen gün artmaktadır. Türkiye egemen sınıflarının ve diktatörlüğün, işçi sınıfını, Kürt ulusunu, gençliği ve şehrin ve kırın diğer emekçilerini yatıştırma olanakları büyük oranda yoktur. İşçi hareketi, patlama grev ve direnişlere ve genel grev ve direnişlere her geçen gün daha da yaklaşmaktadır. Sınıf hareketinin oportünist etkiden sıyrılma sürecinde gündeme giren 1 Mayıs 1990 eylemi, işçi hareketinin militan ve devrimci sokak hareketi eğilimi kazanmasının ilk belirtilerini, zayıf da olsa ortaya koymuştur. Kürt ulusal uyanışı ve direnişi Kürdistan’da yayılmakta, Cizre ve Nusaybin’deki patlamalar üzerine gündeme gelen Kürdistan Kararnamesi’yle yenilenen saldırıların, ne işçi ve halk hareketinde, ne de Kürt ulusal direnişinde bir gerileme, yılgınlık ve durgunluğa yol açmadığı bugünkü olgularla, 1 Mayıs olayları ve Kürdistan’daki kitlesel öfkenin ve eylemin artmasıyla görülmektedir. 1985’ten bu yana siyasallaşan gençlik kesimlerinin, gençlik içinde izlenen yarı reformist, yarı maceracı sansasyon çizgisi nedeniyle, kriz ve açmaz içine girmesine karşın, öğrenci gençliğin ana kitlesi içinde, yeni ve kitlesel hareketlenme belirtileri görülmektedir. Özerk üniversite ve parasız eğitim talepleri, üniversiteli ve liseli gençliğin geniş kitlelerini harekete geçirecek bir etkinlikle yayılmaktadır. İşçi gençlik yığınları, ağırlaşan yaşam koşullarının ve umutsuzluğun kıskacı altında bunalmaktadır. Tütün üreticilerinin direnişi, köylü hareketinde yeni bir olgudur ve köylülüğe dayatılan sömürü ve baskı, köylü ve üretici hareketlerinin yenilenmesinin koşullarını, her geçen gün genişleten bir ağırlaşma içindedir. Türk ve Kürt ulusundan işçi sınıfının ve şehrin ve kırın bütün emekçilerinin, emperyalist ve kapitalist yağmalamaya, burjuvazinin ve toprak ağalarının artan sömürü ve baskısına ve iktisadi ve siyasal yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine karşı giderek artan hoşnutsuzluk, öfke ve tepkilerinin, daha da artıp derinleşmesi için, bütün koşullar olgunlaşmaktadır. Buna karşılık, burjuvazinin ve hükümetin işçilere, emekçilere, gençliğe ve Kürt halkına yağmalama ve zorbalıktan başka verebileceği hemen hiçbir şeyi yoktur. Öte yandan, diktatörlüğün “asma yaprağı” bile olmayan parlamentosu ve sözde muhalefet partileri, işçi ve emekçi yığınlar içinde istikrarlı ve onların saflarında beklentiler yaratıp yatıştırabilecek güçlü bir etkiye sahip değildir. Ve bütün burjuva partileri, zorunlu olarak, Kürt emekçilerinden kopma durumuyla karşı karşıyadırlar. Revizyonist, sözde “sosyalist” ve sözde “Marksist” partiler, izledikleri ihanet ve “istikrar” politikasıyla, işçi ve emekçilerin, Kürt emekçilerinin ve gençlerin mücadelesini “yatıştırma” görevlerini yerine getirmeye çalışsalar bile, olaylar ve olgular, bu akım ve partilerin çoktan iflas ettiklerini her gün yeniden kanıtlamaktadır.
Burjuvazi, egemen sınıflar, diktatörlük ve gerici faşist cephe, işçi sınıfının, emekçi halkın ve ezilen Kürt halkının hareketinin gelişmesinin ve ekonomik ve siyasal düzenin içinde bulunduğu iktisadi ve politik açmazların zorlaması ve kıskacı altında, saldın ve ezme politikalarını geliştirmek, yenilemek ve sürekli gündemde tutmak zorunda olduğunun farkındadır. Diktatörlük ve hükümet, kendi sahnelediği “liberalleşme” güldürüsünün son perdesinin oynanmasında bile bugün tereddüt ve gerileme içindedir. Ve onu bu noktaya iten işçi ve emekçi sınıfların ve Kürt halkının mücadelesidir. Kısacası; Türkiye’de önümüzdeki dönem, istikrarsızlık, kriz ve devrimle karşı devrim arasında sert ve şiddetli kitlesel çatışmalar dönemi olacaktır; bunun bütün olgularının bugünden ortaya çıkmakta olduğu görülmektedir. Devrim ve karşı devrim arasındaki çatışma, ülkedeki iktisadi ve siyasal istikrarsızlık ve kriz koşulları ve işçi sınıfının, gençliğin, halkın ve Kürt halkının mücadelesinin, faşist terör kampanyalarına karşın yol açtığı olgular ve olaylar, sadece işçi sınıfının, emekçi sınıfların, Kürt ulusunun ve gençliğin mücadelesinin yükselmesinin koşullarını olgunlaştırmakla kalmamakta, aynı zamanda, Türk ve Kürt milliyetinden işçi sınıfının birliğinin, işçi hareketiyle Kürt ulusal hareketinin ittifakının ve tüm halkın hareketinin, ortak hedefler etrafında toplanma zemininin genişlemesine de yol açmaktadır.
Faşist diktatörlüğün ve gerici-faşist kampın farkında olduğu bu gerçeğin partimiz de farkındadır. Ve örgütümüz, üç yıldır, bütün sloganlarını, taktiklerini ve çalışmasını bu gerçeğin farkında olmanın bilinciyle planlamıştır. Kürdistan Kararnamesi ve 1 Mayıs olaylarıyla birlikte, işçi ve emekçi yığınlara alternatif oluşturma yeteneğinden bütünüyle yoksun oldukları görülen; dolayısıyla özgürlük ve demokrasiyi ve devrimi, işçi ve emekçi yığınlarının diktatörlükle göğüs göğse çarpışmalarında değil, doğrudan ve dolaylı olarak, egemen sınıfların “demokrasi güldürüsü”nün “boşluk”larında aradıkları, üstü örtülemezcesine ortaya çıkan oportünist ve reformist “sol” hareketin belli başlı “sol” akımlarının aksine, partimizin üç yıldır farklı ve devrimci bir çizgide ısrar etmesi; işçilerin, öncü proleterlerin, önyargısız devrimcilerin ve bazı radikal hareketlerin giderek artan orandaki ilgisini çekmesinin yanı sıra, diktatörlüğün ve onun polis örgütünün de dikkatini çekmiştir. Bu nedenle diktatörlük, partimizi ve örgütlerimizi giderek artan oranda hedef haline getirmiştir. Kısacası, burjuvazi ve faşist gericilik, partimizin bütün ötekilerden ayrı, devrimci bir çizgide ve devrimci bir mücadele içinde olan bir örgüt olduğunun bilincindedir.
Partimizin yürüdüğü yolun devrimci olduğunun, olayların kanıtladığı gibi, faşizm ve gericilik bilincindedir; ileri işçiler, dürüst sendikacılar ve çeşitli devrimci güçler, onun devrimci çizgisini, taktiklerini ve çağrılarını sınayarak anlama eğilimine girmişlerdir. Fakat yoldaşlar, parti örgütlerimiz, parti üyelerimiz ve parti sempatizan çevrelerimiz, örgütümüzün işçi sınıfı hareketi karşısında kazandığı konumun, artan sorumluluklarının, bekleyen büyük ama, zor ve çetin mücadelelerin ne oranda farkındadırlar? Örgütlerimizin çalışmasının bugünkü durumu; kadrolarımızın içinde bulunduğu eylem ve ilişkilerinin şimdiki özellikleri; ve sempatizan çevrelerinde etkili olan atalet ve bu çevreleri “meşgul” eden olaylar; örgütün, kadroların ve sempatizan çevrelerinin, partimizin sınıf içinde yüklendiği ve pratik olarak bugün karşı karşıya bulunduğu sorumlulukların gerçek anlamda farkında olmadıklarını göstermektedir.
Parti Konferansımız; 2. Kongresi’ni, “devrimci işçi örgütleri toplamından oluşan örgütün kongresi”; işçi sınıfının hareketindeki kitleselleşmeye bağlı olarak, “proletaryanın devrimci kitle partisine dönüşme yolunda ileri adımlar atan örgütün kongresi” olarak toplama kararı almıştır. Örgütümüzün bu hedefe ulaşması için, bugün politik, örgütsel ve moral bakımdan koşullar son derece olgundur. Partimizin politik-örgütsel çizgisi, politik-örgütsel taktikleri ve yürütmeye çalıştığı devrimci faaliyet, sınıf içinde ona, harekete alternatif olma koşulunu pratik olarak vermiş durumdadır. Öte yandan; yükselen, güçlü dinamikler taşıyan işçi hareketi ve bu harekete Marksist-Leninist bir taktik tutumla ve devrimci bir konumda katılan partimizin yürütmeye çalıştığı faaliyet, işçiler arasında, örgütlerimize önemli ağırlık kazandırmaktadır. Partimizin, yolunda hızlanarak yürüyebilmesi için bugünkü tek koşul; örgütlerimizin, proletaryanın hareketini ilerletecek, devrimci, bir harekete dönüşerek atılım kazanmasına yardım edecek ve kendinden giderek daha fazla talep edilen devrimci örgütsel yeteneği arttıracak ve sürekli yenileyecek bir örgütsel faaliyet içinde olabilmeleridir. Partimizin, yığın hareketinin ondan talep ettiği devrimci örgütsel yeteneği giderek artan oranda gösterebilmesinin önünde tek engel vardır: Bu engel faşizm ve diktatörlük değil; örgütün, kadroların, parti sempatizan çevrelerinin hatâ ve zaaflarıdır. Bugün, örgütümüzün ilerlemesini atılıma dönüştürmesinin önündeki başlıca engel, günlük çalışmada kendini gösteren kendi hata ve zaaflarıdır. Politik-örgütsel çizgisi, taktikleri, çağrılan ve sloganlarıyla ve siyasal yetenekleri ve eylemiyle, sınıfın saflarında devrim ve komünizme yarattığı yönelimi, geniş işçi örgütleri ve çevreleri olarak partimizin gerektiği oranda örgütleyememesinin gerçek nedenleri, örgütlerimizin, kadrolarımızın ve parti sempatizan çevrelerinin günlük eyleminde ortaya çıkan hata ve zaaflarda yatmaktadır.
Tüm dünyada devrim ve sosyalizm davası darbeler yemiş ve gerileme içine düşmüşken, Türkiye proletaryasının eylemi ilerliyor ve devrimci bir harekete dönüşmenin bütün belirtilerini veren eğilimler kazanıyorsa, bu kuşkusuz, proletarya devrimi ve sosyalizm davası için uluslararası önemi olan büyük bir olanaktır. Partimizin, proletaryanın saflarında ve eyleminde kazanmakta olduğu politik ve moral etki ve giderek güçlenen konum, Türkiye devrimi için olduğu kadar, dünya devrimi için de önemli bir kazanımdır. Bunun bilincinde olmak; diktatörlüğün ve gericiliğin ideolojik-siyasal güçlerinin ve polis gücünün ciddiye aldığı kadar, örgütümüzü ve kendimizi ciddiye almak, partimizin faaliyetini baltalayan engellerin yıkılması ve yürüyüşünü hızlandırması için başlıca koşul durumundadır.
1987 yılına gelinceye kadar, yenilgilerin nedeni olarak, partimizin özü devrimci olan tarihi, geçmiş mücadeleleri ve politik-örgütsel çizgisi suçlandı. 1987 yılı, partimiz ve örgütümüz açısından bütün bu tasfiyeci-inkârcı suçlamalara karşı, devrimci bir ayaklanmaya tanık oldu. Ancak, tasfiyeci-inkarcı eğilimlerin, Gorbaçovcu revizyonizmin saflarımızdaki baskılarının, geleneksel “üst tabaka” devrimciliğinin ve TKP’nin oportünist geleneğinin yol açtığı tahribatın etkileri, parti saflarında inançsızlık, proletaryaya ve Marksizm-Leninizm’e güvensizlik ve düzenle kurulu bağların muhafazasında ifadesini bulan örgütlenme alışkanlıkları ve ilişkileri olarak yaşadı. Bütün bu burjuva, küçük-burjuva eğilimler, kendilerini, partinin merkezi faaliyetine, politik-örgütsel çizgisine, taktiklerine ve çağrılarına özveriyle, devrimci şevk ve heyecanla ve proleter yaratıcılık ve demir disiplin altında yürütülen bir çalışmayla yanıt vermesinde ciddi zaaf ve yetenek eksikliği olarak açığa vurdu. Eğer partimiz, bir dönem, proletaryanın taze ve genç güçleriyle kaynaşmakta zorlanmışsa; eğer partimiz Marksizm-Leninizm’i yeniden savunmada ve proleterleşme atılımında atalet dönemi yaşamak zorunda kalmışsa; bunun nedeni, partinin bugün artık gerektiği oranda sınanmış olan merkezi politik-örgütsel çalışmasıyla, yerel parti çalışması arasında yaşanan çelişkidir. Ve örneğin, eğer partimiz, bütün olumluluklarına karşın, son 1 Mayıs’ta, İstanbul proletaryasının önemli bir bölümünün sokaklara dökülmesine yol açacak örgütsel çalışmada yeteneksizlik göstermişse, bunun nedeni, proletaryanın hareketindeki gerilik değil, partinin merkezi politik-örgütsel çağrılarına yanıt vermesi gereken örgütümüzün (potansiyeli ve gücü var olmasına karşın), gereken inançla, gereken atılganlıkla ve gereken kararlılıkla harekete geçmede zaaf ve yeteneksizlik göstermesidir. Etkisi giderek azalsa bile, partimizin son üç yıllık faaliyetinde aşınma ve kısırlık yaratan başlıca neden, merkezi politik örgütsel çizgi ve taktiklerle yerel çalışmaya yön veren politik-örgütsel pratik (taktik) arasındaki ayrılıklardır. Bu ayrılığı besleyen temel ideolojik ve örgütsel neden ise; inkarcı-tasfiyeci saldırıların, Gorbaçovcu revizyonist dalganın ve 1981 sonrasındaki sağ oportünist sapmanın, örgütün yaşantısında, kadroların ve sempatizan çevrelerin bilincinde yol açtığı bozulma ve yanılsamanın günümüze gelen etkisidir. Artık, her örgüt organının, her parti üyesinin ve partiye destek olmak isteyen her parti sempatizanının, bu “yanılsama”nın bütün etkisinden kurtulmasının ve kendi eylemine, partiye kendi –katılış- biçimine ve enerji ve yeteneklerini ne ölçüde seferber ettiğine dönüp bakmasının zamanı gelmiş bulunmaktadır. Siyaset belirlendikten sonra “artık belirleyici olanın kadrolar” olduğunu söyleyen Marksist-Leninist düşüncenin, bugün partimizdeki her şeyi belirleyeceği artık anlaşılmaktadır. Olgular ve olayların bugün inkâr edilmezcesine öğrettiği ve artık herkesin içtenlikle ve ciddiyetle öğrenmesi gereken şey işte budur.
Sonuç olarak: Partimizin sınanmakta ve doğrulanmakta olan politik-örgütsel çizgisi ve merkezi politik-örgütsel taktikleri, devrimci ve Marksist-Leninist çizgi ve taktiklerdir. Ve karşı karşıya kaldığımız zorlukların nedeni, bu çizgi ve taktiklerle birleşmekte, bu çizgi ve taktiklerin gereklerini yerine getirecek devrimci özveriyi, devrimci yeteneği ve devrimci atılganlığı göstermekte zorlanmaktır. Bir olgu tespit edilmeli ve bir görev artık gündeme alınmalıdır: Partimiz ve onun 1. Genel Konferansı, örgütümüzün tarihinin zaaf ve hatalarıyla hiçbir saçak altı aramadan, devrimci bir acımasızlık ve cesaretle hesaplaşmıştır. Konferansımız, devrimci siyasal ve örgütsel taktikler ve planlar hazırlayarak sonuçlanmıştır. Şimdi görev; her parti organının, her parti üyesinin, her samimi parti taraftarının; kendi eyleminin bütününü, konferansımızın ortaya koyduğu devrimci feragat duygusu, devrimci acımasızlık ve devrimci iradeyle yargılaması; yaşamına, eylemine ve faaliyetine, konferans kararlarında, planlarında ve direktiflerinde ifadesini bulan parti iradesini egemen kılmak için ileri atılması görevidir. Partinin ilerlemesinin ve atılıma geçmesinin dayattığı bugünkü görev işte budur. Eğer parti yenilenecek, atılım gösterecek, kazandığı ve giderek güçlendirdiği politik etkiyi, sınıf içinde örgütsel bir güce dönüştürecekse parti örgütleri, parti üyeleri ve parti taraftarları, öncelikle bu görevi yerine getirmek, öncelikle vicdanlarıyla hesaplaşmak ve kendilerini parti gündemine getirerek, partinin yargısına teslim etmek zorundadırlar. Bu görevi yerine getiremeyen örgüt, kadro ve ileri sempatizanla da, parti, hesaplaşmak ve bu hesaplaşmayı sonucuna vardırmak zorundadır.
Parti ve parti örgütü, atılım ve yenilenme dinamiklerine; parti kadroları, üyeleri ve sempatizanları ve parti çevresinde toplanmakta olan devrimci işçi ve gençler yenilenme, atılım yapma potansiyel ve yeteneğine sahip midir; parti bir bütün olarak böyle bir eyleme girebilecek midir?
Buna kuşku yoktur; partimiz, örgütlerimiz ve parti kitlesi, her zamanki gibi ve bugün bu özelliklerini daha da artırmış olarak, bu dinamiklere ve yeteneklere sahiptir. Son üç yılda yaşanan parti olayları, her şeye karşın, örgütsel faaliyetimizin gösterdiği devrimci gelişme, bunun kanıtıdır. Parti konferansımızın değerlendirmeleri, planları ve kararları bunun kanıtıdır. Yoldaşlar; günlük mücadelelerde giderek daha yiğitçe olan eylemlerinin yanı sıra, son üç yıllık çalışmanın örgütümüze kazandırdığı, poliste ve işkencede “ifade yok” ya da “örgütsel bilgi vermiyorum” diyen ve bu tutumunu, işkence-hanelerde yayan çok sayıda genç yoldaşın yetişmekte oluşu, bunun bir kanıtıdır. 1 Mayıs’ta, en keskin grupların “yönetici” ve sendikal “önderleri”, sokaklarda arabalarından inmezken, parti merkezinin” 1 Mayıs’ta tutuklanacak ve ölecekler olacaksa, önce parti üye ve yöneticileri, sendikal önderler ve parti ajitatör ve örgütçüleri tutuklanacak ve ölecektir, sokaklarda ölmek var, dönmek yok” diyen çağrısına, eylemiyle yanıt veren parti üyesi, sempatizanı, işçi ve sendika önderi yoldaşların yetişmekte oluşu ve varlığı, bunun bir kanıtıdır. “Her yer 1 Mayıs alanı” çağrısına uyarak, sokaklarla yetinmeyen ve işkence-haneleri, yüzlerce ve binlerce işçiyle 1 Mayıs alanına dönüştüren eski ve yeni kuşak işçi ve komünist yoldaşların varlığı ve yetişmekte oluşu, bunun bir kanıtıdır. 1 Mayıs kampanyasında, partinin çağrılarını işçilere ulaştırmak için, yeni yöntemler bulan ve fabrika “güvenlik güçlerini” etkisizleştirerek fabrikalara dalan ve binlerce bildiri dağıtan yeni kuşak devrimci grupların ortaya çıkması, örgütteki gelişmenin bir kanıtıdır. Partinin işyerine dışarıdan yolladığı bir görevli olmasına karşın, bir kampanya süresinde bile, işçilerle bağ kurma yeteneği gösteren, çalışma ve sokak eylemindeki devrimci tutumuyla, kazanılması gerçekte çok zor olan işçi önderini etkileyen onun, “seninle artık ölüme de gidebilirim” tutumuna girmesine yardım eden ve örgütleyen parti yöneticilerinin çoğalması bunun bir kanıtıdır. Vurgulanan bütün olumsuzluklara karşın durumun öteki yanı da işte böyledir. Ve yine örneğin, yolunu şaşıran, hareket kabarınca paramparça olan örgütlerin yanı sıra, 1 Mayıs kampanyası boyunca, hareketin diğer görevlerini “unutmadan” çok yönlü çalışmayı ve birim ve işyeri çalışmasını sürdürmeyi başaran, yüzlerce ve binlerce işçiyi eyleme sürükleyen parti örgütleri ve çevre örgütlerinin ve sendika önderlerinin partimizin saflarında ortaya çıkması başka bir kanıt oluşturmaktadır.
Devam edelim: Diktatörlük; TDKP’yi tasfiye etmek için polis gücünü harekete geçirmiş, onun bu gücü acze düşmüş, sırf TDKP’yi söküp atmak için, binlerce işçinin çalıştığı fabrikayı kapatma, bu yoldan yüzlerce işçiyi sokağa atma riskini göze almak zorunda kalmışsa bu, partimizin sadece politik ve moral ilerlemesinin değil, aynı zamanda sahip olduğu örgütsel ilişki, yetenek ve dinamizmin de göstergesidir. Kürdistan Kararnamesi’yle birlikte, onlarca “solcu” grup açmaz içine düşerken, İstanbul parti örgütümüz ve diğer örgütlerimiz, yüz binlerce bildiri ve broşür hazırlamayı, basmayı ve fabrikalara ve işçilere ulaştırmayı başarmışsa bu, partimizin merkezi örgütsel çizgisini doğrulamakla kalmayan ama, aynı zamanda, örgütümüzün ve kadrolarımızın devrimci niteliğini ve dinamizmini vurgulayan bir göstergedir de. Öte yandan bir kampanya dönemi bile, değişik fabrikalardan sıradan işçileri örgütümüze yöneltiyor, partimizin çalışmasının az çok ilerlediği işyerlerinde ve birimlerde, “solcu” siyasal gruplarca örgütlenmiş işçi grupları, işçi temsilcileri ve öğrenci gruplarını saflarımıza katıyorsa, bu sadece politik taktiklerimizin ve çağlılarımızın doğruluğunu göstermiyor, ama aynı zamanda parti örgütümüzün ve kadrolarımızın proleter niteliğini ve onların taşıdığı devrimci dinamizmi de kanıtlıyor. Ayrıca; partinin sınıf içinde ve dürüst sendikacılar arasında ittifak koşullan ve ittifakları gelişiyorsa; birçok yerde, değişik siyasi grupların taban öğelerinden partimizin materyallerini dağıtma eğilimleri gösterenler ortaya çıkıyorsa bu, partimizin artan politik etkisinin yanı sıra, kazanmakta olduğu örgütsel gücü, etkiyi ve kadro ve örgütlerinin taşıdığı devrimci özellikleri ve faaliyeti de ifade eder. Ve tüm bunlar bir devrimci için heyecan verici, cesaret kazandırıcı, ileriye sürükleyici olaylar olarak görülmelidir.
Bütün bu çarpıcı politik-örgütsel gelişmeye ve çalışmamızdaki böylesine olumlu tecrübelere karşın; kuşkusuz, hareketin yükselmesinin açmaza aldığı, işlemez hale getirdiği örgütler, kötü devrimcilik örnekleri olan olaylar, yeteneksiz, düzenden kopmayan eğilimler de, örgütümüzün faaliyeti ilerledikçe daha çarpıcı hale gelmektedir. Ve bütün bunlara ve nedenlerine Parti Konferansı, ayrıntılı ve derinlikli olarak değinmektedir. Ayrıca konferansımız, örgütsel zaafların, kadro sorunlarının ve atılım ve yenilenme sorunlarının tahlillerini, planlarını, kararlarını vermekte ve sorunun, partimiz için taşıdığı aciliyeti ortaya koymaktadır. Eğer partimiz, proletaryanın devrimci örgütü olarak; bir bölümüne yukarıda yer verilen devrimci belirtileri bütün partide egemen kılacak, olayların devrimci tecrübesine varacak ve işçi kitleleri içinde sökülmezcesine kök salacaksa; bugün, her organ, her parti üyesi, her parti sempatizanı kendisiyle, kendi geçmişi ve bugünkü eyleminin niteliğiyle hesaplaşmak; bu hesaplaşmayı, yukarıdaki olumlu gelişmelerin gerisindeki devrimci parti ruhuyla yoğurmak zorundadır. Parti Konferansımızın, onun pratik siyasal ve örgütsel planlarının, kararlarının, devrimci ruhunun ve iradesinin örgüt çalışmasında ve ileri işçi çevrelerinde egemen olması, ancak bu yoldan başarılabilir. Ve örgütümüz bu görevi acilen yerine getirmek zorundadır. Bu zorunluluk, onun sınıfa, hareketin bugünkü görevlerine ve Marksizm-Leninizm’e karşı sorumluluğudur.
Yoldaşlar; olayların gösterdiği gibi, iddialı tüm siyasal akımlar yollarını şaşırma durumu ile karşı karşıya iken; dünya proletarya hareketindeki liberal-reformist sendikalist sapma tarihte görülmemiş bir sağ dalga biçimini almışken; partimiz, büyük bir cüret ve cesaretle önüne, proletaryanın güçlü illegal örgütünü, işçi sınıfının saflarında yeniden inşa etme, partiyi proletaryanın devrimci kitle partisi yoluna sokma karan almış ve ilan etmiştir. Partimiz, Parti Konferansımız ve Parti Merkez Komitemiz bu cüreti ve cesareti; öncelikle, Parisli komüncülerin gökleri fethetmeyi hedefleyen devrimci ayaklanmasından; II. Enternasyonal’in bütün “görkemli” önderlerinin sosyal şovenizme kaydığı, bütün proletarya örgütlerinin paramparça olduğu, dünyanın ileri proletarya ordularının bu ihanet ve parçalanma nedeniyle savaşa sürüldüğü koşullarda, emperyalist savaşa karşı devrimci iç savaş çağrısı yapan Lenin’in eşsiz cesaretinden; dünya emperyalizmi, sosyalizmi yutmak için birleştiğinde ve Hitler’ci faşist ordular Moskova kapılarına dayandığında, Kızıl Meydan’da, zaferin dünya proletaryasının ve sosyalizmin olduğunu ilan eden ve bütün halkları ayaklanmaya çağıran Stalin’in çelikleşmiş iradesinden; Kruşçevci revizyonizmin ihanetinin dünya sosyalizmini yıktığı, emperyalizmin ve revizyonizmin proletaryaya, sosyalizme ve Marksizm-Leninizm’e karşı birleşik saldırısının tüm dünyayı alt üst ettiği en karanlık günlerde, emperyalizme ve revizyonizme karşı bayrak açan Enver Hoca yoldaşın proletaryaya ve sosyalizme olan sınırsız inancından almaktadır. Partimiz bu büyük cüret ve cesareti; Türk ve Kürt milliyetinden Türkiye proletaryasının kökleri derinlerdeki hareketlenmesinden; örgütümüzün tarihindeki devrimci mücadelelerden; bugün göstermiş olduğu devrimci ilerlemeden; bizzat olaylar ve olgularla doğrulanan politik-örgütsel çizgisinden ve bir bölümünü yukarıda ortaya koyduğumuz ve partimizin saflarında ve eyleminde çoğalan devrimci olaylardan almaktadır. Partimiz, Parti Konferansımız ve Merkez Komitemiz, bugün gösterdiği cüret ve cesareti; Marksizm-Leninizm’e duyduğu sınırsız inançtan; devrim ve sosyalizm davasında katledilmiş yoldaşlarımızın kahramanca olan yaşam ve mücadelelerinden; ve partimizin kızıllaşmış ve rengi asla solmayacak olan bayrağından almaktadır.
Yoldaşlar; Partimizin, Parti Konferansımızın ve Merkez Komitemizin, bugün yaşanan her türden olumsuz koşula karşın belirlediği hedef asla bir hayalin ya da duygusal spekülasyonun ürünü değildir, inançla ve örgütün pratik bilgisiyle ilan ediyoruz ki; Partimiz, parti örgütümüz, ülkenin hemen bütün sanayi kentlerinde ve Kürdistan’da zaaflarını eleştirdiğimiz bugünkü çalışmasıyla, ilişki ve bileşimiyle, bugün tarihinde hiç olmadığı kadar proleterdir. Gelişmesi henüz yavaş olmakla birlikte, ilk belirtileri olgularla görülen ve proletarya saflarından partimize olan bugünkü yönelimin, bir dalgaya dönüşmesinin koşulları her zamankinden daha olgundur. Proletaryanın hareketi ilerlemesini ve devrimci eğilimlerini güçlendirdiği koşullarda, partimizin önemli, büyük ve kitlesel bir güç olmasının önündeki tek engel, Konferansımızın işaret ettiği ve üç yıldır faaliyetimizi baltalamakta olan hata, zaaf ve eksikliklerdir. Ve bugünkü öncelikli düşmanımız işte bu hatalar, zaaflar ve eksikliklerdir.
Yoldaşlar; olaylar, örgütleriyle ve taraftar kitlesiyle tüm TDKP hareketini, büyük tarihsel görevler önüne yeniden sürüyor. Bu görevleri, partimizin devrimci işlevlerine uygun olarak yerine getirmemizin bütün koşullarını olgunlaştırıyor. Eğer hata ve zaaflarımızdan devrimci bir ayaklanmayla kurtulmayı başaramazsak; tarihin, bizleri her geçen gün daha da merkezine ittiği proletarya hareketi ve sosyalizm davası karşısında, cinayet işleme durumuna düşmemizin kaçınılmaz olduğunu anlamalıyız. Partimizin, Parti Konferansımızın ve Merkez Komitemizin önümüze koyduğu görev, gerçekte ve bütün kapsamıyla bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma, partimizin daha inşası sürecinde yardığı yüzyıllık oportünist siyasal ve örgütsel geleneği, onun saflarımızdaki ve çalışmamızdaki bütün etki ve kalıntılarını paramparça etme, yok etme ayaklanmasıdır. Marksizm-Leninizm’e, partimizin iradesine, onun konferansının karar ve planlarına yaslanan Merkez Komitemiz, bütün parti örgütlerini, bütün eski ve yeni üyeleri, bütün örgütlü işçi gruplarını, bütün genç komünistleri ve bütün parti sempatizanlarını, eski parti kuşağının olgunluğu ve ağırbaşlılığıyla, yeni Ve genç komünist kuşağın enerjisi ve atılganlık ruhuyla, kısaca proletaryanın devrimci ruhuyla silahlanarak ayaklanmaya çağırmaktadır. Merkez Komitemiz; parti örgütünü, bütün eski ve yeni parti üyelerini, bütün genç komünistleri ve partiye sempati gösteren bütün çevreleri, parti konferansının açtığı savaşı başarıya ulaştırmak; proletaryanın yeni, taze ve genç güçleriyle parti örgütlerinde ve partiye bağlı örgütlerde kaynaşmak; proletaryanın ve diğer ezilen sınıfların eylemini devrimci yolda ilerletmek; Kürdistan’da partinin çizgisine uygun bir mücadele ve savaşı örgütlemeyi başaracak olanakları pekiştirmek amacıyla, devrimci bir kalkışmaya çağırmaktadır. Merkez Komitesi; bünyesinde ve kişiliğinde çelişkiler taşıyan bir önceki dönemin örgütünün ve kadro ve devrimci tipinin artık dönemini tamamladığını; savaş yetenekleri sınırsız, sağlam ve esnek ve gerçek anlamda okul ve savaş aracı olan örgütün ve Bolşevik yeni militan tipi döneminin gelip çattığını ilan ediyor. Partimizin Merkez Organı, bütün örgütü, bütün komünistleri ve devrimcileri, öncelikle kendine, kendi faaliyetinin hata ve zaaflarına karşı, devrimci savaşı ertelemeden ve amansızca başlatmaya çağırıyor. Merkez Komitesi, parti örgütlerini yepyeni bir ruhla, devrimci parti ruhuyla, Bolşevik militanın eşsiz özverisiyle ileri atılmaya, örgütü, partiyi, parti çalışmasını ve bütün mücadeleyi arındırma ve yenileme hareketine katılmaya çağırmaktadır.
***
1- Geçtiğimiz üç yıl boyunca parti çalışmasına zarar veren; örgütün enerjisini sınırlayan, kapasitesini önemli oranda düşüren ve hedeflerde bulanıklığa yol açan bir yanılsamadan önemle söz etmek gerekiyor: Partinin teorisi ve genel çizgisi, geçmişte yaşanan yenilginin ve oportünizmin bir dönem örgütte egemen olmasının nedeni olarak gösterildi. Gorbaçovcu revizyonizmin, Troçkizmin, burjuva emperyalist ideolojinin ve 12 Eylül’cü faşist gericiliğin Marksizm-Leninizm’e karşı ortak bir cepheden yürüttüğü saldın kampanyasından güç alan inkârcı-tasfiyeci eğilimler; partimizin teorik eksikliklerini ve zaaflarını, proletarya devriminin dayattığı acil teorik, siyasal ve örgütsel sorunların “alternatif sorunu olarak ön plana getirdiler. Onların, inkârcı-tasfiyeci ve devrimin teorik-ideolojik ve pratik siyasal-örgütsel görevlerinden yan çizen bu tutumu, parti saflarında ve çevrelerinde, bir dönem etkili olacak olan bir yanılsamaya yol açtı. Parti örgütünün bazı kollan ve çevre grupları, bütün enerji ve dikkatlerini devrimin dayattığı acil görevler üzerinde toplayamaz bir konumda ve partinin yürüyüşünü baltalayan bir ruh hali içinde bir dönem bocaladılar. Bugün gelinen yer; revizyonizmin ve inkârcı-tasfiyeci eğilimlerin örgütümüzün saflarında, çalışmasında ve çevre gruplarında yol açtığı atalete, reformist “beklenti” ve “maneviyat bozukluğu” biçimindeki ruh hali çarpıklıklarına artık bir son vermeyi zorunlu kılmaktadır. Olaylar ve olgular, devrimin teorik ve pratik sorunlarını ele alışta ve teoriyle pratik arasındaki ilişkiyi doğru kurma sorununda, revizyonist akımların ve tasfiyeci-inkarcı hareketin çizgisini değil, partimizin çizgisini doğrulamıştır. Altını çizerek vurguluyoruz: Revizyonizmin, “Marksizm’i yeni koşullara göre yeniden gözden geçirme” adı altında gelişen ve teoriyi yeniden yozlaştırmayı hedefleyen hareketiyle partimizden atılan inkârcı-tasfiyeci grupların, proletarya devriminin teorik görevlerini, Türkiye devriminin “programatik tezleri”nin sözde “ortaya konulması”na indirgeyen ve “önce teorik çözüm” diyerek, pratikle teori arasındaki ilişkiyi bozan platformu arasında, öze ilişkin hiçbir fark yoktur. Yaşanan güncel olaylar bile kanıtlamıştır ki; her iki revizyonist ve inkarcı-oportünist akımın platformunun bütün içeriği, Marksizm-Leninizm’e, proletarya devriminin teori ve pratiğine karşı açılan gerici saldırının bir parçası olmaktan ibarettir. Yeniden ilan ediyoruz: Günümüz koşullarında, devrimin teorik sorunları ve partinin teorik görevleri, Türkiye devriminin programatik tezlerinin “ne olup ne olmadığı”ndan çok daha geniş ve çok daha kapsamlıdır. Bugünün merkezi teorik-ideolojik mücadele görevi; Marksizm-Leninizm’i, proletarya devriminin teori ve tecrübesini, dönemin uluslararası ve ulusal çaptaki olgu ve olaylarına uygulayarak, her cephede yeniden savunma görevidir. Türkiye devriminin teorik görevleri, bu görevin bir yönü ve parçasıdır. Kaldı ki, partimizin teorisinin, zaaf ve eksikliklerine karşın, özünün Marksist-Leninist olduğu son derece açıktır. Yaratılmaya çalışılan bütün yanılsamaların aksine, revizyonist ve oportünist teorik saldırıları, teorik alanda da püskürtmenin temel teorik silahlarına partimiz, bugün her zamankinden daha fazla sahiptir.
Şu anlaşılmalıdır: Partimiz ve Parti Konferansımız, örgütümüzün teorik mücadelesinin kapsamını bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Konferansımız, kolay ve basit olanı seçmemiş, teorik mücadelenin bütün görevlerini, devrimci bir cesaret, iddia ve cüretle belirlemiştir. Örgütümüz, Türkiye’de Marksizm-Leninizm’in yeniden savunulmasını, uluslararası çaptaki büyük mücadelenin bir parçası olarak ele almış; teorik hazinesini yenileme görevini, bu büyük mücadelenin bir parçası ve yönü haline getirmiştir. Bugün, komünizm ve devrim iddiasında olan hiç kimsenin tereddütlü davranmaya, şarlatan tasfiyeciliğin ve revizyonizmin estirdiği cereyana yaslanan “hoşnutsuzluk” ve “tatminsizlik” göstermeye hakkı yoktur. Ve eğer, örgütümüzün teorik mücadeleyle ilgili cüretkâr ve devrimci iddiası ve teorik faaliyeti karşısında, bir devrimcinin duyması gereken şevk ve heyecanı duymayan ve devrimci sınıf ruhuyla ileri atılma cesareti gösteremeyenler varsa, yıkıcı gevezelikler yapacaklarına, dönüp kendi konumlarına, ilişkilerine ve “ne için mücadele” ettiklerine bakmak zorundadırlar. Partimizin ve Merkez Komitemizin, teorik görevlerle ilgili hiçbir tereddüdünün, hiçbir çözümsüzlüğünün, hiçbir kaygısının olmadığını yeniden ilan ediyor, bütün parti örgütlerini, üyelerini ve taraftar çevrelerini, yenilenmiş bir ruhla ileri atılmaya çağırıyoruz.
2- Her yeni olaydan, sınıf hareketindeki her ilerlemeden ve devrimle karşıdevrim arasındaki çatışmanın doğurduğu her yeni durumdan, her parti örgütü, her parti üyesi ve her ileri işçi mutlaka yeni şeyler öğrenmek, koşullara göre kendini, mutlaka yemden aşmak ve yeniden üretmek zorundadır. 1 Mayıs kampanyası ve hareketin 1 Mayıs’taki yükselişi, örgütümüzün içinde bulunduğu pek çok zaafı çarpıcı bir biçimde açığa çıkardı. Yaşanmış deneylerden, ortaya çıkan tecrübelerden yararlanmamak; üzerimizdeki anti Marksist ve anti-proleter baskıya boyun eğmek olduğu gibi, devrim ve sosyalizm mücadelesine karşı işlenmiş bir cinayet de olacaktır. 1 Mayıs kampanyası ve sınıfın yükselen hareketi gösterdi ki; bazı örgütlerimiz, yığın mücadelesini örgütleme örgütü olarak değil, statükocu bir “propaganda-ajitasyon” örgütü olarak çalışmaktadır. Yine olaylar gösterdi ki; bazı örgütlerin, üyelerin ve taraftar çevrelerinin içinde bulundukları örgütler ve ilişkiler, hareketin küçük çaplı yükselişler göstermesi karşısında bile paramparça olmakta, işlemez hale gelmektedir. Ve yine olaylar gösterdi ki; parti saflarında, devrimci olmayan anlayışlar, ilişkiler ve eylemler ve bu anlayış ve ilişkiler tarafından yetiştirilmiş unsurlar, hareketin ilerleyişini yavaşlatacak ve gelişmeyi baltalayacak oranda ve şu ya da bu biçimde yer bulabilmektedir.
Partinin olabilir olanaklarını seferber etmek için, bütün yeteneklerini ve enerjisini parti işine harcamayan, “özel işleri”, “özel uğraşları” olan parti yöneticisi, üyesi ve örgütü nasıl bir parti yöneticisi, üyesi ve örgütüdür? Randevusunu ihmal etmekte, haklı gerekçeler olmadan ertelemekte; ya da parti yayınlarının yerine zamanında ulaşmasını savsaklamakta; partiye şu ya da bu biçimde hizmet etmek isteyen sempatizanı örgütlemeye azami dikkat göstermemekte; ve alanındaki olayları, olayların objektif bilgisini, partiye ve merkez organlara anında aktarmada gerekli titizliği göstermemekte sakınca görmeyen, bunun vahametini anlamayan parti yöneticileri ve üyeleri nasıl parti yönetici ve üyeleridir? Öte yandan, gerekli olan yerlerde, partinin politik ve örgütsel çizgisini açıklayıp çağrılarını yapmakta; yığınların önüne düşüp, mücadelelere girmenin gerekli olduğu anda, ne pahasına olursa olsun çatışmaların en önünde olmakta ve bulunduğu alanda ileri atılmanın o alandaki her şeyi belirler hale geldiği koşulda, ileri atılmakta tereddüt gösteren, sessizliğe gömülen parti üyesi, örgütlü parti taraftarı nasıl parti üyesi ve nasıl parti taraftarıdır? Ayrıca partinin bağış kampanyaları açtığı, talimatlar yayınladığı koşullarda bile, düzenli aidat vermenin gereğini, bağış kampanyası düzenlemenin, düzenli ve istikrarlı bir biçimde yürütmenin, yığınları düzenli-düzensiz bağış kampanyasına katmanın önemini, yürütülen bir faaliyetin, aynı zamanda, mali olanakları da güçlendiren devrimci bir çalışma olduğunu derinden hissetmeyen örgütler ve üyeler ne gibi örgütler ve üyelerdir? Dahası; 1 Mayıs gibi bir kampanya döneminde ve partinin bu kampanyanın ulusal ve uluslararası çaptaki önemini vurguladığı koşullarda, günlük yaşamında hiçbir değişiklik yapma gereği duymayan, bir işin ucundan tutmak için asgari fedakarlığı göstermeyen, hatta 1 Mayıs döneminde tatil yapmakta sakınca görmeyen parti üyesi ve örgütlü sempatizan nasıl bir parti üyesi ve sempatizanıdır? Okuduğu Devrimin Sesi gazetesinin parasını vermemiş olmanın acısını duymayan devrimci nasıl bir devrimcidir? Devam edelim: Parti taraftan olduğunu söyleyen; buna karşılık küçük de olsa bir iş yapmayan, ama çevresine hoşnutsuzluk yaymakta, parti hakkında uluorta dedikodular yapmakta, ya da dedikodulara göz yummakta sakınca görmeyen; daha da kötüsü, hareketin geldiği bugünkü koşullarda, evinde ve işinin başında oturup, kendine Devrimin Sesi’nin “ulaştırılmadığını” söyleyen taraftarlık, sempatizanlık ve devrimcilik anlayışı nereden güç alan taraftarlık, sempatizanlık ve devrimcilik anlayışıdır?
Merkez Komitesi olarak ilan ediyor ve çağrıda bulunuyoruz: Saflarımızda ve çevremizde şu ortaya konulmuş ve yaşanmış örneklere artık yer yoktur. Olaylar, olgular ve örgütün sırtlandığı bugünkü ağır sorumluluk, kim olursak olalım ve örgütteki yerimiz ne olursa olsun, artık bizlere, olumsuzluklara boyun eğme, bu olumsuzluklar karşısında liberal davranma ve anti proleter-eğilim ve eylemlere izin verme hakkını tanımıyor. Bu nedenle, bütün parti örgütleri, bütün parti yöneticileri, bütün parti üyeleri ve örgütlü sempatizan grupları, yukarıda bir bölümüne işaret edilmiş olan örnek olayları, devrimci vicdanın yargısından geçirmek ve tüm olumsuzlukları ortadan kaldırmak için harekete geçirmek zorundadır. Herkesin ve hepimizin örnek alması gereken şey, diğer olumlu değerlerin yanı sıra, 1 Mayıs kampanyasında ortaya çıkan ve bir bölümünü daha yukarıda belirttiğimiz olumlu örneklere sarılmak, kendi eylemimize ve yaşamımıza o olumlu ve devrimci örneklerin gerisindeki devrimci ruhu egemen kılmaktır. Partinin girmekte ve yaşamakta olduğu bugünkü devrimci sürece katılmanın ön koşulu, herkesin açık yürekli bir biçimde yapacağı vicdani muhasebedir. Bu unutulmamalıdır.
1 Mayıs kampanyasının çarpıcı kıldığı bir soruna aytıca işaret ederek devam edelim: 1 Mayıs kampanyası gündeme girdiğinde, örgülerimizin çoğunda, fabrika ve işyerlerinin sorunlarıyla ilgili ajitasyon ve örgütlenme çalışmasının, işyeri örgütlerinin işyerleriyle ilgili ekonomik ajitasyonunun, işyeri örgütü olarak yürüttüğü siyasal ajitasyonun ve yazılı-sözlü propagandanın kesintiye uğradığını söyleyebiliriz. Ekonomik grev hareketi genişlerken ekonomik ajitasyonu ve grev dayanışması çalışmasını, 1 Mayıs çalışması nedeniyle kesintiye uğratmak, kuşkusuz, 1 Mayıs çalışmasını bile zayıflatan bir tutumdur. Kampanyalar günlük çalışmayı durdurmamalıdır; öte yandan parti merkez organlarının propaganda ve ajitasyon materyallerinin yoğunlaşması; işyeri örgütlerinin işyeri örgütü adına yaptığı günlük ajitasyonun materyallerini azaltmaman, çoğaltmalıdır. Oysa örgütümüzde, bu konuda son derece iyi örnekler görülmesinin yanı sıra, merkezi faaliyetin yoğunlaşması, çoğunlukla işyeri özel çalışmasının kesintiye uğramasına yol açıyor. Ve bu, hem merkezi çalışmaya, hem de işyeri çalışmasına zarar veriyor. Bu durum değişmeli; 1 Mayıs kampanyasının, çeşitli işyerlerinde ve çalışma alanlarında ortaya çıkardığı olumlu örneklerinden yararlanılmalıdır. Merkez Komitemiz, bütün yerel örgütleri, işyeri örgütlerini ve çevre gruplarını, 1 Mayıs kampanyasının ve diğer tüm çalışmanın ortaya çıkardığı her tipik olumlu ve olumsuz örneği, Devrimin Sesi’ne yazmaya ve bunu alışkanlık haline getirmeye çağırıyor; deney alışverişinin, örgütün her bölge ve alanda olgunlaşması ve çok yönlü gelişmesi açısından, tecrübenin merkezleşmesinin tayin edici olduğunu yeniden vurguluyor. Bütün parti örgütü ve çevre örgüden, çalışmalarını, giderek daha zenginleşen bir içeriğe kavuşturmak zorundadır.
Yoldaşlar; yönetici organlar, hayatın ortaya çıkardığı tüm örgütsel zaaf ve eksikleri düzeltecek yeni bir platform açmak; sorumlu oldukları alanlarda parti çizgisi, konferans kararlan ve direktifleri ışığında, örgütlenmeyi ve çalışmayı yeniden organize etmekle yükümlüdürler. Bu faaliyet, bütün örgütün, çevre örgütlerinin, gençlik örgütünün ve örgütümüze yeni katılmakta olan tüm örgütlü güçlerin harekete geçirilmesi ve yeniden kazanılmasıyla yürütülecektir. İşlerin devrimci bir içerikle ele alınıp yürütülmesi zorunluluktur. Ve faaliyetin iyi ve parti direktiflerine uygun yürütülmediği her bölge ve alanda, tüm alt örgütler, parti üyeleri, örgütlü parti sempatizanları ve devrimci işçi grupları, devrimci eleştirileriyle ve parti merkezine başvurma yoluyla, faaliyetin devrimci temeline oturmasını güvenceye almalı, örgütün gelişmesinden kendilerini sorumlu tutmalıdırlar ve sorumludurlar. Yönetici örgütler, alt örgüt ve çevrelerdeki sapmalara izin vermemeli; buna karşılık, alt örgüt ve çevreler (devrimci disiplin altında), parti çizgisinin ve kararlarının yukarıdan çarpıtılmasına olanak tanımamalıdırlar.
Yenilenme ve atılım hareketi ve partimizin önümüzdeki dönemi, saflarımızda doğup, dalga dalga yayılan devrimci bir kaynaşma ve yeni işçi sınıfı güçleriyle birleşme dönemi olacaktır. Konferansımızın belgeleri, karar ve direktifleri, bu dönemin temel örgütlenme ve çalışma kılavuzudur. Ve her örgüt, her parti yöneticisi, üyesi ve örgütlü taraftarı; çalışma ve eyleminde, Konferans Belgeleri’ni temel almak, derinlemesine incelemek; kendini arındırmanın, yenilemenin, yeniden yaratmanın ve örgütü ve çalışmasını yeniden örgütlemenin yol gösterici platformu ve planı olarak değerlendirmek zorundadır. Konferans Belgeleri’nin incelenip kavranması, her il örgütü için güçlü bir kampanya olarak yaşanmalıdır. Partimizin, yüklendiği büyük ve ağır sorumluluğun altından kalkması ancak bu yoldan olanaklı olacaktır.
3- işçi sınıfı hareketi, gençlik hareketi, halk hareketi ve Kürt ulusal direniş; partimizin ve tüm örgütlerimizin, propaganda ve ajitasyon çalışmasına yeni bir hız ve yaygınlık kazandırmasını; örgütün her birim ve çekirdeğinin, olaylara her gün yeniden müdahale etmesini ve müdahale edebilecek devrimci ruh ve araçlarla donanmasını zorunlu kılmaktadır.
İşçi sınıfının, halkın, Kürt halkının ve gençliğin eylemi ilerledikçe ve diktatörlük saldırılarını arttırdıkça, işçilerin ve emekçilerin yasadışı basına olan ilgileri olağanüstü artış göstermektedir. Ve partimiz, tarihsel görevlerini yerine getirmek için, bir yandan bu ilgiyi kışkırtmak, öte yandan, ortaya çıkmış ilgiden yararlanmak zorundadır. Bundan yararlanamamak, yeraltı basının ve yasadışı yazılı ve sözlü ajitasyonun alanını ve etkinliğini genişletememek ise, tam bir yeteneksizlik olacaktır.
Merkez Komitemiz, D. Sesi’nin periyodunu kısa bir sürede 15 güne düşürme karan almıştır. Bütün örgütlerin görevi; Konferans belgelerinin öngördüğü basım ve dağıtımla ilgili çalışma ve örgütlenme planlarını temel alarak, tüm basım-dağıtım faaliyetini, yeni bir ruhla yeniden örgütlemektir. D. Sesi’nin gereken hızda ve zamanda emekçi yığınlara ulaşması için bütün örgüt, olanaklarını ve güçlerini yeniden planlamak ve mevzilendirmek zorundadır. Ancak, bugünkü propaganda, ajitasyon ve örgütlenme görevlerini yerine getirmek için, D. Sesi’nin 15 günde bir ve on binler ve yüz binlerce basılıp dağıtılması ilk amaç olmakla birlikte, yeterli değildir. Örgütün fabrika ve işyerlerinde ve gençlik içinde çalışan her çekirdeği ve her parti grubu, işyerlerindeki, halk arasındaki ve ülkedeki her olaya müdahale etmek ve her geçen gün daha sık ve düzenli çağrılar çıkarabilmek için, gizli basım araçlarına, dağıtım ağlarına sahip olmalıdır. Daha düzenli, daha sık yazılı ajitasyon pek çok şeyin belirleyicisi durumundadır ve bu halka, kavrayacağımız halkanın başlıca yönlerinden biridir. Bu unutulmamalıdır, bu görev ihmal edilmemelidir.
Öte yandan, parti örgütleri, parti üye ve taraftarları, her gün yenilenen olayları, mücadeleleri ve çalışmayı D. Sesi’ne ulaştırma görevini bir “angarya” olarak görmekten artık vazgeçmelidir. Olayların, mücadelelerin ve yürütülen çalışmanın bilgisini anında partiye ve merkez organa iletilmesi hayati önem taşımaktadır. Bu; Devrimin Sesi’nin hareketi birleştirmesi, yığınları kucaklaması ve işçiler tarafından benimsenmesi; işyeri, fabrika ve birim çalışmasının parti çizgisi temeline oturması ve işyeri ve birim çalışmasının temel zorluklarının kolaylaşması açısından da gereklidir. İşyeri, fabrika ve birim örgütleri, Devrimin Sesi’ne düzenli olarak yazmakla, kendi çalışmalarını, işçilerle bağ kurmanın olanaklarını kolaylaştırdıklarını ve genişlettiklerini artık anlamalıdırlar. Devrimin Sesi’nin kendi işyeriyle güçlü ve düzenli bağı olmadığı takdirde, ne yaparlarsa yapsınlar, başarısız kalacaklarını artık anlamalıdırlar.
Yoldaşlar; Devrimin Sesi’nin tirajını attırmak, on katına ve yüz katına çıkarmak tayin edici önem taşıyor. Bu, sınıfın, halkın, Kürt halkının ve gençliğin hareketinin devrimci bir hareket olarak birleşmesinin önkoşuludur. Hiç aklımızdan çıkarmayalım: Türkiye “sol”u içinde yeni ve bugüne kadar olandan farklı özellikler taşıyan bir saflaşmanın belirtilerinin görüldüğü bugünkü koşullarda; işçi ve emekçi kitlelerini partimizin çağrıları etrafında birleştirmek; öncü işçileri Marksizm-Leninizm’e ve partimize kazanmanın olanaklarını genişletmek; reformizme saplanmakta olan eski “devrimci” gruplara, müttefikimiz olan güçlere yol göstermek; oportünizm batağına batmakta olan güçlerin tabanındaki devrimcilerin yollarını bulmalarına ve oportünist etkiden kurtularak saflarımıza katılmalarına yardım etmek; ve emekçi yığınların ve tüm devrimcilerin burjuva düzenden kopuşu, burjuvazinin dolaylı ya da doğrudan etkisinden kurtuluşu sürecini hızlandırmak için, Devrimin Sesi’nin on binler ve yüz binlerle basımı ve istikrarlı bir biçimde dağıtımının başarılması, örgütümüz için en büyük olanak olacaktır.
—Partimizi, tüm yerel örgütlerimizi yeni bir ruhla ve yeni bir temelde yeniden inşa etmek için ileri!
—Oportünizmin ve inkârcı-tasfiyeci hareketin etkilerine karşı saflarımızda devrimci ve arındırıcı bir ayaklanma için ileri!
—Konferansımızın Marksist-Leninist çizgisini eylemimizde ve çalışmamızda cisimleştirmek için ileri!
—Marksizm-Leninizm’i yeniden savunmak, ileri işçi kitleleri içinde yaymak; Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in Kızıl Bayrağını yeniden yüceltmek için ileri!
Türkiye Devrimci Komünist Partisi Merkez Komitesi Haziran 1990
Haziran 1993